Bugün Pazar.
'Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar!' demişti Nazım Hikmet.
'bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum.
sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
toprak, güneş ve ben...
bahtiyarım...'
Bugün pazar, uzak durmak lazım can sıkıcı konulardan... Bahtiyar olmanın başka bir yolu da yok belki.
Uzak durmak… Niyetim öyle! Öyle ama…
Ama bakalım nereye alıp götürür yazı bizi.
Kızıl saçlı…
Kızıl saçları çıplak ve yuvarlak omuzlarına bukle bukle dökülen…
Cilveli, işveli…
Hafif oynak…
Hafif kederli ve hüzünlü bir kadın gibidir yazı. Bir türlü vazgeçemezsin ondan. Bırakmak istersin peşinden gitmeyi ama…
Yüz vermiyor diye…
Ama küçücük bir cilvesi, dudaklarının ucuyla hafifçe gülümsemesi yeter, daha kuvvetle peşinden gitmeye. Daha kuvvetle umutlanmaya…
Ve hatta…
Durup sana kollarını açacağını sanırsın peşinden giderken.
Ne keder verici ki bu asla olmaz.
İşte böyle; yarım yamalak, kırık dökük yazılar yaza yaza tükenip gider zaman. Beş on okuyucu dışında kimsenin haberi olmaz senden. O son an geldiğinde elinde hiçbir şey kalmadığını anlarsın.
Ahmet Haşim'in son sözü,
'Şairlerin en garibi ölüyor!' olmuştu.
Ama yine de bir türlü vazgeçemezsin işte yazının peşinden gitmekten.
***
Attila İlhan da ekmeğin ve şarabın peşinden gitmişti.
'yola bir düşüldü mü ömür boyunca gidilir
ekmeğin ve şarabın peşinden
turnaların peşinden' demişti.
Anasından yolcu doğmuştu Attila İlhan. Bağlasalar durmazdı.
Attila İlhan!
Yani yolcu Abbas
Nam-ı diğer, Kaptan!
Bir ara da Paris diye tutturmuştu.
'on iki otuz beş'te napoli garında bir tren
çırpınıyordu aşağılık bir gemici barında
ben burnumu şaraba sokmuştum
katiyyen sarhoştum kirpiklerim yanıyordu
santa-lucia civarinda bir karanlık
bir iştahsız orospu bulmuştum bilmem neden
uyuyup uyuyup uyanıyordu
on iki otuz beş'te napoli garı'nda ben
utanmasam bilet parası dilenecektim
paris diye ölecektim uzaktan
notre-dame'ın çığlıklarını dinliyordum
kalbim köpürmüştü anlıyordum
on iki otuz beş'te napoli'de allahım
uyuyamıyordum uyuyamıyordum' diye yazmıştı, 'Başka Yerde Olmak' şiirinde.
Kaptan'da biraz serserilik de vardı. Zaten de onun için yazmıştı, 'Şahane Serseri' şiirini.
'Hepimiz Kaptan'ız, hepimiz serseriyiz!' diye slogan atmayacağım ama hepimizde az çok var bir şey. Tarif edilemez bir şey. Mesela ben!
Ne diye yazıp duruyorum ki bu beş para etmez yazıları?
Kendimi anlamıyorum. Ve bu konuda kendimle baş edemiyorum.
'Kendimi intihar edeceğim bir gün' demişti Can Yücel.
Kendimi intihar edeceğim bir gün!