Cumhur Arapça halk; iyyet de aitlik demektir. Yani halka ait yönetim, bağımsızlık demektir. Cumhuriyet Arapça; demokrasi de aslında Yunanca da aynı sözcüktür. Ama uygulanışlarında demokraside olan ilkelerin tümü Cumhuriyetlerde aynı olmamıştır. Her Cumhuriyet bir demokrasi değildir. Her demokrasi de asla bir Cumhuriyet şekli değildir. Cumhuriyet halk iradesinin hakim olduğu bir yönetim biçimidir. Demokrasi bir yaşam biçimidir. Cumhuriyet ile demokrasi arasında sıkı bir bağ vardır. Yönetimi Cumhuriyet olan bir yerde halkın yönetime katılım oranı ne kadar fazla ise demokrasi o kadar iyi uygulanıyor demektir. Demokrasilerde özgür ve adil seçimlerle hükümeti seçebilmek için siyasi bir düzen gerekir. Demokrasilerde insanların uygar yaşamda ve politikada etkin biçimde rol alması şarttır. Ve en önemlisi tüm vatandaşlara eşit şekilde uygulanan kanun uygulamaları olmak zaruriyetidir. Bu pencereden Cumhuriyete bakacak olursak;
Cumhuriyet; demokrasinin gerekli fakat yeterli koşulu olmayan seçimlerde kazanan tarafın her istediğini uygulaması değildir. Cumhuriyet sadece oy alınan kesimlerin dediğini yapmak diğerlerini dikkate almamak değildir. Aksine azınlık haklarının korunup kollanması Cumhuriyet rejiminde yine demokrasi ölçütlerinden biridir. Cumhuriyet halkın temel haklarına özgürlüklerine sahip çıkmak onların kullanılması ve uygulanması için ortam yaratmaktır. Bunları ihlal etmek değildir. Cumhuriyet kendi tanımlamasına aksi bir biçimde halkın yerine bir liderin ya da grubun hakimiyeti ele geçirmesi ve her dediğini yaptırması değildir. Kısacası Cumhuriyet demokrasiyi uygulamamak adına bir çıkış bir kaçış noktası değildir. Türkiye Cumhuriyeti de bu tanımlamalar ışığında Demokratik Cumhuriyettir.
Şimdi de sizlerle daha öne paylaştığım Server Tanilli hocanın devlet ve demokrasi isimli eserindeki tanımlamaya bir kez daha bakacak olursak;
'Toplum yaşamında, ağırlığını üzerimizde en çok duyduğumuz kurumdur devlet. Her yönden kuşatmıştır bizi, her şeyiyle etkiler. Ve karışmadığı da yoktur: Düşüncemizden aşımıza ekmeğimize dek. Ama en az tanıdığımız da odur. Devletin ne olduğunu bilmeyiz pek. Niçin vardır? Aslında kimin adına, ne yapar? Bize bir şeyler anlatmışlardır ve onlarla yetinmemiz istenir. İşin gerçeğini biraz kurcalamaya kalksak, engel çıkarırlar, yasaklarla karşılaşırız, olmadık şeyler gelir başımıza. Demokrasi için de öyle. Sınıflı toplumların yazgısıdır bu! Oysa iyi bilmeliyiz bu kavramları; yalnız insan olarak hakkımız değil, yurttaş olarak görevimiz de. Sonra, bir yüzyılın bitiminde, özellikle demokrasi ve insan hakları, pek büyük bir güncellik kazanmış durumda ve evrensel değerler arasında; kuramdan uygulamaya geçmesi için, devletlerden olduğu kadar bireylerden beklenen de var. Böylece, ilgisiz kalamayız.'
Şimdi oturup son Yerel Seçimleri ve İstanbul'da 17 gündür yaşanan resmî sıkıntıyı devlet eliyle yaşanan skandalı bu gözle bir kez daha değerlendirip karar verelim; kim Devletçi kim Cumhuriyeti koruma dersinde ve kim Demokrasiden yana?