Emin Çölaşan, 'Sözcü'deki yazısında gazetecilikteki kırk yılını anlattı.
'Sevgili okurlarım… Ben de artık 40 yıllık gazeteciyim.'
***
Emin Çölaşan
'Yalçın Nereye Koşuyor'…
'Turgut Nereden Koşuyor' kitaplarıyla ses getiren.
Sonra,
'Her Kuşun Eti Yenmez'
'Sakıncalı Gazeteci'
'Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi'
'Önce İnsanım Sonra Gazeteci'
'Şu Benim Gazetecilik' kitapları…
Ve otuz beş yaşında, ekonomi muhabirliğiyle başlayan gazetecilikte kırk yıl…
'Böylece 35 yaşımda, en alt kademeden başladım.'
***
Çölaşan yazısında, gazetecilikte geçen kırk yılını anlatmamış sadece, aynı zamanda kırk yılın hesabını da vermiş. Kırk yılın hesabı…
Okuyunca, ne gazeteci ne de köşe yazarı olmanın hiç de kolay olmadığı anlaşılıyor.
Kırk yıl… Dile kolay.
Gerçi bizim gazetenin köşe yazarı Ezgi Uzgel, 'Nasıl Yazar Olunur' yazısında yazar olmanın formülünü verdi ama…
Ama yine de, Emin Çölaşan'ın yazısını okuyunca bu iş bana pek de kolay değilmiş gibi geldi.
***
Üstat Önder Baloğlu da bu konuda hassastı.
Yazılarında sık sık, bu günlere ne kadar zor geldiğini…
Köşe yazarı oluncaya kadar gazeteciliğin her alanında çalıştığını yazardı.
Muhabirlik, kameramanlık…
Bir keresinde, sıkıyönetim zamanı yaptığı trafik haberi üzerine nasıl tutuklandığını, nasıl nezarethaneye kapatıldığını anlatmıştı.
Herkes siyasi suçtan tutuklanırken üstat trafik haberinden tutuklanmıştı.
Bunu da,
'Horozu kümese kapatmışlar. Horoz öfkeli öfkeli volta atıyormuş kümeste. Tavuklar onun bu haline gülünce,
'Ne gülüyorsunuz ulan! Ben sizin gibi fahişelikten tutuklanmadım!' demiş.
Biz de siyasi suçtan değil de trafik haberinden tutuklanmıştık,' diye anlatmıştı.
***
Üstat da kırk yıllık gazeteciydi.
Reklam panolarına fotoğrafı yapıştırılmış,
'Kırk yıllık gazeteci Önder Baloğlu artık gazetemizde…' diye yazılmıştı.
Üstat yakışıklı adamdı.
Fotoğrafı da fotoğrafın altındaki reklam metni de fiyakalıydı.
Fakat…
Fakat ne var ki üstadın yakasının biri aşağıda biri yukarıdaydı.
Eşim,
'Kırk yıllık gazeteci ama anlaşılan hala iki yakası bir araya gelmemiş,' demişti.
***
Son derece de hoşgörülüydü üstat.
Kendisini arayıp söylemiştim eşimin söylediklerini.
Gülmüştü.
Her zaman yaptığı gibi, yazıyla karşılık vermişti:
'Kırk Yıllık Kani Olur mu Yani'
***
Üstadın hoşgörülü olmadığı tek nokta, artık işlerin değişmiş olmasıydı.
'Şimdi öyle mi?' diye yazardı sık sık. 'Gençler kapıdan girince, 'köşem nerede,' diyor artık.'
***
Doğru söylüyordu üstat. Doğru da…
İki kırk yıl da geçse üzerinden, bizim ne Emin Çölaşan ne de Üstat Önder Baloğlu gibi usta bir yazar olmamız zor. Bizimki… Bizimki sadece kendimizi tatmin etmek. Geleceğe kalmayı başarabilirsek ki çok zor, ben de dünyaya geldim, ben de bu dünyada sizler gibi yaşadım deme çabası bizimki sadece.