Kuvay-ı Milliye Komutanları

Kuvay-ı Milliye'nin iç yapısı, şüphesiz komutanlarıyla sıkı sıkıya bağlantılıdır. Herhangi bir Kuvay-ı Milliye grubunun komutanı, eski bir eşkıya reisi ise, maiyeti de ona göre olacaktır. Yalnız vatan kavgasıyla ortaya atılan gönüllülerden oluşan bir Kuvay-ı Milliye müfrezesine ise başka tip bir komutan gerekmiştir. Bu nedenle Kuvay-ı Milliye müfrezeleri ile komutanları genellikle birbirine denk değerdedir. Ancak önemli bir kısmında açık çelişmeler ve sorunlar da görülmektedir. Kuvay-ı Milliye'nin sevk ve idaresi, bu bakımdan çok çetin güçlükler göstermiştir. Yetişme tarzı ve karakteri bakımından milis kuvvetlerini ustalıkla idare edebilecek komutanların yanında, bu işe günün şartları gereği tesadüfen girmiş olanlar da az değildir. Kuvay-ı Milliye komutanlarını şu şekilde sınıflayabiliriz :
  • Efeler ve Eşkıya Reisleri: 'Efeler', genellikle 'Zeybek' çetelerinin başındaki adamlardır ve bunlar da aslında eşkıya reisidirler. Ege bölgesine özgü bir deyim olan 'Efelik' ve 'Zeybeklik', bir takım özelliklere sahip olmakla beraber, temelde sisteme karşı çıkan, kurulu düzeni tanımayıp illegal yollarla yaşayan bir topluluk olma anlamını içerir. Demirci Mehmet Efe ve Yörük Ali Efe, Kuvay-ı Milliye teşkilatı kaldırılıncaya kadar, büyük kuvvetlere komuta eden ve bir çok efeyi ve diğer bazı milli kuvvetleri yönetimleri altına alan iki ünlü efe olarak Türk tarihinde iz bırakacaklardır ; Kuvay-ı Milliye komutanlarından bir kısmı da eşkıya veya çete reisidirler. İpsiz Recep gibi bir çok eşkıya reisi, ya bağımsız olarak veya daha büyük bir Kuvay-ı Milliye grubu içinde müfrezelere kumanda etmişlerdir. Kuvay-ı Milliye gruplarına yarı resmi şekilde düzen ve yön veren bazı askeri şefler, yapılan işe göre 'Çete' deyimini kötü ve uygunsuz bularak, bunlara 'Mücahidîn' veya 'Mücahid' demeye özen göstermişlerdir.
  • Komiteciler: Kuvay-ı Milliye'nin komiteci komutanları, Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde Balkanlardaki çeşitli mücadelelerde, Balkan Komitecilerine kıyasla yetişmiş veya yetiştirilmiş kişilerdir (Kuşçubaşı Eşref, Parti Pehlivan, Bulgar Sadık gibi.).
  • Sivil Komutanlar: Gerçek anlamıyla asıl milis komutanları bunlardır. Silahlı bir yaşam meslekleri olmadığı halde, düşman istilası karşısında devletin aczini ve ordunun zayıf durumunu görerek, vatanı savunma amacı ile silahlı halk kuvvetleri oluşturup, onları sevk ve idare etmişlerdir. Bu sivil Kuvay-ı Milliye komutanlarının, Efeler ve Komiteci komutanlar kadar başarı gösterdikleri ve etkili oldukları söylenemez ama yararlılıkları da küçümsenemez. Bunların bir kısmı aydın, bir kısmı da bölgelerinin eşrafından olan kişilerdir. Aydınlar arasından çıkan sivil komutanlara, Biga Kaymakamı Köprülülü Hamdi Bey'i, Geyve Kaymakamını, Saraçoğlu Şükrü Bey'i, Mahmut Esat Bey'i, örnek olarak gösterebiliriz. Alaşehirli Mustafa Bey, Ayazmendli Niyazi Bey, sivil Kuvay-ı Milliye komutanlarının eşraf tipine örnek gösterilebilir.
  • Subaylar: Kuvay-ı Milliye komutanları arasında çok sayıda subay da bulunmaktadır. Asteğmenden, Generale kadar her rütbeden subay, ya kendiliğinden ya da üst makamların emriyle Kuvay-ı Milliye'de görev almıştır. Bunlar arasında muvazzaf subaylar, emekli veya istifa etmiş subaylar ve yedek subaylar da bulunmaktadır.

Milis kuvvetlerine doğrudan doğruya komuta eden subaylardan başka, büyük Kuvay-ı Milliye oluşumlarının asker olmayan komutanlarının yanında müşavir veya kurmay olarak çalışan subaylar da görülür. Subaylar, milis kuvvetlerine komuta etmekte genellikle çok sıkıntı çekmişlerdir. Hele efeler ve zeybekler, eşkıya reisliğinden gelme Kuvay-ı Milliye komutanlarıyla beraber çalışanlar tatsız olaylarla da karşılaşmışlar, bazen büyük tehlikelere de maruz kalmışlardır. Aralarında, bir efenin, bir zeybeğin, bir eşkıyanın kurşunu ile öldürülenler de az değildir. Buna karşın, eski bir süvari subayı olan Çolak İbrahim ve Sarı Efe adıyla anılan Jandarma Yüzbaşısı Edip gibi milis kuvvetlerini sevk ve idare etmekte, efeler ve diğer eşkıya reisleriyle aynı şartlarla ilişki kurmakta ustalık gösteren subaylara da rastlanır.

Kuvay-ı Milliye'nin Doğuşu ve Gelişimi

Batı Anadolu'da fiilen ilk Kuvay-ı Milliye oluşumu Ödemiş'te kurulur. İzmir'in işgali üzerine buradaki 56. Tümen dağılmış ve tümene bağlı subay ve erler çeşitli yönlere kaçmışlar, bu arada topçu ve uçak subaylarından 27 kişi ile 68 er dağınık olarak 16 Mayıs akşamı Tire'ye gelmişlerdir. Bu subaylar, halktan silahlı kuvvetler oluşturarak, işgale karşı durmak için bazı teşebbüslerde bulunmuşlardır. Fakat Tire'ye hakim olan hava, böyle bir harekete elverişli değildir. Aksi takdirde ilk Kuvay-ı Milliye'yi kurma şerefi, Tirelilere ait olacaktır. Subayların girişimi Tire'de büyük bir tepki uyandırır. Belediye Reis Vekili Abdülkadir imzası ile Aydın'da 57. Tümen Komutanına çekilen 18 Mayıs tarihli telgraf bu tepkiyi açıklamaktadır;

'İzmir civarından ric'at etmiş ve Binbaşı Aziz Bey kumandasında 25 kadar zabitanla 50 kadar efrattan mürekkep bir kuvvet vardır. Memleketi ihtilale vermek için buradan hareket etmiyorlar. Müslim ve Gayr-ı Müslim bi'l-cümle ahali heyecandadır. Bunlar hakkında yapılacak muamelenin seri'an icrası ahali namına rica olunur'.

Tire Şube Reisi Vekili Yüzbaşı Mehmet de aynı gün Fırka Komutanına çektiği telgrafta şöyle demektedir;

'17 Mayıs 1919 tarih ve 9538 numaralı teldeki meal buradaki kıtaata tebliğ edildi. Bu kıt'a-i askeriye'nin bir kısmı fırkanıza iltihak etmek üzere bugün hareket etmiştir ve bir kısmı da burada kalmıştır. Her ne kadar asayiş temin edilmişse de burada kalan bu kısım asker ve zabitanın memleketin ihtilaline sebebiyet vermek teşebbüsünde bulunduklarını gören memleket halkı bunların buradan hemen aldırılmalarını talep etmekte olduklarından haklarında yapılacak muamelenin sür'at-i iş'ar-ı ehemmiyetle maruzdur'.

Tümen komutanı bu telgrafa verdiği cevapta, Tire'de toplanan askerden bir bölük oluşturulmasını, fazla subaylar ile Topçu Binbaşı Aziz Bey'in, Aydın'a gönderilmelerini bildirmiştir. Aziz Bey Aydın'a gelmiş ve orada kalmıştır. Fakat subaylardan bir kısmı Aydın'a uğramadan daha gerilere gitmiş, erler de firar ettiğinden bölük oluşturulamamıştır.
Ödemiş'te durum daha başkadır. Burada milli bir hareket yaratılması güç olmayacaktır. Ödemiş Şube Reisi Ali Rıza Bey, 24 Mayıs tarihli telgrafla 57. Tümen komutanından, bir işgal durumunda Ödemiş dere boyundaki silahların ve cephanelerin ne yapılacağını sormuştur. Tümen komutanı verdiği cevapta şöyle demektedir;

'Köylüler silah talebinde bulunacak olurlarsa, husus-u mezkur Kaza Kaymakamı ile gizlice müzakere edilerek mahrem tutulmak şartıyla mezkur silahların köylülere tevzii, buna imkan yoksa kapakları çıkartılarak sizden başka kimsenin bilemeyeceği bir yere gizlemek matluptur'.

Söz konusu silah ve cephane; 1600 kadar muhtelif cins piyade tüfeği, 225 sandık piyade cephanesi ve 5000 atım civarında topçu mermisinden ibarettir. Şube reisi en yakın amirinden gerekli talimatı almıştır. Kaza Kaymakamı Bekir Sami Bey de, bağlı olduğu makamdan bir işaret beklemektedir. Dahiliye Nazırına şu telgrafı çeker;

'Yunanlılar güzel İzmir'i işgal ettiler. Kafi kudret ve kuvvet ve imanımız vardır. Emrinizi makine başında bekliyorum'.

Bu telgrafa, 'Talimatı validen alınız' cevabı verilir. Ancak cevabî telgrafın altında 'Dahiliye Müsteşarı Timolyon' imzası vardır. Üstelik İzmir işgal edilmiş ve vilayetle irtibat kesilmiştir. Kaymakam, Dahiliye Nazırına telgrafla yeniden başvurarak şöyle demektedir ;

'Ben Timolyon adında bir müsteşar tanımıyorum. Sizin imzanızla emir bekliyorum.'

Dahiliye Nazırı'nın imzasıyla gelen emirde de talimatın validen alınması tavsiye edilmektedir. Kaza Jandarma Komutanı Yüzbaşı Tahir Fethi, Şube Reisi Ali Rıza ve Kaymakam Bekir Sami Beyler endişeli ve silahlı bir harekete hazır bir psikoloji içindedirler. Kazanın bu üç ileri geleni ne yapacaklarını araştırırken, Ödemiş'e birbirini takip eden iki kişi gelir. Biri Albay Bekir Sami Bey'in emir subayı Yüzbaşı Rasim, Diğeri Hamit Şevket (İnce)'dir. Yüzbaşı Rasim, Aydın'a, 57. Tümen Komutanına Bekir Sami Bey'in bir emrini götürmektedir. Hamit Şevket ise, İstanbul'dan gelmektedir ve Bandırma vapurunda rastladığı Albay Bekir Sami Bey'le görüşmüştür. Batı Anadolu'nun Türk olduğunu ispat maksadıyla İstanbul'da hazırlanmış nüfus istatistik cetvellerini dağıtacaktır. Albay ile yaptığı görüşmelerinde, memleketi olan Ödemiş'te işgale karşı direnç için teşkilatlanılması gereğine inanmaktadır. Rasim ve Hamit Şevket Beylerin gelmeleri Ödemiş'i canlandırır. Artık Kaymakamı, Şube Reisi, Jandarma Komutanı ne yapacaklarını bilmektedirler. Öte yandan 25 Mayıs'ta Bayındır'ın, 28 Mayıs'ta Tire'nin Yunanlılar tarafından işgaliyle Ödemiş çok yakından tehdit edilmektedir. Her iki kasaba da direnç göstermemiş, hatta Yunanlılar işgal için davet edilmişlerdir. Jandarma Komutanı Tahir Fethi, Ödemiş deposundaki 1600 silahı, mücadele için teşvik edilen halka dağıtır ve teşkilatlanmaya başlar. Kazada ve çevresinde bu işe yatkın ve istekli görünen, silah alan şehirli, köylü ve efelerden çoğu, gerçekten düşman karşısına çıkmak niyetinde değildir. Nitekim bu kadar silah dağıtıldığı halde, ancak 120 kişilik bir kuvvet oluşturulabilmiştir. Diğerleri silahları alıp gözden kaybolurlar. Bu küçük milis kuvvetine 'Kuvay-ı Milliye' adı verilir. Komutanlığını da Tahir Fethi Bey üstlenir. Ödemiş Kuvay-ı Milliyesi, 25- 29 Mayıs arasında, yani 5-6 gün içinde kurulmuştur.