'Memleketimden İnsan Manzaraları' demişti Nazım Hikmet.
Yazacağımız yazıya 'Memleketimden İnsan Manzaraları' da diyebilirdik.
Memleketin her yerinde aynı manzaranın görüldüğüne kuşku yok.

***

Nazım Hikmet, 1939'da yazmaya başlamıştı, 'Memleketimden İnsan Manzaraları'nı.
1938'deki mahkumiyetinden sonra.
On yedi bin dize...
1960'tan sonra yayınlanabilmişti, 'Memleketimden İnsan Manzaraları.'
'Haydarpaşa garında
1941 baharında
saat on beş.
Merdivenlerin üstünde güneş
yorgunluk
ve telaş.'

***

Sınıfta edebiyat dersi anlatır gibi,
'Şair burada şunu demek istiyor,' diye saçmalamaya lüzum yok.
Çünkü şairin şiirinde ne dediği kişiden kişiye, zamandan zamana değişir.
Ve şairin o şiiri nasıl, hangi duygularla yazdığını sadece Tanrı bilir.
Ama yine de burada, bu dizelerde Nazım Hikmet'in 1941'de, 15.45 katarıyla Haydarpaşa Garı'ndan Ankara'ya götürülen mahkumlardan söz ettiğini söyleyebiliriz.
Kimlerdi acaba o mahkumlar?
Siyasi mahkumlar olduğu biliniyor.
'Üç erkek
bir kadın
ve dört jandarma.
Erkekler kelepçeli
kadın kelepçesiz
jandarmalar süngülü.'
Kim bunlar?
Halil, Süleyman, Fuat ve kadın mahkum Melahat.
Ama gerçekte kim bunlar?
Orası meçhul.
Tamamen kurgu mu?
Değil.
Ve söylediği bir şey var Nazım Hikmet'in:
'Anlatılan insanların hiç değilse yarısı, yaşamlarına kişisel olarak tanık olduğum kimseler.'

***

Her şairin…
Yazarın…
Aydının vazifesidir yaşadığı çağa tanıklık etmek.

***

Mahalledeki fırından ekmek almaya gittiğimde görüyorum.
Yaz kış, bütün gün fırının önünde bekleyenler oluyor.
Kadınlar, erkekler…
Orta yaşta olanlar, yaşlılar…
Ve bir de çocuklar!
Soğukta, sabahın erken saatinde; üzerlerinde kolları, sağı solu lime lime olmuş kazaktan başka bir şey olmayan çocuklar.
Yürek burkan çocuklar.
Çocukların yaşı dört, beş…
Çok fazla yaklaşmıyorlar fırının kapısına.
Uzaktan…
Bir köşeye sinip fırının kapısını gözetliyorlar.
Fırından çıkan biri, kapının yanındaki duvara çivilenmiş askıya 'poşette ekmek' asarsa hep birlikte koşuyorlar onu kapmak için.
Orhan Kemal'in, '72. Koğuş'undaki mahkumlar gibi.

***

Bizim tanıklığımız sıradan, günlük yaşamın tanıklığıdır ama olsun.
Bizimkinin de içinde insan var.
Yürekleri burkan insan…
Ve bizimkiler de mahkum.
Hayatın…
Garibanlığın…
Fakirliğin mahkumları.
Hem de, hayatlarında bir mucize olmadığı sürece, ömür boyu mahkumlar.