Sizden saklayacak bir şeyimiz yok.
Tanrının bildiğini sizden saklamaya lüzum da yok.
Her ne kadar son günlerde…
Halkı bilgilendirmekle yükümlü olanlar kaygan bir zemin üzerinde, kapalı kapılar arkasında, memleketin geleceği üzerine pazarlıklar, alış verişler, mahrem konuşmalar yapıyor olsalar da…
Ve o mahrem konuşmanın altından memleket meseleleri değil de oğlunun milletvekili adaylığı çıksa da…
Bizim sizlerden saklayacağımız hiç bir mahrem konuşmamız olamaz.
Neyi saklayacağız ki sizden?
Yazıyoruz işte her şeyi.
E tabi, ülkeyi çekip çevirenlerin; bizim, çocuklarımızın geleceğini şekillendirenlerin aralarındaki mahrem konuşmaların, pazarlıkların, alışverişlerin yanında bizim gibi sıradan insanların aralarında geçen konuşmaların ne gibi bir kıymeti olacak ki?
Hiç!
Ama olsun.
Onlar gibi biz de bu dünyaya geldik.
Onlar gibi biz de bu dünyada yaşıyoruz…
Seviyoruz…
Seviliyoruz…

***

Ama yine de onunla aramızda geçen konuşmanın tamamını yazmamıştım.
Balzac'ın annesi, Balzac'ın yokluğunda çocuklarını sürekli uyarıyormuş,
'Onun yanında ailemiz hakkında konuşmayın, sır tutmayı bilmiyor kardeşiniz, romanlarında her şeyi anlatıyor!' diye.
Belki bunun için yazmamıştım her şeyi.
Ama insanın içinde yazma hastalığı olunca…
Bağlasan durmaz.

***

Tam olarak şöyleydi aramızdaki konuşma:
'Sosyal medya hesaplarımdan koca memeli çıplak kadın fotoğrafları gönderiyorlar sürekli!'
'Ne işin var senin çıplak kadınla falan. Sonuçta sen de kadınsın, onlarda olan her şey sende de var.'
'Aşağı yukarı.'
'Ne demek aşağı yukarı?'
'E öyle tabi.'
Avuçlayıp aşağıdan yukarı kaldırdı göğüslerini.
'Öyle kocaman kocaman değiller bak.'
'Yok canım! Neyine bakacağım.'
'Bakmak istiyorsan bakabilirsin!'
'Yok, sağ ol!'
'Sen de sağ ol! Yine de bakmak istersen…'
'Yok canım sen de! Ne diye bakacağım.'
'O kadar kötü mü gözüküyorlar.'
'Ne ilgisi var. Sen benim arkadaşımsın.'
'Arkadaşın olmasam bakar mıydın?'
'Hay Allah!'
'Biliyorum bakmazdın; çünkü beğenmiyorsun. Öyle kocaman kocaman değiller.'
'Kocaman kocaman mı olsunlar istiyorsun?'
'Evet! Benim ne eksiğim var o kadınlardan.'
'Bir eksiğin yok tabi. Takıntı yaptıysan bunu… Büyüttürebilirsin.'
'Ben doğal olsunlar istiyorum ama…'
'Nasıl olacak o? Bu yaştan sonra?'
'Biliyorum, olmayacak.'
'E boş ver o zaman sen de. Önemli olan büyüklüğü değil zaten.'
'Büyüklüğü değilse ne önemli olan?'
'İşlevi!'
'İşlevi mi?'
'Evet işlevi!'
Konuyu değiştirmek için sıradan, aptalca bir soru sordum.
'Sence ne olabilir o eski vekilin devletin zirvesiyle yaptığı mahrem konuşma?'
Koluma girdi. Biraz daha sokuldu bana. Kulağıma,
'Önemli olan ikimizin arasındaki bu mahrem konuşma; seninle göğüslerim üzerine çekinmeden konuşabilmemden daha önemli ne olabilir hayatta,' diye fısıldadı.