Bugün sizlerle paylaşmak istediğim konu Mart ayının doğal hava koşulları değil, 'Kapıdan baktıran ve de kazma kürek yaktıran…' demokrasimizin hava koşullarıdır…
Çünkü ülkemizde son aylarda Cumhuriyet tarihimizin en kötü demokrasi koşulları yaşanıyor.
Özellikle Mart 2017'de iyice kışkırtılan ayrılıkçı soğuklar; demokrasinin olmazsa olmazları olan 'eşitlik, özgürlük, adalet, hukuk, barış, kardeşlik…' gibi nadide çiçekleri hoyratça örseliyor…
Mart ayında toplumsal yaşamımızda ve tarihsel sürecimizde iz bırakan bazı olayları/olguları ve onların günümüze yansımalarından süzdüğüm kesitleri özetle yorumlayarak sizlerle paylaşmak istiyorum.
KADÜK EDİLEN DEVRİM YASALARI
Bilindiği gibi, 3 Mart 1924 tarihinde TBMM'de kabul edilen 'Üç devrim yasasının', Cumhuriyet devriminin (özellikle laikliğin) kök salmasında ve güçlenmesinde çok önemli yerleri var.
Bu üç kardeş yasayla birlikte, Anayasamızın 174. maddesinde 'Devrim Kanunlarının Korunması' başlığı altında sayılan 8 yasanın, ne yazık ki bugün işlevleri kalmamıştır.
AKP döneminde bu yasalarla ilgili olarak TBMM'de hiçbir hukuksal düzenleme yapılmadan 'içleri boşaltılarak yok sayılmaları', yani bilinçli bir biçimde 'kadük edilmeleri', hukuk devleti ilkelerine tamamen aykırı bir durumdur.
Ülkemizi hızla 'dine dayalı otoriter bir rejime' sürükleyen bu tehlikeli gidiş karşısında, demokrasi güçlerinin 'daha duyarlı ve daha kararlı bir biçimde güç birliği yapmaları ve daha güçlü bir biçimde HAYIR diye haykırmaları gerekiyor…'
KADINSIZ GEÇEN 8 MART'LAR
8 Mart 2017 günü yine hamasi nutuklar atıldı kadınlarımız için…
Oysa toplum olarak yılın diğer günlerinde 'yaşamı kadınlarımızla eşitçe paylaşmayı' bir türlü beceremiyoruz.
Nazım'ın dediğince 've soframızdaki yeri/ öküzümüzden sonra gelen…' kadınlarımızın toplumsal yaşamımızdaki yerleri, hala erkeklerin öküz bencilliğinden sonra geliyor.
Ne yazık ki günümüz Türkiye'sinde kadınlarla ilgili 'aşağılama, şiddet, tecavüz ve cinayet' gibi konularda dünya rekorları kırılıyor…
AKP döneminde bu rekorların katlandığını gösteren gerçekler karşımızda açıkça sırıtıyor. Demek ki bu işin altında 'eşitlik kadının fıtratında yoktur…' diyen çağdışı zihniyet yatıyor.
Bu ülkenin kadınlı erkekli tüm duyarlı yurttaşlarının bu kara zihniyete artık 'HAYIR' demeleri gerekiyor.
MEĞER NE 12 MART'LAR VARMIŞ…
12 Mart 1971'de toplumumuzun tepesine balyoz gibi inen 'askeri müdahale', zaten güdük olan demokrasimizde derin yaralar açtı. O kapkara 12 Mart sürecinde nice demokrasi fidanları yok edildi…
Ve 12 Mart'ın arkasından 12 Eylül, daha da arkasından AKP dönemi geldi…
12 Eylül 2010'da yapılan 'sözde Anayasa değişiklikleri için yapılan sözde halk oylaması…' ise meğer bugünlerin habercisiymiş...
Bugün toplumumuza dayatılan 'Güçler ayrılığına dayalı demokratik parlamenter rejimi kökten yok ederek; tüm güçleri tek adamda toplayan teokratik rejimi kurmak…' düzenlemesinin kapısı da 15 Temmuz 2016 günü yapılan sözde darbe girişimiyle açıldı…
Zavallı demokrasimizin tepesine inen 12 Mart balyozları bir türlü tükenmiyor…
YOK EDİLEN ÖĞRETMEN OKULLARI…
16 Mart 1848 tarihinde ilk kez kurulan ve bugünlerde '169. Yıldönümü' kutlanan 'Öğretmen Okullarının' eğitim tarihimizde çok önemli bir yeri var.
Ancak böylesine değerli deneyim birikimine rağmen, bugün ülkemizde AKP iktidarının çağdışı yaklaşımları yüzünden 'öğretmen yetiştirme programlarımız ve dolayısıyla eğitimimizin kalitesi yerlerde sürünmektedir…'
Çünkü son 15 yılda bir yandan eğitim sistemimizin laik ve bilimsel özü iyice boşaltılmış, diğer yandan da 'öğretmen yetiştirme işi imam yetiştirmeye dönüştürülmüştür…'
Böylece yok edilen aslında öğretmen okulları değil, öğretmenlik mesleği olmuştur…
Öğretmen Okullarının 169. Kuruluş Yıldönümü olan 16 Mart 2017 günü, MEB tarafından hiçbir etkinlik yapılmaması, öğretmen örgütlerinin de 'konuyu geçiştirmeleri', işte bu yok oluşun acı sonuçlarıdır…
Bu arada, bugün artık hepsi büyükanne ve dede yaşlarında olan 'EĞİT-DER'li emekli öğretmenler, yok oluşa karşı HAYIR diyebilmek için sıkça bir araya gelerek; anılarını, bilinçlerini ve umutlarını paylaşıyorlar…'
Dileğimiz bu tür buluşmaların daha etkin ve daha katılımlı olmasıdır.
ÇANAKKALE'DE YIPRATILAN CUMHURİYET DEĞERLERİ
18 Mart 1915 günü doruğa ulaşan Çanakkale Savaşı'nın üzerinden 102 yıl geçti.
Bu savaşın en belirgin özelliği 'emperyalist işgale karşı anayurt savunmasıdır' ve sonuçları dünyanın geleceğini etkilemiştir.
Bu nedenle Çanakkale olgusunun 'hurafelerle ve dogmalarla değil, bilimsel verilerin ışığında doğru olarak irdelenmesi' çok önemlidir.
Ancak son yıllarda her 18 Mart'ta 'Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü' adı altında yapılan etkinliklerde 'Irkçı ve dinci propagandalarla Cumhuriyet değerlerimizin yıpratılması ve savaş kışkırtıcılığı yapılması…' içler acısıdır.
Dileğimiz Çanakkale'nin 'barış' simgesi olmasıdır.
Bu bağlamda Çanakkale anmalarında 'Emperyalizmin, savaşın ve ölümün değil; halkların kardeşliğinin, barışın ve yaşamın kutsanması…' çok önemlidir.
Bu konuda duyarlı yurttaşlara ve özellikle 'sosyal demokrat belediyelere' önemli görevler düşüyor…
NEVRUZ SOĞUKLARI(!) BİTSİN ARTIK…
Dünya coğrafyasının Orta Kuşaklarında insanlık tarihi boyunca 'baharın gelişi' hep heyecanla kutlanmıştır.
Özellikle Orta Doğu ve Orta Asya ülkelerinde bu kutlamaların Nevruz (Yeni Gün) adı altında 3 bin yıldan beri yapılmakta olduğu biliniyor.
Ve BM Genel Kurulu 2010 yılında 21 Mart tarihini 'Dünya Nevruz Bayramı' olarak kabul etmiştir.
Sözün özü Nevruz, 'yenilik, sıcaklık, umut ve kardeşlik günü olarak dünya insanlığına malolmuş bir gündür.'
Bu sıcak günün ülkemizde 'Türkler ve Kürtler arasında soğukluk günü…' gibi algılanması çok anlamsızdır.
Unutmayalım 'doğada umutların yeniden filizlendiği süreçtir Mart ayı…'
Sağlıkla, sevgiyle, dostlukla…