Derviş Mehmet
Zabıtlarda geçen ifadelerdeki sınırlı ve karışık bilgilere göre, Kubilay'ı katledenlerden Derviş Mehmet, Manisa/Akhisar doğumlu (1897) olup, o günlerde 33 yaşlarındadır. Kubilay gibi o da Girit'ten Ege'ye göçen bir ailenin çocuğudur. Manisa'nın Ebekuyu mahallesinde oturmakta olup, asıl işi berberlik iken 6-7 seneden beri asma budama (budakçı), bağ- bahçe çapalama gibi amelelik işleriyle uğraşmaktadır. Müritleri olarak görülen-gösterilen Saatçi Hüseyin, Mehmet Emin ve Nalıncı Hasan'ın ifadelerine göre Derviş Mehmet, Alaşehirli Şeyh Ahmet Muhtar Efendi'yi mürşid seçerek Nakşibendi Tarikatına girmiştir. 60 yaşlarındaki Şeyh Ahmet Muhtar Alaşehir'den Manisa'ya her gelişinde buna misafir olmuştur. Derviş Mehmet ölü ele geçirilince, üzerinden Şeyh Ahmet Muhtar'ın muskası çıkacaktır. Derviş Mehmet bu muskaya güvenerek kendisine kurşun işlemeyeceğine inanmış olabileceğini birçok müellif eserlerinde kaydetmektedir.. 19.1.1931 tarihli duruşma dosyasında mevcut Şeyh Ahmet Muhtar imzalı bu muskayı mahkeme başkanı kendine göstermiş, yazısı da benzediği halde Şeyh Efendi inkar etmiştir. Şeyh Ahmet Muhtar da, idam hükmü alanlar arasındadır. Eyüp Öz ve Kocahanoğlu; 'Menemen'de 'Mehdi'ye kurşun işlemez' diye bağıran meczuplar, Alaşehirli bu mübarek şeyhin muskasına güveniyor olmalılardı. İşin garibi sadece Derviş Mehmet değil ona muska yazan Şeyh taslağı da meczuptu. Yargılama sırasında o muskayı yazmadığını iddia etmiş, kendi yazısını da inkar etmişti.' demektedirler. Ahmet Muhtar'ın savunması da çok ilginç ve manidardır ;
'Ben tımarhaneye girmiş, aklı başında olmayan bir adamım. Fiil ve hareketim kanunen medar-ı ittiham olamaz. Aynı zamanda muayenemi de isterim'
Mahkemede Tatlıcı Mutaf Hüseyin'e, Mehdi Mehmet nasıl biri diye sorulunca, şu cevabı verir;
'Kızık (sinirli, asabi) bir adamdır; vururum, keserim, kırarım der dururdu. Kasap Hasan namında birisi ile evvelce eşkıyalık yapmış, sonra seferberlik sırasında (I. Dünya Savaşı) askerlik münasebeti ile kendisini tanırım. Ben İstanbul'da sanayide (Tophane sanayi alanı kastediliyor) askerdim. Mehdi Mehmet habaset sahibi biridir. Ondan dolayı bunu kızık, vururum, keserim diyen aksi bir adam olarak tanırım'
Derviş Mehmet, başka bir duruşmada Manisalı Terzi Talat'tan sorulunca, o da Dervişi şöyle tanımlar ;
'Efendim, Derviş Mehmet tembelliği ile maruf bir adamdır. Buna pantolon dikmiştim, parasını istedim vermedi. İki de bir, bazı saçma şeyler, safsatalar söyleyen serserinin biridir. Ben terziyim, asri hayata alışmış bir gencim, dervişlikle alakam yoktur. Yedi sene evvel kendisini bekçi tayin etmişlerdi. Bir akşam dükkanımın yanından geçti sordum, para çıkıyor mu dedim, çetecilik yaptığım sırada daha iyi para kazanıyordum, dedi. Yunanlılar zamanında, çete imiş, fakat kimin çetesi olduğunu bilmiyorum. Paşaköy taraflarında çetecilik yapıyormuş. Ahmet Muhtar Efendi de, o zamanlar mecnun gibi pejmürde gezerdi. Hatta bunun için Mehdi Mehmet, evliyadır derdi. Benim babamın babası yani dedem, Şeyh imiş, Kadiri Tekkesi varmış, bilahare ölünce tekke hayatı ailemiz arasından kalktığı halde yine halk bize Kadiri, Kadiri diye tavsif ederler'
Derviş Mehmet'in Çerkez Ethem'le çetecilik yaptığı dedikodusu da o günlerde çok konuşulmaktadır. Anadolu Gazetesi 28.12.1930 tarihli nüshasında şu haberi verir;
'Tahkikata göre sahte Derviş Mehmet namındaki şahıs vaktiyle Çerkez Ethem'le birlikte tertip edilen soygun vakalarından bir kısmına katılmıştır. Yüzelliliklerden Çerkez Ethem'le muhabere etmektedir'
Saffet Hoca'nın eşi Fikriye Hanım da, 25.1.1931 tarihinde mahkemeye gönderdiği dilekçede bu haberi destekler görünmektedir ;
'Mazisi ahlaksızlıklarla dolu, düşmanla teşrik-i mesai ederek öz vatanına ve milletine Çerkez Ethem haini ile birlikte kurşun atmış kara cahil olduğu tahakkuk eden Mehdi taslağı'
Mektep medrese okumadığı, bir dergahta çile doldurmadığı, bir şeyhe bağlanıp icazet almadığı halde Derviş Mehmet kendisine sahte 'Mehdilik' sıfatını yakıştırır. Bu konuda mahkemede Emrullah oğlu Mehmet Emin'in 15.1.1931 tarihindeki ifadesi şöyledir;
'Kendine Mehdi süsü veren Mehmet'in iki fikre sahip olduğunu anladım. Yanına vardığımız zaman, tarz-ı hareketinden iki fikre hizmet ettiğini anlıyorum. Bizleri kendi emeline ram edip dervişlik yaptırmak için esrar içirerek fikren zehirlemek, tekke şeyhliğini geri getirme hülyasıyla Cumhuriyete suikast eylemek.'
Bunun yanında Menemen'de yaralı yakalanan eylemci Mehmet Emin ifadesinin devamında şunları söyler ;
'Bizi mecnun haline getiren Mehdi, yanında olduğumuz müddette Allah bunu görüyor, Allah zikri emrediyor, siz de zikrediniz böylece merama nail olursunuz. Tarikatın mercii Hazreti Peygamberdir. Resulullah Efendimiz, zikir ve tevhide riayet etmiş, Allah'ın habibi olma şerefine nail olmuştur, derdi. Nakşibendi tarikatına beni intisap ettiren Mehdi ile beraber, Manisa vaizlerinden Hafız Ahmet, Hacı Hilmi, Hoca Saffet'in vaazlarını dinlerdik. Bunlar Nakşi tarikatının ihyasına çalışırlardı. Hacı Hilmi ve Hafız Ahmet vaazlarında 'fezkürunî ezkürüküm' (Fezkurunî ezkürküm veşkuruli vela tekfurun' Bakara 152.Beni anın ki sizi anayım, şükredin nankörlük etmeyin) ayetini okuyup zikri tavsiye ederdi'
Mehmet Emin'in, Mehdilik sınavı ile ilgili ifadesi de ilginç detaylar içermektedir ;
'Bir defa Mehdi, Hafız Ahmet'le konuşurken, kıyamet günü bir mehdinin çıkacağı malumdur. Bu mehdi, Benî Adem midir yoksa gaipten mi zuhur edecektir?' diye sordu. O da, 'bütün peygamberler Benî Ademden geldiğine göre, Mehdi'nin de Ademoğlu olması gerektiğini' söyledi. Bunun üzerine Hafız Ahmet de, sen bu işi yapabilir misin? diye sormuş, o da yaparım demiştir. Hafız Ahmet, Mehdi'nin elini öpüp, bu adam hakikaten evliyadır, siz de buna itikat ediniz, diye yanındakilere tavsiyede bulunmuştur'
İfadelerden de anlaşıldığına göre, Manisa'da Laz İbrahim kanalıyla potansiyel bir tarikat iklimi yaratılmış, zikir ayinleri de yine o kanaldan devam ettirilmiştir. Emrullah oğlu Mehmet Emin'in 15.1.1931 tarihli ifadesine göre, tarikatın destekçisi ve bölge Halifesi Laz İbrahim Hoca medreseli takımıyla ilişkisini devam ettirir. Derviş Mehmet ise, kendi etrafında ayrı bir mürit çekirdeği oluşturur. Çoban Ramazan, Sütçü Mehmet, Tatlıcı Hüseyin, Nalıncı Hasan, Küçük Hasan, Mehmet Emin ve diğer müritlerle Çırak Mustafa'nın kahvesinde zikir yapmaktadırlar. Bir ara hükümet haber alıp kahve kapatılınca, zikir partileri Tatlıcı Hüseyin'in evine kaydırılır. Laz İbrahim Hoca, İzmirli Mehmet Ali Hoca, Şeyh Hakkı ve Hacı Hilmi, Hafız Cemal, Hafız Ahmet, Ragıp Bey de Mutaf Süleyman'ın evinde toplanıp tarikatın geleceği üzerine konuşmaktadırlar.
Menemen iddianamesi, Manisa ve Horozköyde oluşan ve son günlerde yoğunlaşan bu toplantıları Menemen olayının hazırlığı saymıştır. Derviş Mehmet oluşturduğu yedi kişilik fanatik mürit çekirdeği ile, kendinden geçip meczup hale gelmiş, müritleri yeşil nurlarını oradan almışlardır. Menemen'de yaralı ele geçirilen Mehmet Emin'in kız kardeşi Halide Fatma, 24 Ocak 1931 tarihinde şu ifadeyi verir ;
'Efendim, kardeşim Mehmet Emin zikir için Derviş Mehmet'ten izin almış, kocam, Mehmet Emin'in bu halinden vazgeçmesi için çok uğraştı. Sen zikri inkar mı ediyorsun diye eniştesine hücum etti. Bu yüzden validemle kavga ettik. Bize de sopa ile geldi. Bunun üzerine kocam bana, kardeşin dervişliği ve zikri terketmezse üç çocuğun vardır, sen beni terket dedi. Biz de kardeşime çok nasihat ettik ama dinlemedi'
Derviş Mehmet'in zikir ayinlerinde motive olduğu, Menemen yolculuğuna da Mehdiliğini ilan etmek üzere çıktığı anlaşılıyor. Manisa'da doğup büyüyen, Yakup Kadri, konu ile ilgili şu notları düşer ;
'Bu adamın Menemen'e olağanüstü bir tasavvuf cezbesi halinde geldiği muhakkaktır. Gerçekten zanneder misiniz ki normalde herhangi bir adam, etrafına silahlı altı yedi kişi toplayıp böyle zor bir maceraya atılabilir? Her gittiği yerde sözü dinlenir? Yardım ve muhabbet görür? Hayır! Derviş Mehmet, etrafındakilere, hidayete erdiğini, bütün manevi kuvvetleri kendisinde topladığını, Hakk tarafından kurtarıcılık risaleti aldığını, yetmiş bin meleğin kendine yardıma hazır olduğunu söylerken, hiç şüphesiz kendisi de bunlara inanıyordu. Eğer inanmıyor olsa inandıramazdı'

Hazırlık Aşaması
Mahkeme tutanakları, ifadeler ve bu güne değin yapılan yorumlardan anlaşıldığına göre, eylemci grup Menemen olayından çok önceleri Manisa'da toplanmışlar ve burada ciddi bir hazırlık evresi geçirmişlerdir. Gerici eylemci grup, 4 Aralık 1930 günü harekete geçme kararı alır. Tatlıcı Mutaf Hüseyin'in evinde 7 Aralık 1930 Cumartesi akşamı yapılan toplantıda Derviş Mehmet'in teklifi kabul edilir. Toplantıya katılanlar; Derviş Mehmet, Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet, Emrullah oğlu Mehmet Emin, Giritli Ali oğlu Hasan, Nalıncı Hasan, Çakıroğlu Ramazan, Çırak Mustafa, Topçu Hüseyin, Keçili Süleyman Çavuş ve Papuççu Hüseyin oğlu Ali. Toplantıda izlenecek yol ve silah temini konuşularak kararlaştırılır. Giritli Derviş Mehmet ertesi sabah Şamdan Mehmet ve Sütçü Mehmet ile Paşaköy'e hareket edeceğini söylemiştir. Bir gün sonra da Paşaköy'de Emrullahoğlu Mehmet Emin, Alioğlu küçük Hasan, Nalıncı Hasan ve Çakıroğlu Ramazan kendilerine katılacaktır. Bu aynı zamanda ekibe de bir talimattır. Toplantıda bulunan Topçu Hüseyin, Çırak Mustafa, Tatlıcı Hüseyin, Keçili Süleyman Çavuş, Papuççu Hüseyin oğlu Ali'de arkalarından geleceklerini söylemişlerdir.
7 Aralık 1930 toplantısına katılan ve Menemen'de ölü ele geçirildiği için iddianamede zikredilmeyen eylemcilerden biri de Sütçü Mehmet'tir. Menemen'in Bozalan köyünden olan 63 yaşındaki Sütçü Mehmet, grubun en yaşlısı ve aklı başında görülenidir. Manisa Lalapaşa mahallesinde oturmaktadır. Eskiden çiftçilik ve rençberlik yaparken sonradan sütçülük yapmaya başlamıştır. Kafileyi kendi köyü Bozalan'a götürmesi, orada manevi olarak hazırlaması dikkate alınırsa, Derviş Mehmet'ten sonraki ikinci adam rolündedir. 1925 tarihinde Nakşibendi tarikatına girmiş ve Menemen'deki çatışmada ölü ele geçirilmiştir.
Manisa'daki toplantının ertesi günü yani 7 Aralık 1930 sabahı Mehdi Mehmet, Sütçü Mehmet ve Şamdan Mehmet'i yanına alarak bacanağı posta sürücüsü Kahya İsmail'in arabasıyla Paşaköy'e hareket ederler ve Derviş Mehmet'in kayınvalidesi Rukiye Hanım'ın evine misafir olurlar. Rukiye Hanım mahkemede ne damadı ne yoldaşları hakkında düzgün bilgi veremez. Çünkü olaylardan habersizdir ;
'Efendim, bir akşam evime geldiler, damadım Mehmet'in yanında iki de misafir vardı. Odaya girdiler yanlarında bir de köpek vardı. Ben de ava geldiklerini zannettim. O akşam ben evde kalmadım. Kızıma gitmiştim. Eve geldiğimde bunlar tüfeklerini bırakıp bir tarafa gitmişler, bilahare geldiler. Yukarı Aksar'a doğru ava gideceğiz diyerek ayrıldılar. Ben de yanlarında köpek olduğu için hakikaten ava gidiyorlar diye aldandım'
Mehdi Mehmet'ten bir gün sonra Emrullah oğlu Mehmet Emin de Manisa'dan hareket eder. Annesi Hasibe, karısı Emine, kız kardeşi Halide'ye, Simsar Mustafa'dan alacağı olan parasının karısı ve anasına verilmesini tenbih ettikten sonra, Küçük Hasan, Nalıncı Hasan, Çakıroğlu Ramazan'la birlikte Paşaköy'e gelmiştir. Bunlar da Mehdi Mehmet'in bacanağı Ahmet'in evine gelirler ve burada üç,dört gün kalırlar. Ahmet misafirlerini ağırlayıp silah temin ettikten sonra çantalarına yiyecek koyarak, Kıtmir (köpek) de yanlarında olduğu halde gece yarısı yolcu eder. Bozalan köyüne gitmek için ayrılırlar (Devam Edecek).