Bozalan ve Menemen'e Giriş
Altı gerici, on saatlik bir yürüyüşten sonra Sünbüller Köyü yakınında su kenarındaki bir çamlığa gelirler. Mola vererek geceyi burada geçirirler. Çakıroğlu Ramazan yolculuğun sonunu iyi görmemiş veya korkmuş olmalı ki, tuvalete gitme bahanesiyle kafileden ayrılıp Manisa'ya kaçar. Uykudan uyanan gericiler, bir arkadaşlarını kaybetmiş olduklarını anlarlar. Sütçü Mehmet aramaya gitse de eli boş döner. Ondan sonra Derviş Mehmet arkadaşlarını gözaltına alarak, 'kaçarsanız sizi vururum' tehdidinde bulunur. Arkadaşlarını yarı yolda bırakıp kaçan Ramazan, Manisa'ya dönerek keçilerini otlatmış, Menemen'e gelmemiştir. Olaydan 15 gün sonra yakalanarak Menemen'e getirilip yargılanmış ve 24 yıl hüküm giymiştir.
Gerici çetenin asıl menzili Menemen, bir önceki durakları Bozalan Köyü'dür. Eylemci kafile Bozalan Köyü'nün dışına gelince dururlar. Burası Sütçü Mehmet'in köyüdür. Akrabaları burada olduğundan, burada rahat barınabileceklerdir. Arkadaşlarını köy dışında bırakan Sütçü Mehmet, kardeşine haber vermek üzere köye girerek, arkadaşları olduğunu haber verir. Sütçü Mehmet, damadı Koca Mustafa'yı yollayarak, köy dışındaki kafileyi köye aldırır. Misafirler Sütçü Mehmet'in kardeşi Hacı İsmail'in evine yerleşirler. Kıtmir'de yanlarındadır. Eylemciler Bozalan'da bir haftaya yakın kalırlar. Kaldıkları eve Koca Mustafa dahil, Sütçü Mehmet'in kardeşi Hacı İsmail ve oğlu Hüseyin girip çıkmış, misafirlere hizmet etmişlerdir. Mehdi Mehmet ve arkadaşlarına kulübe yapan, yemek getirip barınmalarını sağlayanlardan, Sütçü Mehmet'in damadı Koca Mustafa, kardeşi Hacı İsmail ve oğlu Hüseyin yargılamada idam hükmü alırlar. Derviş Mehmet, rahat zikir yapmaları için kendilerine başka bir yer bulmasını ister. Sütçü Mehmet köyün dışında ve karşı yamacında bir çardak (kulübe) yaptırır. Köyden ayrılana kadar burada zikir yapılıp 'esma' çekilir. Derviş Mehmet, mehdiliğini ilan eder.
İddianameye göre, köy ihtiyar heyeti dahil herkes haberdar olduğu halde, merak edip kulübede ne yapıldığını sormazlar. Bunlar ; Muhtar Molla Ahmet oğlu Mustafa, Âza Hacı Mustafa oğullarından Mustafa, Âza Mehmet oğlu İsmail, Âza Mehmet oğlu İbrahim, Âza Halil oğlu Hasan, Bekçi Ahmet oğlu Hüseyin'dir. Bu arada Osman oğlu Hasan ve Mehmet oğlu Ahmet aşağı vadideki Emir-i alem Karakolu'na uğrayıp, orada bulunan iki jandarmayı öldürüp silahlarını almalarını ve kendileri de arkadan Menemen'e gelip yardım edeceklerini söylerler
Her gittiği yerde Mehdiliğini ilan eden Derviş Mehmet, Hükümetin bu faaliyetten haberdar olup olmadığı endişesine kapılmıştır. Bunu anlamak üzere, Hacı İsmail'in karısının kızı Fatma ve Hacıalioğlu Mustafa'yı çeyiz tedariki bahanesiyle Manisa'ya gönderirler. Sütçü Mehmet'in karısı Kezban'dan durumu anlayıp geri dönerler. Kısacası bir hafta kadar esrar içerek zikre devam eden Derviş Mehmet ve arkadaşları Bozalan'dan ayrılıp Menemen yoluna çıkmayı kararlaştırırlar.
22 Aralık gecesi Bozalan'dan ayrılan gerici çete, kimi eşek sırtında kimi yaya olarak yola koyulurlar. Önceden haberdar edildiği için Görice Köyü'nün ilerisindeki kömür ocaklarında Hacı İsmail oğlu Hüseyin tarafından karşılanırlar. Önceden haberdar olan Göriceli Abdülkerim'in getirdiği yemekler yendikten sonra, yine onun kılavuzluğunda yola çıkıp Hasan Geçidi denilen yere gelirler. Buradaki Gediz Irmağı üzerinde köprü yoktur. Karşıya geçmeleri gerekmektedir, köydeki kayıkçı Mehmet'i uyandırıp para vermeden karşıya geçerler.
23 Aralık 1930 Salı günü Derviş Mehmet ve arkadaşları Menemen kasabasına iyice yaklaşırlar. O günlerde Menemen 20 bin civarında nüfusuyla İzmir'e 31 km. uzaklıkta küçük bir ilçe merkezidir. Etrafı zeytinliklerle çevrili bu ilçenin halkı çoğunlukla meyvecilik, hayvancılık ve ziraatla uğraşmasına karşın, ilk sırayı, üzüm bağları almaktadır. Tevfik Fikret ve Zafer adını taşıyan iki ilkokulu bulunmaktadır. 1929 Dünya ekonomik krizi hem işsizliği hem fakirliği arttırdığı için kahvehaneler dolup taşmaktadır.
Derviş Mehmet ve çetesi Menemen'e girdiğinde Ramazan başlamak üzeredir (20 Ocak). Yolculuk boyunca işlenen dinsel ritüeller dikkate alınırsa, rastlantı pek tesadüfe benzememektedir. Tan yeri ağarırken bir zeytinlikte mola verirler. Kafileyi yöneten Derviş Mehmet arkadaşlarına, yeniden esrarlı sigaralar dağıtır. Sabah erkenden dumanlı kafalarla Menemen'e girilecektir. Saat 6.20 de 'Yahşi Gedik' denilen yerden ilçeye girerler. Yolculuk bitmiştir.
Bu gerici çete, saat 7.10'da dağdan inip, Müftü Camii'nin kapısına dayanır. Müezzin Hafız Ahmet Efendi, ezanını okumuş, birkaç ihtiyar ile cami önünde sohbet etmektedir. Eylemciler ise hem yabancı hem de yanlarında ufacık bir köpek (Kıtmir) vardır. Cemaat, Sokak köpeği ile camiye geleni ilk defa görmüşlerdir. Başı sarıklı birisi ayağa kalkar ve boğuk bir sesle konuşmaya başlar ;
'Aziz cemaat ben Mehdiyim, dinimizi korumak için buraya geldim, beni dinleyin '.
Derviş Mehmet'in arkadaşı Nalıncı Hasan mihrabın yanında duran ve üzerinde 'inna fetahna leke fethan mübina' (Kuran'daki 48. Fetih Suresi'nin birinci ayeti olup, meali şudur: Elhak biz sana bir feth-i mübîn açtık ki Allah senin günahından geçmişini ve geleceğini mağfıret buyurup, üzerindeki nimetini tamamlayacak ve seni dosdoğru bir yola çıkaracak ve eşsiz bir zafer ile seni muazzez kılacak.) yazılı sancağa uzanıp eline alır. Cemaatten, sen kimsin, niye alıyorsun o sancağı diyen olmaz. Derviş Mehmet camiye giren cemaati dine davet etmekte ve yanındaki Kıtmir'i de mehdiliğine delalet göstermektedir.
Kasabanın dükkanları yeni yeni açılırken, camiden çıkan grubun etrafında 20-30 kişi toplanmıştır. Birinci aşamada elde sancak Menemen sokakları dolaşılacak, halk bayrak altına davet edilecektir. Tekbir sesleri arasında iki koldan sokak turuna çıkılır. Eylemciler rastladıkları kişilere ; 'Siz Müslüman mısınız ?, Mehdi'ye itikadınız var mı?', diyerek propaganda yapıp, sancağın altına davet ederler. Aksi halde hepsi kılıçtan geçirilecektir. İlçede hükümet kuvvetine ait bir güç görülmemekte, dükkanlar kapatılıp kendilerine katılmaları istenmektedir. Onlara göre ; 'Yetmiş bin kişilik melekler ordusu kasabayı sarmıştır'. Yakında fes giyilip, eski harflere geri dönülecektir. Bayrak Nalıncı Hasan'ın elindedir. Tavukpazarı, Arasta Çarşısı, Keçeciler Çarsısı'nda tekbir ve tehlil sesleriyle dolaşarak, tekrar belediye meydanına gelirler. 7.40 sularında alana, seksen kişi birikmiştir. Ellerindeki bayrağın meydana dikilmesi için çukur kazılması gerekmektedir. O sırada omuzunda çapasıyla işe gitmekte olan Florinalı Yahya oğlu arabacı Hüseyin'e çukur kazdırıp, sancağı oraya dikerler. Arabacı Hüseyin mahkeme ifadesinde şunları söyleyecektir ;
'Asilerden birisi yanıma sokulup sen nesin dedi ve birisi bana mavzer dayadı. Bu vaziyet karşısında korktum, elime bir çapa verip şurayı kaz dedi. Yer doldurmaydı, çapayı vurunca çapa eğrildi'.
Yeşil sancak sahte mehdinin ve meydanın simgesi olmuştur. Bazıları tekbir getirerek etrafında dönmekte, bazıları da yerden aldığı toprağı dualar okuyarak etrafa serpmektedir. Gerek iddianamede gerek Emniyet raporunda Derviş Mehmet'in Menemenli Saffet Hoca'ya rastlayıp onunla selamlaştıkları da kayıtlıdır. Yani Saffet Hoca, eylemcilerin işbirlikçisi olarak gösterilmektedir. Aslen Yanyalı olan elli yaşındaki Saffet Hoca, Menemen'de oturmaktadır. Eylemcilerin adamı gibi gösterildiği halde, beraat eden tek kişidir. İddialar ve iftiraların hepsini reddeden Saffet Hoca kendini şöyle savunmuştur ;
'İstibdadın en koyu zamanlarında onun yıkılması için çalışmış, Balkan Harbini müteakip İzmir'e gelmiş, Maarif Vekili Necati Bey'le şark mektebinde muallimlik etmiş, Müdafaa-i Hukuk da bulunmuş, kurtuluşu müteakip Manisa vaizliğine atanmıştım. Mehdi dedikleri adamla, böyle şen'i bir olayı konuşmak şöyle dursun, irtica şebekesiyle zerre kadar alakam olamaz. Bundan yirmi sene evvel, hızır yoktur, Mehdi'nin çıkacağı da yalandır, böyle uydurmalara kulak asmayınız diyen adam, böyle serserilerle nasıl işbirliği yapar'
İfadelerden anlaşıldığı üzere, o sabah camiye imam gelmemiş veya geldiği halde namazı kıldırmamış görünüyor. Çünkü, böyle bir isme tutanaklarda ve ifadelerde rastlanmaz. Müftü Camii'nin müezzini Abdullah oğlu Hafız Ahmet'e gelince, camideki olaya sessiz kalmış, fakat kafilenin peşine de takılmamıştır. Buna rağmen ifadesinde namazdan sonra minareye çıkıp eylemcileri gözetlemiş, 'yetmiş bin kişilik mehdi ordusu'nun gerçekten Menemen'i sarıp sarmadığını kontrol etmiştir. Menemenli Ramiz Efendi'nin ifadesi de halkın genel eğilimini göstermesi açısından önemlidir ;
' Hadise sabahı dükkanımı açmak üzere geldim. Hükümet önündeki meydanda bazı kimseler bayrak altında dönüyorlardı. Onlardan silahlı bir ihtiyar yanıma geldi, sen Yahudi misin, dedi. Ben de Türküm dedim. Öyle ise şu sancağın altından geç, Mehdi geldi. Öğleye kadar müsaade var. Geçmeyecek olursan Menemen'in etrafını 70.000 Arap sarmıştır. Sonra hepiniz kesileceksiniz, dedi. Kayserili Hasan namında birine sordum. Bunlar serseridir, nerdeyse tutarlar, dedi. Sancaklı adamlar yürüyorlardı, nereye gidiyorlar diye ben de otuz adım arkalarından gittim. Vaziyetlerinden şüphe ettim, düz yola çıktılar. Eşkıya olduklarını anladım. Yanlarına sokulmayıp, uzaktan takip ettim'
Ertesi gün, İzmir-Anadolu Gazetesi tesadüfen olayın içinde bulunan kendi muhabirinin haberini şöyle veriyordu ;
'Sabahleyin saat 7.30 da evden çıktım. Hiçbir şeyden haberim yoktu. Çarşıya doğru ilerliyordum. Sokaklarda rastladığım adamlardan garip bir hal seziyordum. Evvela bir mana veremedim. Biraz daha ilerledim, caminin önüne geldim. Burada beş on kişi bir araya gelmiş konuşuyorlardı. Telaşlı bir haldeydiler. Yanlarına yaklaşarak sordum. Hayrola böyle, ne var? Bana şunu anlattılar: biraz evvel camiye yedi kişi geldi. Mavzerleri vardı. Namazdan sonraki cami içindeki (lailaheillallah) ve (inna fetahlaneke) yazılı bayrağı aldılar. Bu yedi şahsın üzerinde çaprazlama fişekler, omuzlarında mavzer, bellerinde tabancalar bulunuyor. Mehdi resulün geldiğini söylüyorlardı. Bu haber üzerine camiye doğru ilerledim. Gördüğüm manzara beni hayretler içerisinde bırakmıştı. Bu adamlar buraya kadar nasıl gelmiş, camide ne yapmak istiyorlardı? Uzaktan bakıyordum. Müezzine birşeyler söylüyorlardı. Müezzin bu adamların dediğini kabul etmemiş olacak ki, yedi kişi onun etrafını aldı, biri elindeki mavzerin namlusuyla dürtü ve Müezzin Efendi! diye bağırdı. Sen galiba İslam değilsin, kelime-i şahadet getir bakalım. Müezzin korktu ve titremeye başladı. Benim gibi bazıları da oraya gelmişlerdi. Mehdi resul olduğunu söyleyen adama bakıyorlardı. Biraz daha sokuldum. Yüzlerinde sakal vardı, fakat genç oldukları anlaşılıyordu. Müezzinden bir şey istedikleri anlaşılıyordu. Müezzin korkusundan razı olup hepsi birlikte camiye girdiler. Biraz sonra ellerinde bayrakla dışarı çıktılar. Adamlardan biri diğerlerinden yaşlı, birisi çocuk denecek yaşta idi. Tam bu sırada bir vaveyla koptu. Bağırmaya başladılar. Allahuekber, Allahuekber, Lailahe illallah. Tekbir ve tehlil seslerine epey kalabalık birikmişti. Silahlı şahıslar ellerinde bayrak olduğu halde camiden çıkarak hükümet önüne varmıştı. Meydanda duran bu insanları meraklı bir seyirci kafilesi seyretmekteydi. Yedi kişi arasından ihtiyar olanı iki elini yukarı kaldırdı. Bir dua okuduktan sonra iki elle yüzünü sıvazladı: Ey ahali! Ben Mehdi Resulum. Beni Peygamber gönderdi. Din kalmadı, ortalık fena oldu. Şeriatı tekrar kuracağız. Etrafta yetmiş bin kişi var gibi herzeler savurmaya başladılar' (Devam Edecek).