İlk Müdahale
Menemen meydanındaki bu olağanüstü durumu ilk defa avukat katibi Mehmet Tevfik Efendi hükümette bulunan jandarma yazıcı neferi Ali Efendi'ye duyurmuş, o da haber vermek için komutanının evine gitmiştir. Hemen evinden çıkan Jandarma Yüzbaşısı Fahri Bey, Jandarma neferi Ali'yi yanına alarak meydana gelir. O geldiğinde meydanda 'tekbir' sesleri yükselmektedir. Kalabalığa yaklaşarak eylemin öncüsü Mehdi Mehmet'e hitaben; niçin toplandıklarını ve bayrağın sebebini sorar, toplanmanın yasak olduğu uyarısında bulunur.
Derviş Mehmet ; 'Ben Mehdi'yim, şeriatı ilan ediyorum. Bana kimse dokunamaz, İzmir- Bergama yolu silahlı adamlarım tarafından tutuldu, yıkıl karşımdan' diye karşılık verecektir.
Yüzbaşı Fahri, herkesin dağılıp işine gitmesini istediği halde, kalabalık dağılmadığı gibi üstelik Mehdi'yi alkışlamaktadırlar. Uyarı ve tavsiyenin fayda etmeyeceğini ve kalabalığın Mehdi'ye yakın durduğunu gören Fahri Bey, herhangi bir karşı harekette bulunmayıp, yanındaki jandarmayla meydandan çekilip, tekrar hükümet konağına döner. Durumu Kaymakama ve Alay Komutanı Vekili Yarbay Nihat Bey'e bildirir. Ancak Yüzbaşı Fahri Bey'in bu tutumu asker gözüyle korkaklık ve iradesizlik olarak görülecektir;
'Yüzbaşı Fahri Efendi yalnız üç büyük silah taşıyan şakilere silah adedince dahi ve daha ilk andan itibaren tevakkufu (Üstünlük) var idi. Yapılacak bir teslim ihtarı, bir yaylım ateşi halkı dağıtmak ve bizzat halk tarafından bunların bağlattırılması mümkündü ve bunun içinde gösterilecek bir celadet kafi gelirdi. Bir taraftan da asker kumandanlığından yardım istenebilirdi. Bu husus ki bizzat telefonla kendisine verdiğim bir iki dakika içerisinde bunlara ateş açarak izale etmediğimiz takdirde vaziyetin vehametini ve ağır mesuliyetini düşününüz demiştim. Ve bunu deruhte etmişti. Buna rağmen yapamadı ve Dahiliye Vekili ile Ordu Müfettişi Hazretlerinin huzurlarında dahi bunu itiraf eyledi. Kendisine evvel ve ahir amil ve müessir olan zihniyetin en nihayet askeri müfreze ile olan irtibatını bile düşünemeyecek derecede iradesini sarsmış ve sonuna kadar bunu yürüterek düşmanı bir hamlede kıracak elindeki kuvveti de mefluç tutmuştur. Kendisinin muhafazakar olarak halk ile şakilerin birleştikleri fikirlerini dahi doğru telakki etsek, yine bunun tarzı halli vardı. Kuvvetini toplu tutar, başlarında bulunur, telefondan askeri müfreze ister, irtibatını tesis için bir iki bekçi gönderir, askeri müfreze ile beraber hareketini tanzim eder ve buna intizaren yine vaziyete hakim olur ve düşmanını gözünün önünden ayırmazdı. Binaenaleyh, asabi ve iradesi tamamıyla bozuldu. İlk düşüncesinde ihtiyatkar bir mülahaza dahi olsa ve bunda isabet gösterilse bile, iradesizlik bu neticeyi verdi. Jandarma neferleri de bu iradesizlik yüzünden mefluç kaldı'
Yüzbaşı Fahri Bey için daha ağır eleştiri Denizli Mebusu Haydar Rüştü Bey'e atfen bir gazetede yer alır ; Söylenenler ağır eleştiri ve ithamları içermektedir. Haydar Rüştü Bey'e göre, jandarma komutanı olay mahalline geldiği zaman, mürtecilere nasihat etmiş, onlar da 'biz bu işi şeriat adına yapıyoruz' diyerek nasihati dinlememişler, bunun üzerine yüzbaşı halktan bazılarının alkışları arasında çekilip gitmiş, maiyetindeki jandarmaları alarak makam odasına girmiş, kapıyı kilitleyip kanlı sahneyi pencereden seyretmiştir. Jandarma eri dayanamayıp pencereden ateş etmek istemişse de, komutan 'bu iş sizin bildiğiniz gibi değil!' diyerek, jandarmaya engel olmuştur.

Kubilay
Yüzbaşı Fahri Bey'in çekilmesiyle meydan eylemcilere kalır. Menemen'de askeri güç olarak, İzmir'deki kolordunun Manisa'daki Cavit Bey fırkasına bağlı 43. Alay bulunmaktadır. Alay binası İzmir- Menemen yolunun solundaki tepede yapılmış küçük bir kışladır. Bekar olarak kışlada kalan tek subay Kubilay'dır. Askerliğini yedeksubay olarak yapan Kubilay, hafta sonları İzmir Karşıyaka'daki annesinin yanına gitmekte, ertesi gün Menemen'e dönmekte, akşamları Türk Ocağı'na uğrayıp, geç saatlere kadar arkadaşlarıyla sohbet etmektedir.
Hayatının son gecesi olan 22 Aralık 1930 Pazartesi akşamını Türkocağı'nda arkadaşlarıyla geçiren Kubilay, gece kışlasına döner. Kasabadaki olayı jandarmanın ihbarından öğrenen Alay Komutan Vekili Yarbay Nihat Bey'de sabah telaşla kışlaya gelmiş, Kubilay'ın kışlada olduğunu görünce kendisine bir miktar asker alıp, Hükümet meydanında birkaç serserinin bir hadise çıkarmak üzere olduğunu bildirerek, oraya gitmesini, hükümet dairesinde de jandarma yüzbaşısını görmesini emretmiştir. Kubilay, yanına aldığı bir manga askerle kışla bayırından yıldırım hızıyla kasabaya iner. Hükümet meydanına doğru ilerlerken, ölüme doğru koştuğunun farkında değildir
Öyle anlaşılıyor ki olayın vahametini ilk başta ne Yarbay Nihat Bey, ne de Kubilay'ın kendisi anlayabilmiştir. Burada üç nokta dikkat çekicidir ; Birincisi Jandarma Yüzbaşısı meydanda gördüğü manzarayı önemsemeyip Alaya eksik bilgi vermiştir. İkincisi Kubilay'ın yanına aldığı askere cephane verip vermediği meselesidir. Belki vermeyi telaştan unutmuş, belki de önemsememiştir. Üçüncü nokta da Jandarma dairesine uğrayıp ön bilgi almadan veya yüzbaşı ile işbirliği yapmadan meydana gelmesi önemli detaylardır. Kubilay, olay yerine saat 8.30 sıralarında geldiğinde, cezbeye kapılan eylemci yobazlar yeşil sancak etrafında dönerek tekbir getirmektedirler. Yaşlı mürteci kalabalığa nutuk atmaktadır.
Kubilay mangasını meydanın diğer yanında, telgrafhane bitişiğindeki kahvenin önüne bırakarak, kalabalığa doğru tek başına ilerler. Eylemciler kendisinden geçmiş vaziyettedir. En göze batanı ve lider görüneni Derviş Mehmet'in yakasına yapışır;
'Ne yapıyorsunuz ? Siz kimsiniz ? Hükümete isyan mı ediyorsunuz ? Haydi dağılın bakalım'
Esrarın da etkisiyle çılgınlık halindeki Derviş Mehmet, belki birileriyle 'rabıtaya' girmiş; 70.000 askerin Menemen'i sardığı kerametine inanmış olmalıdır. Sen kimsin, dağılın diye yakasına yapışan bu subay, meczubun itibar ve otoritesini sarsar. Yakaya yapışma sırası ona gelir;
'Ben Mehdi Mehmet'im be adam, sen de kim oluyorsun?'
Kubilay ile Derviş Mehmet arasında bir arbedenin yaşanması daha sonraki yaşanacak olaylar hakkında çeşitli spekülasyonlara da ortam hazırlar. Örneğin ; Menemen Eski Belediye Reisi Bedri Onat şunları söylemektedir ;
'Büyük hata işledi Kubilay, gidiyor olayı başlatanların kollarından tutuyor ve kafalarını birbirine vuruyor. İşte o zaman tüfekle müdahale ediyorlar ve kasığından yaralıyorlar. Eğer bu hata yapılmasa, Kubilay biraz düşünceli hareket etseydi, bunlar kıskıvrak yakalanabilir, Menemen hadisesi de yaşanmazdı'.
Başka bir tanık Mehmet Yontucu ise şunları söylemektedir ;
'Kubilay koştu, asilerin ikisini, sanki yerden sığırcık toplar gibi kollarından yakaladı'.
Bazı devrim muhalifleri ve amatör tarihçiler, grup psikolojisinden habersiz olarak gösterilmek istenen Kubilay'ın ihtiyatsızlığını, hatta mangasını uzakta bırakışını hayatına mal olacak bir yanılgı olarak takdim ederler. Amerika'nın ilk Türkiye Büyükelçisi 27 Ocak 1931 tarihli raporunda şunları söylemektedir ;
'İhtiyatsızca ve akılcı sayılmayacak biçimde hareket ettiği hususunda görüş birliği var…'
Boğuşma sırasında ayağı kayarak yere düşmüş, Derviş Mehmet'te işin çığırından çıktığını anlamıştır. Kalabalık arasından (veya Derviş Mehmet tarafından) açılan ateşle Kubilay'ın göğsüne bir kurşun saplanır. Yere yıkılmıştır. Yanında getirip meydanda kenara bıraktığı manga olaya sessiz kalır. Manga çavuşu, silah sesi üzerine müdahale edip komutanına yardıma gelmesi gerekirken, panik içinde oradan uzaklaşır. Emir- komuta ilişkisinin bu zaafiyeti, Kolordu Komutanı Mustafa Muğlalı'nın da canını sıkmış görünmektedir. Erkan-ı Harbiye Riyasetine gönderdiği yazıda öfkesini şöyle dışa vurur ;
'Öncelikle Kubilay katledilirken on adım ötede bulunan müfreze başındaki çavuşlar, kansızlık ve cebanet göstererek hareketsiz kalmış, sonra alçakçasına firar etmişlerdir. İkinci Jandarma Kumandanı Alay Kumandanına olay hakkında önceden doğru ve ayrıntılı bilgi vermediği için hadisenin bu hale gelmesine sebep olmuş; bir silah arkadaşı koyun gibi boğazlanırken dört jandarmasıyla kadın gibi hükümet binasına saklanmıştır. Menemen Kaymakamı ise Hükümet konağı asker tarafından işgal edilene kadar seyirci kalmıştır…'
Aldığı kurşun yarasıyla halsiz düşen Kubilay, yerden doğrulup canını kurtarmak için, otuz metre ötedeki Gazez (Müftü) Camiine sığınmak ister. Arkadan gelen ikinci kurşun isabet etmemiş olsa da ilk yarası ölümcüldür. Derviş Mehmet'in sancağını alıp meydana diktiği caminin merdiven basamağına ulaşabilmiştir. Derviş Mehmet, Kubilay'ın başına gelir, Alioğlu Hasan, torbasından çıkarıp bir bağ bıçağı vermiştir. Bu esnada arkadaşı Şamdan Mehmet'te Kubilay'ı seyretmektedir. Yerde kıvranan Kubilay'ın başını kesmeye koyulur. Derviş Mehmet ve müritleri ne kadar esrar çekmiş olsalar da bilinçleri yerindedir. Kimin başını kestiklerini çok iyi bilmektedirler. Esrar onlara sadece cesaret vermiştir. Derviş Mehmet elinde tuttuğu kesik başı üzerine kan bulaşmasın diye bir iki defa oradaki silindir şeklindeki şimşir taşa vurur. Menemen meydanında sergilenen bu vahşet, bazı anılarda, 'Mehdi Kubilay'ın kanını içti' diye geçer. Vücuttan ayırdığı kesik başın etrafında bir iki kere dolaşan Derviş Mehmet, eline aldığı kafayla meydana gelir. Gücü ve maharetini kalabalığa göstermesi gerekmektedir. Kesik başı meydandaki yeşil sancağın ucuna takınca kalabalıktan alkış yükselir. Ne var ki meydana iğreti dikilmiş sancak, kesik başla birlikte yere devrilir. Derviş Mehmet, bayrağı elektrik direğine bağlamak için sicim arayacak, Yanyalı Yusuf oğlu Arnavut Kamil, 70-80 metre ötedeki dükkandan getirip Derviş Mehmet'e verecektir. Kalabalık içinde bulunan Arnavut Kamil mahkemedeki ifadesinde, yaşanan anı; 'Mehdi Mehmet silahı göğsüme dayadı, zorla verdim' diye anlatır. Camiden alınan yeşil sancak oradaki elektrik direğine bağlanır.

Sonuç
Menemen yargılamalarının 105 sanıklı birinci aşaması 9 gün sürmüş, 24 Ocak'ta okunan esas hakkındaki iddianame ve savunmalarla sona ermiştir. Karar 25 Ocak 1931 tarihinde açıklanır. Sonuç oldukça açık ve nettir. 105 sanıktan 37 kişiye idam, diğerlerine de çeşitli cezalar verilir. İdam mahkumları şunlardır;
'Manisa'dan Kahveci çırağı Mustafa, Manisa'dan Terzi Talat, Manisa'dan Topçu Hüseyin, Manisa'dan Tatlıcı Mutaf Hüseyin, Manisa'dan Eskici Hüseyin Ali, Manisa Keçeli Köyü'nden Himmetoğlu Süleyman, Manisa Paşa Köyü'nden Kahya Ahmetoğlu İsmail, Manisa'dan Mutaf Süleyman, Manisa'dan Manifaturacı Osman, Manisa'dan Hafız Cemal, Manisa'dan Tabur İmamı İlyas Hoca, Manisa'dan Ali Paşazade Ragıp Bey, Manisa'dan Şeyh Hafız Ahmet, Manisa'dan Giritli İbrahim oğlu İsmail, Menemen Bozalan'dan Koca Mustafa, Menemen Bozalan'dan Hacı İsmail, Menemen Bozalan'dan Hacı İsmail oğlu Hüseyin, Menemen Bozalan'dan Göriceli Abdülkerim, Menemen'den Cum'ai Balalı Ramiz, Menemen'den Çıtaklı Molla Süleyman, Menemen'den Yahya oğlu Hüseyin, Menemen'den Çingene Mehmet oğlu Ali, Menemen'den Hayim oğlu Jozef (Yasef), Menemen'den Şımbıllı Mehmet, Menemen'den Arnavut Yusufoğlu Kamil, Menemen'den Kerimoğlu İbrahim, Menemen'den Selimoğlu Boşnak Abbas, Alaşehir'den Şeyh Ahmet Muhtar, Erbilli Şeyh Esad'ın oğlu Mehmet Ali, Manisa Hastanesi imamlığından mütekait Laz İbrahim Hoca, Manisa'dan Emrullahoğlu Mehmet Emin, Manisa'dan Nalıncı Hasan (24 yıl hapis), Manisa'dan Çoban Ramazan (24 yıl hapis), Manisa'dan Giritli Küçük Hasan (24 yıl hapis), Menemen'den Harputlu Ömeroğlu Mehmet (24 yıl hapis), İzmir'den Laz Mehmet Ali Hoca (24 yıl hapis), Erbilli Şeyh Esad'a (24 yıl hapis).'
Karara bakıldığında, idamlardan en çok Nakşibendi tarikatının etkilediği görülür. Menemen olayına rastlayan günlerde, Çırak Mustafa'nın kahvesi ve Tatlıcı Hüseyin'in evinde çeşitli toplantılar yapan ve çatışmanın ilk anlarında ölen üç kişi ile birlikte harekete geçme kararı aldıkları için suçları sabit görülür. Bunlar listede adı geçen 6 kişidir. Yedinci kişi Paşaköylü İsmail'dir. Eylemcilere bir hafta boyunca Mehdi'nin emrine girip onları misafir etme ve yardımda bulunma suçundan dolayı, Bozalan Köyü'nden de dört kişi idama mahkum edilmiştir. Eylemcilerin Menemen'e girişini müteakip kendilerine rehberlik eden, mahalleleri dolaşan, alkışlayarak destekleyen, asilere ip verip çukur kazan 9 kişi de idama mahkum edilir. Garip bir tesadüf bunlar arasında Hayim oğlu Josef isimli Musevi bir vatandaş da vardır. Diğer idamlar ise tarikatın neşir ve ilanına devam ederek müritlik ve halifelik yoluyla suçun oluşmasına yardım eden kişilerdir. Bunun başında kuşkusuz Esad Efendi ile oğlu Mehmet Ali ve Manisa Halifesi Laz İbrahim Hoca gelir. İstanbul'dan aldığı emirle hareket eden Laz İbrahim faaliyetlerine, Hafız Cemal, Tabur İmamı İlyas Hoca, Laz Mehmet Ali Hoca, Ragıp Bey, Muskacı Şeyh Hafız Ahmet ve Şeyh Ahmet Muhtar vasıtasıyla eylem ortamı hazırlamak ve azmettirmekten mahkum olmuşlardır. Mahkeme kararında görüleceği üzere 37 idam hükmünden üç kişinin cezaları yaş küçüklüğü (20 yaş ve altı) nedeniyle, Ceza Kanununa göre 24 yıl hapse çevrilmiştir. Bunlar eylemci takımından Nalıncı Hasan, Küçük Hasan ve Çoban Ramazan'dır. Üç kişiye verilen idam cezası ise yaş büyüklüğü nedeniyle (65 yaş yukarısı) 24 yıl hapse dönüştürülür. Bunlar, Erbilli Şeyh Esad Efendi, İzmir'den Mehmet Ali Hoca ve Menemen'den Harputlu Mehmet'tir. Mahkemenin verdiği 37 idamdan altısı kanun hükmüne göre infaz dışında bırakılacaktır.105 kişi arasından idamlar dışında, ayrıca 6 kişiye 15 sene ağır hapis, 14 kişiye üçer sene hapis, 20 kişiye birer sene hapis cezası verilmiş, 27 kişi de beraat ettirilmiştir.
Mahkeme karar zabıtlarıyla birlikte sıkıyönetim komutanlığına sunulmuş (28 Ocak 1931), oradan da Meclisin tasdiki için Ankara'ya gönderilmiştir. Başbakanlık 31 Ocak 1931 tarihli yazıyla karar dosyasını olduğu gibi meclise havale etmiştir. TBMM Adalet Komisyonu ve genel kurulda yapılan görüşmeler sonunda, Divan-ı Harp kararındaki 37 kişiden 28'inin idam hükmü onanmış, bunlardan ikisi 'adalete muvafık olacağı' görüşüyle iki sene hapse çevrilmiştir (Manisa'dan Terzi Talat ile Paşaköy'den İsmail). Bir kişi de bu arada öldüğü için (Göriceli Abdülkerim) cezası düşürülmüştür. Kısacası Divan-ı Harbin verdiği 37 idamdan 28'i onaylanmıştır. Sonuç olarak Menemen'de 28 kişi idam edilmiştir. TBMM'nin idamları onay kararı 3 Şubat 1931 tarihinde İzmir'e gönderilmiş, infazlar 4 Şubat 1931 sabahı Menemen'in üç ayrı yerinde, meydanda yapılmıştır. Bozalan Köyü'nden Hacı İsmail oğlu Hüseyin infaz sırasında kaçmış, ancak iki gün sonra Manisa'nın Akgedik Köyü'nde yakalanarak cezası infaz edilmiştir. Esad Efendi rahatsızlığı nedeniyle hastaneye kaldırılmış, 4 Mart 1931'de 'üremi' hastalığından ölmüştür. Cenaze namazı kabristanda kılınmış, belediye tarafından Kubilay'ın defnedildiği mezarlığa defnedilmiştir.(Son)