Yazıp çiziyoruz ya...
Her şeyden haberimizin olduğu, her şeyden anladığımız, her şeyi bildiğimiz zannediliyor.

***

'Ne yapmaya çalışıyor bu Almanya? Reisi konuşturmamışlar!'
Ne bileyim ulan ben Almanya'nın ne yapmaya çalıştığını, desen olmaz.
'Bu Putin var ya bu Putin, korkuyor bizimkinden; onun için ikili oynuyor, değil mi?'
Hastir ulan, desen olmaz.
'Bu bizim çocuk hiç kitap okumuyor. Ne yapacağız okuması için?'
Önce sen oku da bir, çocuk senden görüp okur nasıl olsa, desen olmaz.

***

Salona girince, kapının sol tarafındaki kitaplığa bakıp,
'Bunların hepsini okudun mu gardaş?' dedi.
'Okuyabildiğim kadarını...'
Arkasından geçip hızlı hızlı koltuklara yönelen çocuğu kolundan yakalayıp,
'Bak şuraya bir, hoşuna giden kitap varsa alalım da oku,' dedi.
Çocuk bacaklarını iki yana açarak ellerini beline koyup, şaşkınlığını ifade eden uzun, derin bir ıslık çaldı. Sonra da,
'Amca Wi-Fi yok mu sizde?' deyip koltuklara yürüdü.
'Hiç kitap okumuyor bu çocuk. Varsa yoksa internet. Biz okuyamadık, bu okusun istiyoruz ama... Nasıl kitap okutacağız buna?'
'Okur bakalım...'

***

Çayını yudumlarken...
Gözü kitaplıktaki kitaplarda...
'Sen bilirsin,' dedi. 'Beni rüyamda kovalıyorlar.'
Ulan ben rüya tabircisi miyim! Rimelci Zati miyim ben, desen olmaz.
'Eee?'
'Her gece kan ter içinde, bağırarak uyanıyorum.'
'Ooo! Durum ciddiymiş.'
'Vallahi öyle. Korkudan neredeyse bu yaşta altıma yapacağım!'
Vay anasını!
Gülsen gülemezsin. Ağlasan ağlayamazsın...

***

'Kim kovalıyor?'
'İn mi desem, cin mi desem; ecüş mecüş mü desem; ölüler mi desem, diriler mi desem...'
Facebook'ta dedikodu kovalayan...
Kim nereye tatile gitmiş, kim nerede ne yemiş içmiş, ne giymiş, kiminle ne yapmış araştıran karısı, cep telefonundan başını kaldırmadan, gülerek;
'Köpekler kovalıyor köpekler!' dedi.
Bütün sihir, bütün gizem bozuldu bir anda.
Ama yine de devam etti o.
'He valla köpekler. Köpeğe de benziyorlar. Ne yapmam gerekiyor bunlardan kurtulmak için?'
Zamanında sen köpeklere bir puştluk yapmışsındır, şimdi onlar da seni kovalıyorlar işte böyle, desen olmaz.
'Bir psikiyatriste gitsen?'
'Yok yahu,' dedi. 'Onlar benden daha deli! Gittim birine. Saç sakal... Adamı gece görsen korkarsın. Başladı saçma sapan sorular sormaya. Ne iş yapıyorsun, cart mısın curt musun?... Sonra mercimek büyüklüğünde bir hap yazdı. Benim gibi yüz kiloluk bir adama ne yapar o hap? Bu hapı iç, bir hafta sonra geri gel. İç hapı gel haftaya. İç hapı gel haftaya. Uğra sekretere bas parayı. Uğra sekretere bas parayı. Danışma şu kadar, görüşme bu kadar. Delirtti bunlar beni! Zaten deliyim!'
Gelsin çaylar...
Gitsin çaylar...
Allah biliyor ya, Allah'ın bildiğini sizden saklamaya lüzum yok, çayı rakı içer gibi içmeye başladım. İki dikişte dibini bulup bardağı sehpaya güm diye vuruyorum.
'Seni kovalayan bunlar olmasın? Sekreterleriyle birlikte!... S..tir et hepsini, takma kafana. Değmez bu b.ktan dünya için. Çok değil, kırk yıl sonra muhtemelen ikimiz de bu dünyada olmayacağız. Olsak da soluğumuzu k.çımızdan alacağız. Boğazlanıyor gibi hırıltılı bir soluk… Yüz yıl sonra ise şimdi gözünün gördüğü hiçbir insan bu dünyada olmayacak. Daha bir b.ktan olacak dünya!'
'Bize müsaade gardaş,' dedi.
'Müsaade sizin.'

***

Merdivenlerden inerlerken bir süre arkalarından baktım. Merdiven boşluğundan sesi geliyordu:
'Ben hiç okumadım ama bu adam bir de yazı yazıyormuş gazetede. Adam manyağın teki yahu! Baksana benden daha deli bu.'