Salinger'in 'Dokuz Öykü'sünden birinde,
'Muz Balığı İçin Mükemmel Bir Gün'de, öykünün kahramanı Seymour Glass kumsalda tanıştığı ve kendini her şeyden, herkesten kıskanan küçük kız arkadaşı Sybil'e ironik bir öykü anlatır:
(Muz balıkları)
'Muz dolu bir delikten içeri girerler. Deliğe dalmadan önce basbayağı balıktırlar. Ama delikten içeri girdiler mi, domuza dönerler. Neden mi? Öyle muz balıkları bilirim ki, delikten içeri girdikten sonra yetmiş sekiz muz yediler, ondan.
Tabii bu kadar muzla o kadar şişko olurlar ki, delikten çıkamazlar. Kapıdan geçemezler. (…) Hiç istemiyorum söylemeyi. Ölürler. Yaa! (…)
Muz hastalığından. Korkunç bir hastalıktır.'
(J. D. Salinger / Dokuz Öykü / s.23)
***
Öyküyü okuyunca aklıma 'siyaset içindeki muz balıkları' geldi nedense.
O kadar çoklar ki…
Devlet kasasını elinde tutan iktidara yakın olmayı marifet sayan bu muz balıkları (!) torpille, yandaş desteğiyle, iktidar tarafından ihsan buyrulmasıyla,
Kendilerine sunulan 'muzun albenisi'ne kapılarak, (aslında genelde bilerek ve isteyerek) girdikleri,
'Yandaşlık muz kafesi'nde, (öyküde mekan belli değil, kafes olarak ben kurguladım) ceplerini, kasalarını, mevkilerini iyice şişmanlatırlar.
Hem ekonomik, hem de sosyal konum olarak epeyi şişmanlayıp şeye (!) benzemeye başlarlar. (Yazar kadar rahat yazamadım, günlük sohbetlerimde kullanırım artık.)
Bu kadar şişmanlayınca da girdikleri ortamın kapısından geri çıkmaları mümkün değildir.
Yok, ellerinden beslendikleri iktidar sahipleri onlardan vazgeçer de bir köşeye ittirip -cep, kasa, mevki bakımından- günlerce aç bırakmaya başlar ve zayıflamalarına neden olursa ne ala!
O zaman çıkmak istemeseler de, onları muzla besleyen eller bu kez dışarı fırlatır atar.
Örnekleri çok!
***
Peki, kim bu muz balıkları?
Bizzat politikanın içinde yer alanların kendileri,
Anlamadığı, gücünün ve eğitiminin yetmediği, layık olmadığı halde yargıdan askeriyeye, sağlıktan eğitime kadar belli mevkilere getirilen, devlet kurumlarının kerli ferli uzman (!) ve yöneticileri,
'Devletin muz bahçesi'nden iktidarın desteği ve kayırmasından yararlanmayı seven iş adamları, gazeteciler, yorumcular, yazarlar, akademisyenler…
Kanunsuz iş yapmayı sevenler,
Kısacası rant düşkünü yandaşlar…
***
Şişmanladıktan sonrası mı?
Sayesinde şişmanladıkları iktidarın parmakla gösterdiği yerlere, mesela cemaatlere, vakıflara kanunların çevresinden dolanarak bağışlar yapmak;
Aldıkları ihalelerin karşılığı bağış sonrasında işin bazı gelir getirici alt bölümleri başka yandaşlarla paylaşmak;
Yine iktidarın istediği doğrultuda kararlar vermek, raporlar düzenlemek;
Bulundukları konum nedeniyle televizyon ekranlarına çıkıp yapılan yanlışları eleştiren 'hain' (!) kişilere karşı cengaverce iktidarı savunmak;
Yazdıkları yazılarla, yaptıkları haberlerle, oluşturdukları algılarla kendilerini muzla besleyen 'iktidarı yüceltmek, muhalefeti aşağılamak' zorundadırlar.
İnanmasalar da…
***
Başka çareleri yok ki!
İnansalar da, inanmasalar da savunmak zorundalar.
'Yandaşlık sicilleri' o kadar şişmanlamıştır ki, çıkış yolu artık onlara kapalıdır. Sonuna kadar (kafes dağılıncaya kadar) orada kalacaklar. İsteseler de çıkamazlar.
'Yandaş muz balıkları'dır onlar artık.
Yazılarındaki, konuşmalarındaki 'saçmalıklar'ın başka bir nedeni olabilir mi?