Hayat hakikaten sıkıcı!
Çekilmez!
Sabah akşam hep aynı şey…
Hep aynı terane!
Dışarı da kış…
Soğuk.
Ne yapacaksın?
Ara sıra pencereden dışarı, sokağa bak.
İnsan yok!
Her yer, sokağa sağlı sollu park edilmiş araba…
Dışarı çıksan…
Nereye gideceksin?
Her yer AVM, mağaza…
Güya yaşam merkeziymiş.
Ne bulur insanlar oralarda?
Hapishane gibi.
Kapıdaki, gardiyandan farksız güvenlik görevlilerinden geçtikten sonra…
Ne gökyüzü ne yeryüzü gözüküyor. Dışarıyı görebileceğin bir pencere bile yok.
Ve insanın üzerine üzerine gelen kalabalık…
Telaşlı bir kalabalık.
Var yok, zorla da olsa bir şeyler alma telaşında oralardaki insanlar.
İlla alacak!
Alış Veriş Merkezi!
Onun için…
Alacak, verecek!
Ya da yiyip içip verecek. İlla ki verecek!
Bütün gün, bu merkezlerde o mağaza bu mağaza dolaşıp duran insanlardaki bu telaş onun telaşı.
Alıp verme telaşı.
Sanki bedava.
Tam tersine, her şey o kadar da pahalı ki…
Ama yine de alıyor insanlar.
Var güçleriyle!
Nasıl alıyorlar?
Neyle alıyorlar?
Alıyorlar işte. Ellerinde kredi kartı…
Yiyecek, içecek…
Kıyafet…
Hele o kıyafet merakı! Birini giyip birini çıkarıyorlar. Sürekli deniyorlar.
O kıyafetleri giyip de deneme kabinindeki aynaya bakınca karşılarında olduklarından başka ne göreceklerini sanıyorlar ki?
Sonra o kafeler…
Kahvaltı salonları…
Yeme içme yerleri…
Ağzına kadar dolu…
İnsan şaşırıyor.
Nereden geliyor bu değirmenin suyu?
Kim bilir belki de…
Belki de söylendiği gibi ekonomi gerçekten de şahlanmıştır.
Fakat işte…
Nedense biz bir türlü hissedemiyoruz bu şahlanmayı.
Eve kapanıp kalıyoruz.
Çıksak şöyle bir kış tatiline…
Günler hep aynı sıkıcılıkta geçip gitmez herhalde.
En azından, diyorum, bilgisayarımı alıp gençlerin gittiği şu kafelerden birine gideyim.
Orada yazayım yazıyı. Gelsin çaylar, kahveler… Belki nargile falan…
'Nargilemin marpucu da
Gümüştendir gümüşten
Beş değil on beş yıl olsa
Ben vazgeçmem bu işten'
Bilgisayarın başında, her satırda nargilemden bir nefes üflerim boşluğa. Entelektüel bir havada…
Belki neşeli yazılar da yazarım o zaman.
Orhan Kemal, İkbal Kahvesi'nde yazdı yazılarının çoğunu.
Attila İhan'ın da Divan Pastanesi vardı.
Sonra da diyorum, aklını mı yitirdin sen; o gürültü patırtıda…
Ama merak ediyorum, nasıl bir dünya onlarınki? Bütün gün oralarda… Boş boş oturuyorlar…