Nasıl geçer bir insanın bir günü?
İnsandan insana değişir.
İnsan vardır, bir eli yağda bir eli balda.
Yapacak bir iş bulamaz.
Patlar can sıkıntısından bütün gün.
O AVM senin bu AVM benim; o mağaza senin, bu mağaza benim gezip dolaşır.
Kendini tatmin etmek için poşetler dolusu giysi…
Ivır zıvır alır…
Sonra o kafe senin bu kafe benim…
Dostlar buluşması falan filan…
***
İnsan vardır…
Bulmuştur rahat bir iş.
Yağlı ballı!
Bütün gün…
Çay…
Kahve…
Gırgır şamata…
Bütün gün dedikodu…
Kuyu kazma!
Aleyhte konuşma…
Hak yeme…
Haksızlık yapma…
Adam kayırma…
Zannetmeyin ki kolaydır bu işe sahip olmak.
Gözle görülmese de her şeyin bir bedeli vardır.
Çok şey alıp götürür insan olan insanın onurundan, kişiliğinden; insanlığından.
Ne demişler:
'Ne güzel bindin kır ata
Sen de adam oldun kerata
Kendini sata sata!'
***
İnsan vardır, sabah sekizden akşam sekize çalışır, çabalar.
Dişiyle tırnağıyla.
Hayata tutunmaya çalışır.
Kimi insan da sabah ondan gece ona kadar çalışır, büyük şehirlerin büyük AVM'lerinde.
AVM'lerin büyük mağazalarında.
On iki saat.
Bin altı yüz lira asgari ücrete.
Beş dakika oturmaları dahi yasaktır.
Kapıdan her girene,
'Hoş geldiniz,' demek…
Güler yüz göstermek mecburidir.
Günün sonunda…
Yani gecenin onunda, bütün gün çalıştıktan sonra, potansiyel hırsız muamelesiyle üstünün başının aranması olağan…
Ve rutin bir iştir.
Sonra işte, tramvaydı…
Otobüstü…
Otobüsten inip kenar mahallenin ıssız sokaklardan yürüyerek geçmekti derken gece yarısı olur.
Ve şaşarsın…
Ne zaman görür çoluğunu çocuğunu…
Ne zaman görür eşini…
Sevgilisini…
Anasını, babasını…
Kardeşlerini…
Dostunu, arkadaşını, akrabasını…
Ve bu insan ne zaman yatar…
Ne zaman kalkar…
Ne zaman sevişir…
Ve şaşarsın bu insan ne zaman yaşar!
Yaşar mı, yaşamaz mı?
Yani?
Yani Yaşar, ne yaşar ne yaşamaz…
Ve işte böyle geçer bizde 'büyük insanlığın' bir günü.