Hep merak etmişimdir yazarların nasıl yazdıklarını.
Neden?
Belki de…
'Bir eksiklik var bende, var,' kuşkusundan kurtulamadığım için…
***
Nasıl yazmışlar o dev romanları?
Tolstoy (Savaş ve Barış), Dostoyevski (Suç ve Ceza), Gorki (Benim Üniversitelerim), Kafka (Dava, Şato, Amerika), Joys (Ulyses)…
Yakup Kadri, Halit Ziya, Halide Edib, Yaşar Kemal, Orhan Kemal …
Orhan Kemal her gece, yaz kış demeden sabaha doğru saat üç sıralarında kalkıp önce kendine bir kahve pişiriyor, sonra da saat dokuza kadar yazıyormuş.
Yaşar Kemal yürüyerek yazıyormuş.
Su bekçiliği yaptığı yıllardan kalma bir alışkanlıkmış onda yürümek yürümek yürümek…
Yürürken kafasında yazıyormuş o dev romanları.
***
Halide Edib'in nasıl yazdığını da Haldun Taner'den öğrendim.
Haldun Taner'den, yazılarını okuya okuya daha pek çok şey öğrendim öğrenmesine de…
Hepsini sayıp dökmeye lüzum yok burada.
Mesela, Yunus Nadi Roman Armağanı'nın bir jüri toplantısında Yakup Kadri, Vala Nurettin, Yaşar Nabi, Sabahattin Eyuboğlu, Orhan Kemal, Behçet Necatigil, Azra Erhat vardır.
Hepsi de önemli yazarlar.
Edebiyatın, yazının ustası her biri.
Halide Edib de jüri başkanıdır.
Yarışmaya gelen romanlar jüri üyeleri tarafından değerlendirilmeye başlanınca Halide Edib,
'Vaktim yok, yirmi dakika sonra gideceğim. Birinciliği falan esere verin,' der.
Haldun Taner müdahale eder.
'Ya filan eser hakkındaki fikriniz nedir?' diye sorar.
'Hiçbirini okuyamadım,' der. 'Ama birinci falan eserdir, siz artık aranızda ikinciyi seçersiniz.'
Kim bilir daha neler neler var bizim bilmediğimiz, yazarlar arasında geçmiş…
***
Gelelim, bu garip insanların o dev eserlerini, bizi hayran bırakan yazılarını nasıl yazdıklarına.
Halide Edib, fakülteyi bıraktıktan sonra gününün çoğunu yatakta geçiriyormuş.
Arada bir, dört beş ayrı masada, dört beş ayrı esere üçer dörder sayfa ekliyormuş.
Haldun Taner böyle söylüyor.
'Ölürse Tenler Ölür, Canlar Ölesi Değil' adlı kitabında.
***
Halide Edib'le Haldun Taner arasında ilginç bir diyalog da geçiyor:
'Hiç mi içmezsiniz?' diye sordu.
'Hiç içmem,' dedim.
Sigaranın birini yakıp öbürünü söndüren ünlü yazar,
'Ya içki?' dedi.
'Onu da içmem,' dedim, bu perhizkarlığımla budalaca övünerek.
Tepkisi şöyle oldu:
'Sigara ve içki içmeden nasıl yazabiliyorsunuz, hayret!'
Ekledi:
'Eşinize söyleyeyim de sizi alıştırsın.'
Bunu şaka yollu söylemiyordu. Başkalarına direktif vermeye, yaşam programı çizmeye alışık olduğu için yapıyordu.'
***
Nedense yaygın kanı bu yöndedir.
Sigara ve içki içmeden yazılamaz.
***
Benim nasıl yazdığıma gelince…
İşin gerçeği, nasıl yazdığımı ben de bilmiyorum.
Bildiğim tek şey…
Belki de sigara içmediğim için, yeterince iyi yazamadığım.
Yani?
Yani bir eksiklik var bende.
Bir eksiklik var.