Ne kadar zor yaşamak, yaşamayı sürdürmek!...
Siz üzerinize alınmayın. Sözüm size değil.
Sözüm...
Sözüm, gelecek kaygısı duyan işsiz genç sana!
Anneye babaya.
Bu da sorun değil de...
Gün gelir bulursun elbet bir iş.
Olmadı eğitimini aldığın mesleğinin dışında bir iş bakarsın.
Bin bir çabayla girdiğin, dört yıl dirsek çürüttüğün üniversite eğitimine uygun bir iş olmasa da dert etme kendine.
Üniversitenin bir kapısından girip diğer kapısından çıkmak bile büyük bir kazançtır hem senin adına hem insanlık adına.
Onun için sözüm sana değil.

***

Sözüm...
Sözüm yoksullukla mücadele ederek yaşamayı sürdürmeye çalışanlara.
Çocuğun elinde, demir doğrama atölyesinde hoyratça yapılmış kendinin iki üç katı kağıt toplama arabası. At gibi koşulmuş iki tekerli, iki kollu devasa arabaya.
Bütün gün sokak, cadde dolaşıp kağıt topluyor.
Yaşamaya çalışıyor çocuk, bütün gün arkasında sürüklediği arabasıyla.
Henüz çocuk o.
Sözüm ona da değil aslında.
Sözüm yoksulluk içinde yaşayanlara da değil.
Varlık içinde yaşasan ne olacak ki? Dünyayı sırtlanıp mezarına mı götüreceksin.
Boş ver.

***

Sözüm...
Sözüm, hastane köşelerinde ölümcül bir hastalığın pençesinde...
Her şeye rağmen hayatta kalmaya çabalayanlara.
Ne kadar zor hayata tutunmaya çalışmak böyle. Ne kadar zor yaşamayı sürdürmek.
Her tarafında kablolar, hortumlar, harıl harıl çalışan makinalar...
Sürekli dolan, boşaltılan idrar torbası... Altından almalar...
Çocuklar arasında sessiz sessiz, içten içe ilerleyen sen bakacaksın; ben bakamam sen bakacaksın kavgası...
Sözüm...
Sözüm bunlara da değil. Gün gelir bunlar da geçer.

***

Sözüm...
Sözüm, engelli çocuğuna bakıp bakıp otuz kırk yıl sonra kimin kime bakacağını düşünerek kaygılanan anneye babaya.
Bu da sorun değil aslında. Bulunur elbet bir çaresi.
Gün gelir sosyal devlet, sosyal devlet olmanın gereğini yapar; bu çocuklara sahip çıkar.

***

Sözüm…
Alışverişe çıkmış hanımefendi. Elinde birkaç mağazaya ait ayakkabı, kıyafet poşeti…
Devam ediyor. Girip çıktığı mağazaların altını üstüne getiriyor.
Elinde üç beş parça kıyafetle kasaya geldi son girdiği mağazada. Banka kartını uzattı.
'Yetersiz bakiye.'
Başka bir kart uzattı.
'Yetersiz bakiye.'
İki parçasını bıraktı kıyafetin.
Yetersiz...
Bir parça daha…
Bir parça daha…
Mağazanın dışına çıktı.
Pantolonunun arka cebinden cep telefonunu çıkarıp birini aradı.
'Annenin kartını alıp gelsen, annene öderiz nasıl olsa.'
'Hı mı...'
Telefondakine bağırdı çağırdı. Veryansın etti.
Telefonu kapattı.
Öfkesinden ağlamaya başladı.

***

İşte sözüm buna.
Ne kadar zor böyle yaşamak!
Ne kadar zor onun için yaşamayı sürdürmek!