Henüz 16 yaşındaydı...
10'ncu sınıftaydı...
Enveriye İstasyonu'na gitti arkadaşlarıyla...
Fotoğraf çektirmek istedi...
Vagonun üzerine çıktı...
Gülümseyerek poz veriyordu...
Vagonun üzerindeydi ve hareketliydi...
Derken o kahredici an yakaları Ebru'yu...
Muhtemelen tellere dokunmasa bile,
30 bin voltluk elektrik onu çekip aldı...
Ailesinden, arkadaşlarından, yaşamdan...
***
Yaralı kurtulmuştu aslında...
Ama ağırdı durumu...
Önce ESOGÜ Tıp Fakültesi'ne kaldırıldı...
İlk müdahale yapıldıktan sonra, yanık tedavi ve bakımı konusunda uzman olan Ankara Numune Hastenesi'ne gönderilmesine karar verildi...
Yine muhtemelen ailesinin onayından sonra bu karar verilmiş olmalı...
Ancak Ebru'nun, yaşam dolu o küçücük kalbi dayanamadı...
Yolda,
Polatlı yakınlarında durdu...
Artık O bir melekti...
***
Elbette Ebru'nun yaşamını yitirmesine neden olan olay bir kaza...
Hiç kimsenin hiç bir şekilde gerçekleşmesini istemeyeceği bir kaza...
Yine de...
Evet yine de, sormadan edemediğimiz iki soru var...
Birincisi,
Enveriye, ana istasyona nazaran çok daha küçük ve kontrol edilebilir bir istasyon...
Düşünüyorum...
Arkadaşlarıyla birlikte geliyor Ebru...
Muhtemelen eğleniyorlar ve gürültü yapıyorlar...
Sonrasında Ebru vagonun üzerine çıkıyor...
Acaba diyorum kendi kendime; oralarda hiç bir görevli yok mu?
Gençlerin oralarda, vagonların arasında dolaştıklarını gören bir tek görevli bile yok mu?
Peki ya bir uyarı levhası?
***
İkinci soru da şu...
Bir ülkenin zengin ve güçlü olduğunun göstergelerinden biri de şu...
İnsan güvenliğine, sağlığına ve tedavisine verdiği önem...
Ebru,
Madem bu kadar ağır yaralı, kalbi dayanamayabilir,
Neden helikopterle değil de,
Yaklaşık 3 saat yol gidecek ambulansla gönderildi?
Risk, ailesine anlatılmış olmalı...
Ancak Ebru'nun Ankara'ya helikopterle ulaştırılması şart koşulmalıydı...
Belki ailenin maddi gücü yeterli değildi...
Karşılanmalıydı...
Devlet Ebru'ya karşı olan görevini yapmalıydı...
***
O zaman belki...