Sevgili okurlar,
Dün gazetemiz Sonhaber'de ve diğer yerel basında il milli eğitim müdürünün basın toplantısında özellikle alan müdürleri ile ilgili serzenişini, (kaba Türkçe ağlayışını) geniş şekilde vermişler.
Öncelikle bir ülkede idareciler, oturup ağlamak yerine ne üretebileceklerini, herhangi bir hastalıkta bunun nasıl tedavi edileceğini çözümlemeleri gerekir.
Hastaneye gelen bir hastanın karşısında doktorda ona bakarak ağlamaya başlarsa o hastayı kim tedavi edecek?
Ben her sabah ilk işim Yazıişleri Müdürümüz Ayhan Aydıner'in özellikle eğitimle ilgili yazılarını dikkatle okuyarak güne öyle başlıyorum. Aslında bu arkadaşımız mili eğitimle ilgili konularda geçmiş dönemlerde çok aydınlatıcı bilgileri ve haberleri kamuoyu ile paylaşmıştır. Aldıkları haber çok doğrudur. Bu nedenle yaptığı görev kutsal bir görevdir. Özellikle melek sayılan o yavrularla ilgili seslerini duyuramayan o yavruların sesi olmak ayrı bir fazilettir.
İl müdürünün bu sızlanması, bana tarihte şu olayı hatırlatıyor. Bağdat'ta son komutanlardan birisi düşman orayı istila edip, kuşattığında orayı terk etmek zorunda kalmış, ailesini de yanına alarak şehirden ayrılmış bir tepeye çıktığında geri dönerek şehre son defa bakmış ve ağlamaya başlamış. Onu bu halde gören annesi ağla oğlum, ağla zamanında ülkesini erkek gibi ağlamak zorunda kalır diye tarihe geçen bir laf etmiş, bunu şunun için söylüyorum; sayın müdür psikolojik ve sosyolojik açıdan gerekli müdürleri bulamıyoruz ifadesi eğitim camiası içinde büyük bir hendikaptır.
Bunları yetiştirenler sizlersiniz, eğitim camiasının içinde binlerce pırıl pırıl öğretmenlerimiz var. Onların arasından ayrım yapmadan o işin ehlini bulmak o kadar zor mudur? Önce biz kafamızdaki psikolojiyi atalımki sıra onlara gelsin.
Aslında tüm denetimler eğitimde devlet okullarında yapılıyor. Her zaman isbata da hazırım. Özel eğitim kurumlarında da yavrulara eziyet eden ve hiçbir ilmi değeri olmayan hoca geçinenler mevcut. Tüm eğitim camiamız devletimizin kontrolünde olduğuna göre buradan velilerden gelen şikayetlere ve sızlanmalara da bakması ve ilgilenmesi gerekir. Zira gerek devletten, gerekse özelden yetişen tüm o masum yavrular bizimdir. Devletimiz kendi okullarına österdiği titizliği özele göstermek zorundadır. Veliler de seslerini gerek milli eğitime, gerekse gazeteci kardeşlerimize duyururlarsa bu şikayetleri kulak arkası edilmeyecektir, dileğimizde budur. Ülkemizin ve cumhuriyetimizin bekası bu yetişen yavrularımıza emanettir.