Sevgili okurlar,
Demokrasi ile idare edilen ülkeler, halkların tercihine göre ya kazanıyorlar, ya da kaybediyorlar; peki neden kaybediyorlar? Nasıl kazanıyorlar?
Burada isterseniz koca Yunus'un bir deyişi ile başlayalım. Yunus Emre o kadar güzel ifade etmiş ki, işte bu dörtlük okunup, iyi anlaşılınca başkaca bir izaha gerek duymadan hemen her okur- yazar olan bunu anlar. İşte o dörtlük:
Yunus Emre eder hoca
Gerekse var bin hacca
Hepsinden iyice
Bir gönüle girmektir.
Bir gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil
Aslında siyasilerimiz oturup, düşünseler ve bu dizeleri kendileri iyi anlasalar hiç kimsenin nasihatına ihtiyaç duymadan kendilerini buna göre ayarlayıp uzun yıllar halkın gönlünde kalabilirler.
Bir devlet adamı düşünün ki, sokakları, yolları altınla döşedi, her tarafı mamur etti. Devleti güçlendirdi. Devlet çok zengin oldu. Devlet itibarı ile her şey dört dörtlük.
Ama bir vatandaş kendine geldi ufak bir ricada bulundu, bir istekte bulundu. Mesela muayene olmak için bir doktor ayarlamasını istedi veya hastaneden istediği gün randevu alamadı. Ve o siyasiye gitti. O siyasi de ben şahıslar için Milletvekili olmadım. Ben devletime çalışıyorum diye düşünerek o şahsa yardımcı olmadı. İşte o ne kadar kahraman olursa olsun, ne kadar devletine yardımcı olursa olsun, bu vatandaşın gönlünden çıkmıştır. Bir daha o siyasiye oy vermeyecektir. Onun için Yunus Emre'nin yukarıdaki dizeleri sanki bu günleri görüyormuş gibi söylenen çok veciz bir deyimdir. Öz cümle eğer uzun ömürlü siyasi olmayı bir kimse. Bir bürokrat düşünüyorsa mutlaka gönüle girmesi gerekir. Yoksa Ankara'ya gittiği ile geldiği bir olur. İşte kazananda kaybedende burada belli olur.