15 Temmuz 2016 tarihinden beri ülkemizde çok ciddi anlamda sarsıntı yaşanıyor.

Tarihimize bir kara leke olarak geçecek olan kanlı darbe girişiminin toplum vicdanında yarattığı acı her geçen gün daha da artıyor.

Darbe girişimine karşı toplumumuzda oluşan haklı tepkiler sürüyor.

Ancak ne yazık ki, AKP/RTE iktidarının 'Milli iradeye ve demokrasiye sahip çık' çağrısıyla organize etmekte olduğu gösterilerde demokrasi sloganları değil, 'idam ve şeriat çağrıları' damgasını vuruyor…

Batı medyası Türkiye'deki darbe girişiminden sonra, 'ülkemizde İran benzeri bir İslam Diktatörlüğü kurulma olasılığını tartışıyor…'

Bu arada, 'darbe girişimine karşı mevcut iktidarın zafiyet gösterdiği' ya da 'darbe girişiminin komplo olup olmadığı' tartışmaları da hem dış hem de iç kamuoyunda sürüp gidiyor…

Bu karmaşık ortamda 'darbeci avının cadı avına dönüşmeye başlaması' ve özellikle 'antilaik gösterilerin zirve yapması' duyarlı yurttaşları tedirgin ediyor…

KOMAYA GİREN LAİKLİK…

Türkiye Cumhuriyeti'nin en temel ve belirgin özelliği olan 'laiklik', Kuruluş'tan beri hep sorunlar yaşadı.

Özellikle 1950-60 arası ve 1980 sonrası laiklik ilkesi ciddi anlamda zedelendi.

2002 sonrasındaki AKP/RTE iktidarı sürecinde de laikliğin temelleri iyice zayıflatıldı.

15 Temmuz darbe girişimi olayı ise laikliği tam anlamıyla komaya soktu…

On günden beri adeta 'Camiler kışla, minareler süngü …' gibi kullanılıyor.

Türkiye din kültüründe (hatta genel İslam kültüründe) yeri olmayan bir biçimde her fırsatta minarelerden salalar okunması, tüm resmi törenlerde dualar okunması gibi uygulamalar; laikliğin komaya sokulmasının örnekleridir…

Laikliğin örselenmesi konusunda darbecilerle diktacıların ortak noktada buluşmaları ibret verici bir durumdur…

Ne yazık ki komaya giren sadece laiklik değildir. Cumhuriyetimizin tüm temel değerleri son yıllarda çok yoğun bir biçimde örselemiştir…

DARBE – DİKTA İKİLEMİ KÖRÜKLENİYOR…

Ülkemizde son yıllarda iyice azgınlaşan 'ötekileştirme/kutuplaştırma' zincirine, 15 Temmuz'dan sonra yeni bir halka daha eklendi…

İnsanlarımız birbirini 'darbeci' ya da 'diktacı' diye kolayca yaftalamaya başladı.

Bir yandan darbecilere karşı haklı olarak tüm nefret kanalları işletiliyor. Ama bu arada, AKP/RTE iktidarıyla Darbeci Fetocuların 'çok uzun yıllardan beri bu yollarda beraber yürüdükleri…' görmezden geliniyor.

Ve darbecilere karşı sözde demokrasi havarisi kesilen bir anlayışın, 'diktanın altyapısını güçlendirme girişimleri' de görmezden geliniyor…

Diktacıların 'mağduriyet' ya da 'dindar/kindar' söylemleriyle yürüttükleri 'iktidarlarını güçlendirme eylemleri', halkımızın 'Laik ve demokratik Cumhuriyet' umutlarının önüne geçiyor…

Duyarlı yurttaşlarımızın aklıyla alay edercesine önlerine iki seçenek sunuluyor : 'Kırk katır mı (darbe), yoksa kırk satır mı (dikta) istersiniz?...'

O halde(!) siz ötekisiniz…

O HALDE NE YAPMALI?..

Darbe girişiminden sonra 'Olağanüstü Hal (OHAL) ilan edilmesi', yangına körükle gitmenin ve hatta 'durumu fırsata çevirmenin' tipik örneğidir…

Çünkü 'Karanlık karanlığı kovamaz, bunu ancak aydınlık yapar… Nefret nefreti yenemez bunu ancak sevgi yapar…'

TBMM'de onaylanan OHAL kararının elbette ki yasal dayanağı vardır.

Ancak evrensel hukuk normlarına aykırı olan ve ülkemizin geçmiş yıllarında çok kötü uygulamaları olan OHALler den ders alınmalıdır…

Yani 'Kaş yaparken göz çıkarılmamalı… Kurunun yanında yaşlar da yakılmamalıdır…'

O halden beklentimiz odur ki:

· Faili meçhuller ve işkence hortlamasın…

· Zorla göç ve sürgünler yine yaşanmasın…

· Basın özgürlüğü kısıtlanmasın…

· Kültür ve sanat etkinlikleri yasaklanmasın…

· Bireysel silahlanmanın önü açılmasın…

· Darbe girişimi, 17-25 Aralık yolsuzluklarını örtme bahanesi olmasın…

· 'Sayın muhbir vatandaşlar' yeniden yaratılmasın…

· AB ve Batı ülkeleriyle ilişkilerimize zarar verecek söylem ve eylemler olmasın…

· Devlet kurumları içinde var olan 'zafiyet', yönetim bilimi ilkeleri doğrultusunda yeniden yapılandırılsın…

Unutulmasın ki 'Darbeleri önlemenin en sağlam yolu, hukuku ve demokrasiyi önleMEmektir…'

TAKSİM'DE CANLANAN UMUTLAR

15 Temmuz kirliliğinin toplumumuzda neden olduğu olumsuzluklar saymakla bitmez…

'Bundan sonra ne olacak?...' kaygıları da bir o kadar yoğun…

Ama bu kargaşanın yarattığı karanlıklar içinde ortaya çıkan umut pırıltıları da çok önemli.

O önemli umut pırıltılarının birincisi, 'Ne Darbe, Ne Dikta; Çözüm Demokrasi!' diye haykıran duyarlı yurttaşlarımızın kararlılığıdır.

İkinci umut pırıltısı ise son yıllarda çok örselenmiş olan 'toplumsal uzlaşma kültürümüzün' yeniden kıpırdanmasıdır…

İşte, CHP'nin 24 Temmuz 2016 günü TAKSİM'de gerçekleştirdiği 'DEMOKRASİ VE CUMHURİYET MİTİNGİ', kararlılık ve uzlaşma umutlarına can suyu vermiştir.

Çünkü bu miting, gerek zamanlamasıyla gerekse yeriyle ve çağrı ilkeleriyle geniş kitlelerin güvenini sağlamıştır.

Bu mitingde CHP Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU tarafından okunan ve alandaki yüz binler tarafından onaylanan '24 TEMMUZ 2016 TAKSİM MANİFESTOSU' ise ülkemizin bugününe ve yakın geleceğine ışık tutan bir rehber belge niteliğindedir.

O halde umutsuz değiliz…

O halde hukuka ve demokrasiye daha sıkı sarılmak durumundayız…

Sağlıkla, sevgiyle ve dostlukla…