Bu gün Öğretmenler Günü. Can sıkıcı memleket meseleleri bir kenarda duradursun.
Öğretmenler için de pek çok şey can sıkıcı olsa da günümüzde…
Mesela atanamayan öğretmenler meselesi…
Öğretmenler günü, sadece çalışan öğretmenlerin günü mü?
Sanmam.
Bu mesleğin eğitimini aldığına göre…
Atanamamış olsalar da onlar da bizim öğretmenlerimizdir.
Onun için, atanamayan öğretmenlerin de günüdür bu gün.
Sonra sözleşmeli öğretmenler…
Ücretli öğretmenler…
Bu yıl ilki gerçekleşen, öğrencilerin bir haftalık ara tatilinin öğretmenler gününe denk gelmesi de bir şanssızlık.
Ücretli öğretmenler bu hafta işsizdi!
Sayıları seksen binden fazla!
Sadece girdikleri dersin ücretini alabiliyorlar.
Kadrolu öğretmenler de bu bir haftada yaptıkları seminer çalışmasının ücretini yasal düzenleme yapılması halinde alabilecekler.
Öğretmenlerin diğer sorunlarına gelince…
Neyse devam etmeyelim öğretmenler gününde, öğretmenlerin bu can sıkıcı sorunlar yumağına.
Öğretmenler gününde öğretmenlerimize bir fıkra anlatarak sonlandıralım yazıyı.
Edebiyat sınavına girmeyen üç öğrenciye öğretmen, geçerli bir mazeretleri varsa mazeret sınavına girebileceklerini söylemiş.
Öğrenciler, aynı mahallede oturduklarını, dolayısıyla aynı otobüse bindiklerini ve otobüsün yolda lastiğinin patladığını, o yüzden de sınava yetişemediklerini söylemişler.
Öğretmen, belgesiz mazeret sınavına alamayacağını söylese de öğrencilerin,
'Hocam otobüsün lastiği patladı, bunun belgesi mi olur!' demesi üzerine 'tamam, sizi mazeret sınava alacağım,' demiş.
Sınavda beş soru sormuş.
Kağıdın ön yüzündeki dört soru, sınavda diğer öğrencilere sorulan sorularla aynı sorularmış.
Bu dört soruyu, bu üç uyanık öğrenci, sınava zamanında girmemekle ne kadar iyi yaptıklarını, diğer öğrencilerden çıkan soruları öğrendiklerini, sınavdan yüz alacaklarını düşünerek sevinçle yapmışlar.
Arka sayfayı çevirmişler son soruyu yapmak için.
Son soru şuymuş:
'Otobüsün hangi lastiği patladı?'
Ve sayfanın altında da şu not:
'Son soru altmış puan, diğer sorular onar puandır.'
***
Fazlaca ciddi bir fıkra oldu bu!
Öğretmen de böyle yapmaz zaten.
Öğretmenlerimizi hafif neşelendirecek, hiç değilse hafif tebessüm ettirecek başka bir fıkra anlatalım.
Bir gün öğretmen derste, sınıfa bir soru sormuş.
'Ağaçta üç kuş var, birini vurdum, geriye kaç kuş kalır?'
Öğrencilerin cin fikirlisi hemen cevaplamış:
'Hiç kalmaz öğretmenim!'
'Olur mu evladım, üçten bir çıkınca iki kalır.'
'Hayır öğretmenim, ağaçta hiç kuş kalmaz; siz birini vurunca diğerleri salak değil ya, onlar da kaçıp gider.'
Öğretmenin hoşuna gitmiş bu.
'Sonuç matematiksel açıdan yanlış ama düşünce tarzını beğendim. Aferin,' demiş.
Öğrenci,
'Ben de size bir soru sorabilir miyim öğretmenim?' demiş.
'Sor bakalım,' demiş öğretmen.
'Karşıdan iki kadın geliyor. Ellerinde dondurma var. Kadınlardan biri dondurmayı ısırarak, diğeri de yalayarak yiyor. Sizce bu kadınlardan hangisi evlidir?'
Öğretmen ne yapacağını şaşırmış.
'Otur yerine, terbiyesiz!' dese olamaz.
Çocukların şevki kırılacak, belki de bir daha hiçbir öğrenci bir şey sormayacak sınıfta.
Bozuntuya vermeden,
'Dondurmayı yalayarak yiyen evlidir!' demiş.
'Hayır öğretmenim, ne alakası var; parmağında yüzük olan evlidir. Soruyu bilemediniz ama düşünce tarzınızı beğendim!' demiş öğrenci.
Öğretmen olmak zordur.
Çünkü öğretmenin işi insandır!
Ve öğretmen öğrencilerine sadece dersinin konularını öğretmez; hayatı, hayatta var olmayı ve dersleri öğrenirken hayatı ıskalamamanın önemini de öğretir.