Geçtiğimiz hafta Orhangazi Ortaokulu'nda 'duygu durum bozukluğu' olan kaynaştırma öğrencisinin bir öğretmen tarafından dövülmesi olayı ülkede gündem oldu. Odunpazarı İlçe Milli Eğitim Müdürü Kürşad Önder Ceylan 'duyar duymaz bu olayla ilgili soruşturma' açtı. Artık müfettişler bu olayı inceleyerek, dayak olayında ihmal ve kasıtı olanlarla ilgili ceza teklif edecek. Ancak 'bazı karanlık birileri okula gelip, öğretmenleri tehdit' ediyormuş. Kendilerini 'çocuğun veya annenin yakını' olarak tanıtan bu şahıslar 'Bu okulu bitireceğiz. Bütün öğretmenleri bitireceğiz. Cezayi ehliyetimiz yok. Adam öldürsem bana hiçbir şey olmaz' diye okulda görev yapan eğitimcilere gözdağı verdikleri belirtiliyor. Oysa öğretmenlerin büyük çoğunluğunun çocuğa iyi davrandığı belirtiliyor. Bu konuyla ilgili beni arayan eğitimciler; 'Annesi çocuğu sabah okul açılmadan 40-50 dakika önce okula bırakıp, gidiyor. Çoğu zaman akşamları çıkışta almıyor. Öğrenci karşıdaki parkta annesinin gelmesini beklemek zorunda kalıyor. Bir gün karda yuvarlandığı için sırıl sıklam ıslanmıştı. Annesini çamaşırlarını değiştirmesi için çağırdık. Gelmedi. Görevimiz olmamasına rağmen, öğrencinin altını bile değiştiriyoruz. Beden Eğitimi Öğretmeni onu kazanmak için lisans çıkardı. Futbol takımına aldı. Kromponunu bile kendi parasıyla aldı. Bu kadar fedakarca davranmamıza rağmen, 'annesi ve yakınları olduğunu iddia eden şahıslar tarafından' suçlanıyoruz. Tehdit ediliyoruz. Bundan dolayı diken üstünde görev yapıyoruz' diye tepki gösterdi. Birileri devletin kurumuna eline kolunu sallayarak, girip nasıl öğretmenleri tehdit eder? Okul Müdürü yaşanan bu durumu nasıl engelleyemez? Tehdit edenleri neden Emniyet'e ve Milli Eğitim'e bildirmez?
------------------------------------------------

YÖNETİM YOKLARI OYNUYOR

Özkan Sümer Trabzonspor'da görev yaparken bir müsabakada ilk yarı bitince dönemin iyi futbolcularından Lemi'ye 'Isın. İkinci yarı seni oyuna alacağım' demiş. Aslında ilk 11'de oyuna başlayan Lemi; 'Hocam ben ilk yarında oyundaydım' demiş. Bunun üzerine nüktedan kişiliğiyle öne çıkan Sümer; 'Öyleyse ben seni niye göremedin?' diye yanıt vermiş. Sümer yaptığı göndermeyle aslında 11'de yer verdiği Lemi'ye sahada yokları oynadığını çok anlamlı şekilde anlatmış. Verilen mesajı anlayan Lemi ikinci yarıda oynadığı futbolla sahanın en iyisi olmuş. İki aydır Eskişehirspor Başkanlığı yapan Mustafa Akgören ve yönetimi de tıpkı Lemi gibi yokları oynuyor. Sponsorluk anlaşmaları yapılamadığı, gerekli paraların bulunamadığı için takımın önemli oyuncuları 'Emre Güral, Jesse Sekidika, Marco Milinkoviç, Erdal Akdarı, İbrahim Sissoko, Ferhat Kiraz Hakan Aslantaş, Berkay Dabanlı' gitti. Çözüm üretmek için işbaşına gelenler iki aylık süreçte hep mazeretlerin arkasına sığındı. Maalesef Eskişehirspor için gelecek pek aydınlık gözükmüyor. Plansız, kaynaksız gelen yönetim, Eskişehirspor'a şaşı bakan siyasetçiler, yerel yönetimler, iş dünyası sayesinde 'kentimizin en önemli markası da bağıra bağıra ikinci lige' düşüyor...
------------------------------------------------

ANANI ÖPEN KADI İSE

Ülkemizde ard arda yaşanan hukuksuzları ve adaletin ayaklar altına alındığını görünce merhum Süleyman Demirel'in 'Karakuşi Kadısı' fıkrası aklıma geldi. Osmanlı döneminde, yolsuzlukları ile ünlü Karakuşi adında bir kadı varmış. Bir gün Karakuşi Kadı, bir fırının önünden geçerken, burnuna güzel bir koku gelmiş. Vitrinde güveç içinde nar gibi kızarmış, sahibini bekleyen nefis bir ördek duruyor. Karakuşi Kadı, fırıncıya 'Ben bunu aldım' demiş. Kadıya itiraz edilir mi? Fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş. Az sonra ördeğin sahibi gelmiş: 'Hani bizim ördek?' diye sormuş. Fırıncı boynunu büküp 'Uçtu' deyince, iş kavgaya dönüşmüş. Kavga sırasında fırıncı, araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü çıkarmış; korkusundan kaçmaya başlamış. Gayrimüslim vatandaş da peşinde koşuyor. Duvardan atlarken, öteki taraftaki hamile bir kadının üstüne düşmez mi! Kadın oracıkta düşük yapmış; kocası da fırıncının peşine düşmüş. Fırıncının çarpıp devirdiği Yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine takılmış... Sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler, hepsini yakalayarak Karakuşi Kadı'nın karşısına çıkarmışlar. Ördeğin sahibi, 'Bu adam ördeğimi hiç etti' diye şikayet etmiş. Kadı, fırıncıya sormuş: 'Ne yaptın bu adamın ördeğini?' Fırıncı 'Uçtu' demiş. Kadı, kara kaplı defterini açmış: Ördeğin karşısında 'Tayyar' yazılı. 'Tayyar 'Uçar' anlamına gelir. O halde ördeğin uçması suç değil' diyerek fırıncının beraatına karar vermiş. Gözü çıkan gayrimüslim vatandaşın şikayetine de kara kaplı defterden bir madde bulmuş: 'Her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o Müslüman'ın tek gözü çıkarıla...' Karakuşi Kadı, 'Şimdi' demiş, 'Fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız.' Tabii gayrimüslim şikayetinden hemen vazgeçmiş. Çocuğunu kaybeden kadının kocasına da, Karakuşi Kadı, 'Karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak' diye hüküm kesmiş. Böyle olunca adam da, şikayetini anında geri almış. Kadı Yahudi'ye sormuş: 'Senin şikayetin ne?' Yahudi ellerini açmış, 'Ne diyeyim kadı efendi' demiş, 'Adaletinle bin yaşa sen, e mi !' Merhum Süleyman Demirel fıkrayı anlattıktan sonra kendisini dinleyen topluluğa dönerek; 'Ananı öpen, kadı ise, kime şikayet edeceksin? Bugün ülkedeki durum bu! Anladınız mı?' demişti.
------------------------------------------------

CUMARTESİ HİKAYESİ:

HANGİSİNİ BESLERSEN!..

Yaşlı Kızılderili reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş az ileride birbiriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyordu. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve on yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri kurt köpeğiydi bunlar.
Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyacı olduğunu ve renklerinin neden illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık.
Merakla sordu dedesine. Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı. 'Onlar' dedi, 'benim için iki simgedir evlat.' 'Neyin simgesi' diye sordu çocuk. 'İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları.' Çocuk bunları duyunca 'mücadele varsa, kazananı da olmalı' diye düşündü ve her çocuğa has bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi: 'Peki' dedi. 'Sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?' Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa: 'Hangisi mi evlat? Ben, hangisini daha iyi beslersem!..'
------------------------------------------------

FOTO ŞAKA:

İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Osman Cebeci: Muratçığım Atama'yı sana kaptırmam.
İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı Murat Sertsöz: Kaptırmamak için Eğitim Bir-Sen Genel Başkanını da getirmişsin. Ancak benim Nabi Hocam senin başkanını döver(!) Atamanın başına ben geçerim.

------------------------------------------------
FIKRA:
OH ÇOK ŞÜKÜR

Banka memuru olarak işe alınan genç, ilk gün masasına gelip ne bir kalem kağıt ne bir bilgisayar bulunca depoya telefon açar:
- Rezalet! Ne dalgacı heriflersiniz, benim eşyalarım nerede? Derhal gönderilsin yoksa gelirsem dağıtırım orayı ona göre.
Telefondaki ses sakin bir tonla cevap verir:
- Siz kiminle konuştuğunuzu biliyor musunuz acaba?
- Hayır, kiminle konuşuyormuşum bakalım?
- Ben bu bankanın müdürüyüm!
- Peki siz kiminle konuştuğunuzu biliyor musunuz?
- Hayır?!
- Oh, çok şükür.