RUM KURNAZLIĞI
Rum-Yunan birlikteliğinin, Kıbrıs anlaşmalarını kabul ederken geleceğe dönük niyetlerinin öncelikle, Türk tarafına tanınan ve kendilerine göre aşırı olan hakları ortadan kaldırmak olduğu açıktır. Bunu yaparken ilk aşamada Kıbrıs Rum Devleti, sonra da Yunanistan'a ilhak aşamasına geçmeye yönelik çeşitli girişimleri dikkat çekicidir. Yunan ve Rum liderlerinin bu konudaki demeçleri ve eylemleri bunun açık kanıtıdırlar. Örneğin ;
  • Averoff, anılarında şöyle demektedir: 'yapılan anlaşmalar, daha küçük ikinci bi Yunanistan yaratmanın ve adanın zamanla bu niteliğiyle tanınmasının yolunu açtı'.
  • Makarios ise, iki toplumlu bağımsız devletin Cumhurbaşkanı olmasına karşın, yine de bu düzenlemenin geçici olduğu ve ana hedefin değişmediğini belirten konuşmalar yapmaktadır. Nitekim, 5 Ocak 1962 de yaptığı bir konuşmasında şunları söyler : 'Kıbrıs halkının mücadelesi devam edecektir. Zürih ve Londra anlaşmaları, bu mücadele sürecinde, sadece bir kilometre taşı değil, aynı zamanda bugün elde edilenlerin kapitalize edilmesi ve ileride gerçekleştirilecek fetihler için başlatılacak mücadelelerin hareket noktası ve borçlarıdır'.
Kurulacak Cumhuriyetin Cumhurbaşkanı ve yardımcısı, iki halkın ayrı ayrı oylarıyla, Londra- Zürih Anlaşmalarının imzasından bir süre sonra seçilmiştir. Böylece Cumhuriyetin ilk Cumhurbaşkanı Makarios ve yardımcısı da Dr. Küçük oluyordu. Seçimin sonuçlarının açıklanması üzerine, 13 Aralık 1959 günü, Makarios halka yayınladığı bildiride şunları söylüyordu: 'sekiz yüzyıldan bu yana ilk kez, adanın yönetimi Rumların eline geçmiş bulunuyor'.
Makarios bu tür olumsuz, kışkırtıcı ve gerçek amaçlarının değişmediğini açıkça belirten demeçlerine devam edecektir. Makarios, 1 Nisan 1960'da EOKA'nın başlattığı tedhişin 5. yıldönümünde, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının üzerinde çalışmalar yapıldığı günlerde, EOKA'nın verdiği 'kurtuluş mücadelesinin ulusal özgürlüğün temel taşını oluşturduğunu' belirterek şöyle diyordu: 'Bu özgürlüğü tamamlamak ve korumak bizim kutsal görevimizdir. Ulusal mücadeleler asla sona ermez. Aynı esası ve içeriğini koruyarak sadece şekil değiştirirler. Zürih ve Londra anlaşmalarıyla umutlarımız ve emellerimiz tamamlanmamıştır. EOKA'nın bize sağladığı bu burçlardan ve köprübaşlarından zaferimizi tamamlayıncaya kadar mücadeleye devam edeceğiz. O halde, inançla ülkemizin geleceği için uğraş vermeliyiz ve emin olmalıyız ki, 5 yıl önce başladığımız bu görev yakında tamamlanacak ve meyvelerini verecektir'.
Makarios bu sözleriyle 5 yıl önce başlattıkları ve adanın Yunanistan'a ilhakını amaçlayan EOKA tedhiş hareketini hatırlatmakta ve bu görevin yani Enosisi gerçekleştirme mücadelesinin yakında tamamlanacağını belirtiyordu. Yani, iki toplumun eşitliğine, kurucu ortaklığına dayalı bir Cumhuriyet kurulurken, bu devletin Cumhurbaşkanlığına getirilmiş olan Başpiskopos, bağımsız devleti yıkıp Enosisi gerçekleştireceklerini, değişmez amaçlarının Yunanistan'a ilhak olduğunu açıkça dile getiriyordu. Makarios, 28 Temmuz 1960'da yani iki toplumlu Kıbrıs Ortaklık Cumhuriyeti'nin ilanından sadece 18 gün önce ise şu demeci verdi: ' Anlaşmalar hedefi oluşturmuyor ve yarına değil bugüne aittir. Kıbrıs Rum halkı, ulusal davasına devam edecek ve geleceğini kendi iradesine göre şekillendirecektir. Zürih ve Londra Anlaşmaları, olumlu ögeler yanında olumsuzluklar da içermektedir. Rumlar olumlu yönlerinden yararlanacak, olumsuz yönlerini ise ortadan kaldıracaktır'. Sonuçta Cumhuriyetin ilan edildiği, ortaklık devletinin kurulduğu 16 Ağustos 1960 günü Makarios şunları söylüyordu: 'Bağımsızlık, EOKA mücadelesinin amaç ve hedefi değildi. Yabancı faktörler, ulusal hedefin gerçekleşmesini önledi. Ancak bu, üzüntü nedeni olmamalıdır. Zira yeni burçlar fethedilmiştir ve Kıbrıslı Rumlar bu burçlardan hareketle nihai zaferini tamamlayacaktır.'

CUMHURİYETE DOĞRU
Londra ve Zürih Anlaşmalarının en önemli belgesini, bir yandan Kıbrıs Cumhuriyeti, diğer yandan Türkiye, İngiltere, Yunanistan arasında imzalanan garanti antlaşması oluşturmaktadır. Averoff tüm ikili müzakereler sürecinde Zorlu'nun, kurulacak Ortaklık Cumhuriyetinin federal bir devlet sistemine dayanması ve Türkiye'ye adada bir üs verilmesi üzerinde ısrar ettiğini, Yunan tarafının ise bu iki öneriyi de kesin bir şekilde reddettiğini ileri sürerek, Türklerin bu iki isteğini tatmin için Garanti ve İttifak Antlaşmalarını önerdiklerini anılarında anlatır. Böylece, Averoff'a göre, bu iki anlaşma, Kıbrıs'ta kurulacak devlet rejiminin bir askeri darbe ile veya bir başka yolla değiştirilmemesini güvence altına alacaktır. Bu anlaşmanın önünü tıkamamak için, sonunda Türk Hükümeti, adada bir üsse sahip olmak ve sistemin ise 'Federal Cumhuriyet' olarak belirlenmesi isteminden vazgeçer ve Garanti- İttifak Antlaşmaları ile rejimi güvenceye bağlamak önersini kabul eder. Böylece, bu iki önemli anlaşma gerçekleşmiş olacaktır.
Garanti Antlaşmasına göre 3 garantör ülke Kıbrıs Cumhuriyeti'ni garanti etmekte ve bu anlaşma hükümleri ihlal edildiği takdirde, birlikte veya tek yanlı müdahale hakkına sahip bulunmaktadır. İttifak Antlaşmasının 3. Maddesi ile, Kıbrıs Cumhuriyeti'nde üçlü bir karargah kurulmasını ve bu üçlü karargahta, Türkiye'nin 650 ve Yunanistan'ın ise 950 asker bulundurmasını öngörmektedir. Anlaşmalara göre, 10 Bakandan 7'si Rum ve 3'ü Türk olarak belirlenir. Dr. Küçük'ün atadığı ve 2 Nisan 1959 da açıklanan 3 Türk Bakan şunlardır: Osman Örek- Savunma Bakanı, Fazıl Plümer- Tarım ve Tabii Kaynaklar Bakanı, Dr. Niyazi Manyera- Sağlık Bakanı.
19 Şubat 1959 dan Cumhuriyetin ilan tarihi olan 16 Ağustos 1960 tarihine kadar süren geçici dönemde, Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkan Yardımcısı da Türk ve Rum toplumları tarafından ayrı olarak seçilmiştir. Böylece daha Cumhuriyet kurulmadan önce, Cumhurbaşkanlığına Makarios ve Cumhurbaşkanı Yardımcılığına Dr. Küçük getirilir.
Zürih ve Londra Antlaşmalarında adada İngilizlere ait egemen üsler bulunması da kabul edilmektedir. 15 Ağustos gece yarısı resmi bir törenle 'Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti' ilan edilir. Böylece Kıbrıs'ın uzun tarihinde ilk kez, iki toplumun ortaklığına ve işbirliğine dayalı bağımsız bir Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuş ve bu Ortaklık Cumhuriyeti hür dünya devletleri arasına katılmış olur. Aynı gün son İngiliz Valisi Sir Hugh Foot, bir ihtiram kıtasını teftiş eder ve saat 9'da otomobille Vilayet Konağından ayrılarak Mağusa'ya gider. Saat 10'da limandaki Chichester adındaki İngiliz muhribine biner ve İngiliz jetlerinin alçaktan yaptığı uçuşlarla selamlanarak adadan ayrılır. Vali ayrıldıktan bir saat sonra, İttifak Antlaşmasına uygun olarak, adada üçlü karargahta üslenecek olan Türk ve Yunan alayları aynı limandan karaya çıkarlar. Mağusa Limanına ilkin 950 kişilik Yunan Alayını getiren 3 nakliye gemisi girer, ardından Albay Turgut Sunalp komutasındaki 650 kişilik Türk Alayını getiren Ege gemisi de gelip rıhtıma yanaşır. Ege vapuru bayraklarla süslü olarak limandan içeri girerken, Mağusa surlarını ve limanın önünü dolduran Kıbrıslı Türk'ün 'Yaşa…. Varol…. Anavatan Çok Yaşa….' Sesleriyle ve coşkun alkışlarla, sevinç gözyaşları ve sevgi gösterileriyle karşılanır. Türk ve Yunan gemilerindeki askerler, anlaşma uyarınca, aynı anda, saat 12'de karaya birlikte çıkarlar. Türk askeri, 82 yıllık bir ayrılıktan sonra, baştan başa bayraklar, milli renkler ve flamalarla süslenmiş olan Mağusa'da, Türkiye Milli Birlik Komitesi üyesi Tümgeneral Cemal Madanoğlu, Başkonsolos Vecdi Türel, Federasyon Başkanı Rauf Denktaş, Dr. Küçük'ün temsilcileri, Türk Bakanlar ve Milletvekilleri ile büyük bir Türk kalabalığı tarafından karşılanır. Askerlerin tümü de karaya çıkınca, İstiklal Marşı ile birlikte Bayrak töreni yapılır. Türk Alayı buradan saat 13:30 da ayrılarak Türk halkının çoşkun sevgi gösterisi ve çiçek yağmuru altında, düzenli bir yürüyüşle Namık Kemal Meydanı'na gelir. Orada Namık Kemal'in büstüne çelenk konularak saygı duruşunda bulunulur. Hem limanda, hem meydanda kurbanlar kesilir. Federasyon Başkanı Denktaş, Türk askeri birliğine hitaben bir konuşma yapar. Konuşmasında özetle şunları vurgular :
'Kıbrıs'ta sizin varlığınız, bize 26 milyonluk bir kuvvet, 26 milyonluk bir iman, 26 milyonluk bir güven getirmiştir. Bundan sonra terk edilmiş bir Türklük değil burada Türklük şerefi ile yaşamaya hazır kuvvetli bir Türk toplumu bulacaksınız. Sizi burada barışın gözcüleri olarak kucaklıyoruz. Siz burada kuvvetli oldukça, hiç kuşku yoktur ki, Kıbrıs'ta Türkler barış içinde, güven içinde günlük işlerine bakabilecek ve geleceğe emin bir surette, korkmadan, yılmadan ilerleyecektir.'
Türk askeri birliği saat 17:30'da Lefkoşa'ya ulaşır. Bando ve bir kısım askerlerle komutanları burada araçlarından inerek Atatürk Meydanı'na doğru yürüyüşe geçerler. Halk, büyük bir insan deryası halinde, alkış ve 'Türk Askeri Çok Yaşa' nidaları arasında Mehmetçiklerin yürüyüşünü heyecanla seyreder. Evkaf bahçesindeki Atatürk büstüne komutanlar tarafından bir çelenk konulup saygı duruşunda bulunulur. Böylece, 82 yıllık ayrılıktan sonra Türk askeri, adada kurulan yeni, bağımsız ve iki toplumun kurucu ortaklığına dayalı devletin ve 'Cumhuriyet' düzeninin koruyucusu ve garantörü olarak tekrar Kıbrıs'a ayak basmıştır. (Son)