KÜRTÇÜ ve ERMENİ OLUŞUMLAR

Nutuk'ta anlatılan olaylar, İngiliz gizli belgeleri ile doğrulanmaktadır. Malatya'dan Siverek'e kadar geniş bir alandaki Kürt aşiretlerinin harekete geçirilmesi, Malatya'nın ele geçirilişi, Dersim aşiretlerinin de 'Kürtlük' adına çağrıldıkları, bunların da Harput (Elazığ) üstüne yürümeleri planlanmıştır. Elbette ki bu üçlü ittifak, Mustafa Kemal Paşa'yı kendileri için çok önemli bir engel olarak görmektedirler. Plana göre Malatya'yı ele geçiren Kürt kuvvetleri daha sonra Sivas'a saldıracak ve Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını yakalayacaklardır. Elbette ki, suikastın önlenmesinde Mustafa Kemal Paşa'nın olağanüstü teşkilatçılığı birinci rol oynamıştır. O, Kürtlerin barışçı kesimini etkileyerek, Sivas'ı basma girişimini padişaha ve millete ihanet gibi göstermiştir. Kemal Paşa, Hacı Kaya Ağa ve Şatzade Mustafa Ağalara yolladığı 15 Eylül tarihli telgrafta şunları bildirir ;
' Zavallı Kürt kardeşlerimizin bir çoğunun Osmanlı askerleri tarafından öldürülmesi gibi dünya ve ahırette pek elim bir sonucun meydana gelmesini önleme konusunda gayretleriniz, Sivas Umumi Kongresi heyetince takdir ve şükranla karşılanmıştır. Sizler gibi din ve namus sahibi büyükler oldukça Türk ve Kürt'ün birbirlerinden ayrılmaz iki öz kardeş olarak yaşamakta devam edeceği şüphesizdir'

Mustafa Kemal'i Yok Edemediler

Kürtlerin bir kısmını yanına çekmeye ve hiç olmazsa tarafsız halde tutmaya çalışmış ve bunda da kısmi de olsa başarılı olmuştur. Sivas Kongresi'ni dağıtma ve Mustafa Kemal Paşa'yı ortadan kaldırma girişiminin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından Kürdistan Teali Cemiyeti Başkanı Seyit Abdülkadir, 8 Aralık 1919 tarihinde İngiliz Yüksek Komiserliği Müsteşarı ve Kürt Uzmanı T. B. Hohler ile görüşür. Bu görüşmeyi Hohler, İngiliz Dışişleri Bakanlığı'na rapor eder. Hohler'in raporunda ; Mustafa Kemal'in gitgide tehlikeli olmaya başladığı, Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nın kendisine bağımsızlık sözü vermesi karşılığında Seyit Abdülkadir'in Kürtleri Mustafa Kemal üzerine saldırttığı, Abdülkadir'den aldığı bilgiye göre Kürtler ve Ermenilerin hem Paris'te hem İstanbul'da Bağımsız Kürdistan ve Ermenistan konusunda anlaşmaya vardığı ve Abdülkadir'den alınan anlaşmaya ilişkin vesikanın bir kopyasının ekte olduğunu yazmaktadır.

Emperyalistlere Verilen Muhtıra

Mustafa Kemal Paşa, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ve Heyet-i Temsiliye Başkanı olarak, General Harbord Başkanlığındaki ABD Heyetine 24 Eylül 1919 tarihinde sunduğu muhtırada İngilizleri şöyle eleştirir;
'Hürriyet ve tahsil haklarından mahrum bir sürü haline geldiği zaman kendilerinin arzularına boyun eğecek bir esir sürüsü elde edeceklerine tam manasıyla kanidirler. Elde etmeye çalıştıkları netice budur ve bunun için her türlü entrikalara başvurdular. Türklerle Kürtler arasında bir kardeş harbine sebebiyet vermek için, Kürtleri İngiliz himayesi altında müstakil bir Kürdistan kurma planına iştirak etmek üzere tahrik ettiler. Bu teşebbüslerini tahakkuk ettirmek için büyük paralar harcadılar, her türlü casusluğa başvurdular. Bu suretle Noel isimli bir İngiliz subayı uzun bir zaman Diyarbakır'da gayretler sarf etti ve faaliyetlerinde her türlü aldatma ve sahtekarlığa başvurdu'.

Milliyetçileri Boğmak

İstanbul'daki Amerikan Yüksek komiseri Amiral Bristol 30 Eylül 1919 tarihinde Washington'a bildirdiği telgrafta İngilizlerin, Kürtleri kullanarak milliyetçi akımı boğmak istediğini bildirmiştir;
'İngilizler Kürtleri kullanarak milliyetçi akımı boğmak istiyorlar. Türklerin de Ermenilere karşı bir hareketi olduğu yolundaki haberler de bir İngiliz propagandasıdır'.
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk'ta dönemin etkin İngiliz casuslarından Rahip Frew'e yazdığı mektuba da yer verir. Mektubunda İngilizlerin Sivas Kongresi'ni engellemek için bölgedeki Müslüman Kürt halkını kışkırtmak amacıyla yaptıkları eylemlerden bahsederek bütün dünyanın medeni devletleri arasında sayılan İngilizler için utanç verici bir girişim olduğunu söyler. İngiltere'nin Kürt konusuna yaklaşımını ortaya koyması açısından Anadolu'daki istihbarat subayı Albay Maunsell'in 5 Aralık 1917 tarihinde Londra'ya yazdığı rapor oldukça dikkat çekicidir. Maunsell raporunda, 'Pantürkizme karşı ağırlık olarak Kürt milliyetçiliğini çıkartmak gerekir. Coğrafi durum dikkate alındığında Türk kovanına önemli bir unsur olarak sokulabilirler' dedikten sonra, Kürtlere otonomi ve toprak vadederek ulusal bilinçleri üzerinde çalışılmasını teklif etmekle ve bu konuda Bedirhanlıların kullanılabileceğini vurgulamaktadır. Maunsell'in teklifleri doğrultusunda I. Dünya Savaşı'nın sonunda Kürtlere otonomi ve toprak vadeden İngiltere, onların koruyuculuğunu da üzerine almak istemiştir. İngiltere, İngiliz nüfuz alanı olan Irak ve İran'da yeni bir koz elde etmiş olacak, Rusya ve Doğu Türklüğü ile Türkiye arasına Ermenistan ile çekilecek duvar tamamlanacaktır. Kürtler, ileride Türklere ve hatta Araplara ve İran'a karşı kullanılabilecektir. Böylece de Irak petrol bölgesi, Kürtler vasıtasıyla koruma altına alınmış olacaktır.
Mustafa Kemal'in her şeye rağmen Kürtlere bakışı çok anlamlı ve birleştirici olmuştur. Bunu TBMM'deki gizli oturum zabıtlarında da görmekteyiz. 3 Temmuz 1920 tarihindeki TBMM gizli toplantısında şunları söylemektedir;
'Genel olarak ilke şudur ki, ulusal sınır olarak çizdiğimiz alan içinde yaşayan çeşitli İslam unsurları, birbirlerine karşı ırksal, çevresel ve ahlaksal bütün hukuk kurallarına uyan öz kardeşlerdir. Böylece onların isteklerine karşı biz de bir şey yapmak istemeyiz. Bizce kesin olarak belirgin bir şey varsa o da, ulusal sınır içindeki Kürt, Türk, Laz, Çerkez vesaire bütün bu İslam unsurlar, ortak çıkara sahiptir. Birlikte çalışmaya karar vermişlerdir. Yoksa hiçbir zaman başka bir anlayış yoktur. Vicdani istek ile kardeşçesine ve dindarca bir bağlılık vardır. Hiç kuşkunuz olmasın ki Kürt, Laz vesaireye oyu sorulduğu zaman, bu oyu vereceklerdir'

Yerel Özerklikler Tanınabilir

Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşını başarıyla tamamladığında, Koçkiri (Koç Kırı) Ayaklanmasını görmüş olmakla birlikte, Kürt gerçeğini kabul eden bir çizgidedir. Milli birlik ve tek bayrak ve tek sınır içinde Kürt nüfusun ağırlıkta olduğu illerde, özerk birimler oluşturulabileceğini bile düşünür. Mustafa Kemal'in 15 Ocak 1923 tarihinde Eskişehir'de gazetecilere yaptığı açıklama bu anlamda çok önemlidir;
'Ahmet Emin Bey- Kürt sorununa temas buyurmuştunuz, Kürtlük sorunu nedir? Bir iç sorun olarak temas buyurursanız çok iyi olur.
Gazi Mustafa Kemal Paşa- Kürt Sorunu; bizim yani Türklerin çıkarına olarak da kesinlikle söz konusu olamaz. Çünkü bildiğiniz gibi bizim milli sınırımız içinde var olan Kürt unsurlar o şekilde yerleşmişlerdir ki, pek az yerlerde yoğundur. Fakat yoğunluklarını kaybede kaybede ve Türk unsurunun içine gire gire öyle bir sınır doğmuştur ki, Kürtlük adına bir sınır çizmek istersek Türklüğü ve Türkiye'yi mahvetmek gerekir. Sözgelimi, Erzurum'a kadar giden, Harput'a kadar giden bir sınır aramak gerekir. Ve hatta, Konya çöllerindeki Kürt aşiretlerini de gözden uzak tutmamak gerekir. Dolayısıyla başlı başına bir Kürtlük düşünmektense, bizim Teşkilat-ı Esasiye Kanunu gereğince zaten bir tür yerel özerklikler oluşacaktır. O halde hangi livanın halkı Kürt ise, onlar kendi kendilerini özerk olarak idare edeceklerdir. Bundan başka Türkiye'nin halkı söz konusu olurken onları da beraber ifade etmek gerekir. İfade olunmadıkları zaman bundan kendilerine ait sorun yaratmaları daima mümkündür. Şimdi TBMM, hem Kürtlerin hem de Türklerin yetki sahibi vekillerinden oluşmuştur ve bu iki unsur bütün çıkarlarını ve kaderlerini birleştirmiştir. Yani onlar bilirler ki, bu ortak bir şeydir. Ayrı bir sınır çizmeye kalkışmak doğru olamaz'

Ayrı Bir Devlete İzin Vermeyiz

Mustafa Kemal, Musul Sorunu ile ilgili olarak görüşünü açıklarken, Türkiye içindeki Kürtlerin ayrı bir devlet oluşturmasına izin verilmeyeceğini de açıkça vurgulamaktadır;
'Gazi Mustafa Kemal Paşa- Musul'a gelelim. Musul ili milli sınırımız içindedir. Bu milli sınır ifadesini ben bulmuştum. Ateşkese esas olacak herhalde bir sınırımız olması gerekir. Bu sınır ne olabilirdi? Bu konuda süngülerimizin bulunduğu yeri sınır yapmak hatırıma geldi. Wilson prensiplerinden de esinlenerek İskenderun'dan başlayan ve Musul'u da kendi arazimiz içinde bırakan sınıra milli sınır dedim. Gerçekten o zamanlar Musul'un güneyinde bir ordumuz vardı. Fakat biraz sonra bir İngiliz kumandanı gelmiş ve İhsan Paşa'yı aldatarak orada oturmuş. Musul bizim için çok değerlidir. Birincisi çevresinde sonsuz zenginlik oluşturan petrol kaynakları vardır. İkincisi bunun kadar önemli olan Kürtlük sorunudur. İngilizler orada bir Kürt hükümeti oluşturmak istiyorlar. Bunu yaptıkları takdirde bu fikir bizim sınırlarımız içinde Kürtlere de sirayet edebilir. Bu fikre engel olmak üzere sınırı güneyden geçirmek gerekmektedir' (Devam Edecek).