Kamuoyuna adeta bir 'saadet zinciri' gibi sunulan 'eğitimde özelleştirmeyi genişletme ve destekleme projesi' yere çakıldı.

Şimdi geleceğini özel okullara bağlamış olan 1,5 milyon öğrenci, 175 bin öğretmen ve 50 bin personelin önemli bir bölümü, bulunduğu okulun batıp batmayacağı kaygısı ile karşı karşıya. Eskişehir'de de durum farklı değil.

EĞİTİM ÖZELE MAHKÛM EDİLDİ..!

2018 yılında, TEOG yerine getirilen Liselere Geçiş Sistemi (LGS) ile öğrenciler kendilerini 'imam hatip ve meslek liselerine zorunlu tercihler', nitelikli-niteliksiz okul ayrımları ile dolu bir çemberin içinde buldular.

İstedikleri okulları özgürce seçemeyen öğrencilere; açık lise, çıraklık eğitim merkezi ya da özel okullara gitmekten başka seçenek bırakılmadı.
13-14 yaşındaki çocuklarını örgün eğitimin dışına çıkarmak istemeyen ailelerin özel okullara yönelimi arttı. Orta sınıf seküler aileler kamusal eğitimden soğutuldu.
Kamusal eğitimden kısılan ödeneklerle 'bir süre için verilen' eğitim desteği ile özel okullar özendirildi. Böylece genişletilen özel okul pazarına 'cebinde parası olan ama eğitimden anlamayanlar' ile bazı 'amaçlı' gruplar hızla yerleşmeye başladı.

PİYASALAŞTIRILAN EĞİTİMİN BATAN GEMİLERİ
2018-2019 yılında 12.809 özel okulda 1.440.577 öğrenci bulunuyor, özel okul başına 112 öğrenci düşüyordu.
2019-2020 itibariyle özel okul sayısı 14 bin 211'e, öğrenci sayısı 1,5 milyona yükseldi. Ancak, okul kontenjanları 3,5 milyondan fazla olunca okulların yüzde 60'ı boş kaldı.
Başından beri yanlış uygulanan ve kötüye kullanılan, teşvik uygulamasının kademeli kaldırılacağının açıklanması ise işin tuzu biberi oldu.

'HORMONLU BÜYÜME BATIRIYOR...!'
Yeni açılan özel okullar, aynı anda tüm sınıfları doldurmaya çalışarak ya da birkaç yerleşke açarak işe başlıyorlar.
Okul binaları için 'yüklenicilere' aşırı borçlanan ya da yüksek kira bedelleri ödemek zorunda kalanlar, 'hormonlu büyüme' olarak nitelendiren bu durumun sonunda, büyümeye çalışırken batıyorlar.
Okulları, pazardan(!) pay almak için sadece ticari bir yatırım olarak düşünen bazı kurucular, öğrenci toplayabilmek için, okul ücretlerini düşük tutmak, öğrencilere burs vermek ve 'tavizkar eğitim politikaları' izlemek zorunda kalıyor.
Bu arada ön kayıt sistemi ile bir sonraki yılın okul ücretini Ocak ayından itibaren toplamaya başlayan 'patronlar' topladıkları ücretleri inşaat sektörüne, arsa-arazi alımına, döviz piyasasına yatırıyorlar. Evdeki hesap çarşıya uymayınca da çöküş kaçınılmaz oluyor.

'MALİ TEMİNAT BELGESİ' NEDEN KALDIRILDI?
1999 tarihli yönetmelik hükümlerine göre, özel okul açmak isteyenlerden
'mali teminat belgesi' isteniyordu. Ancak, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik döneminde 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu yürürlüğe girdi ve 2007'den itibaren bu belgenin istenmesine son verildi. Bu değişiklik sonrasında özel okullardaki eğitim emekçileri, veliler ve öğrenciler okulların geleceği konusunda sahipsiz ve güvencesiz kaldılar.

DENETİMSİZ OKULLAR ÜLKESİ...!
Eğitimde özelleşmeyi bir kalkınma göstergesi gibi vurgulayan MEB, bu sektördeki sorunları görmezden geliyor.
Asgari ücretin bile altında olan maaşlar, tatillerde kesilen ödemeler, çok düşük ödenen ya da hiç ödenmeyen sigorta primleri, önce ödenen sonra bir kısmı elden geri alınan ücretler, ödenmeyen eğitime hazırlık ücretleri, düzensiz okul servisleri, yemeklerdeki kısıtlamalar, çakma(!) yabancı (native) öğretmenlerin varlığı iflastan bir önceki görüntüler olabilir.
MEB, 2019-2023 strateji planında özel okulların yönetim ve teftiş yapısının güçlendireceğini açıkladı. Ancak, denetim ve maarif müfettişliği sistemi ile ilgili yönetmelikleri aylardır çıkaramayan ve kendi maarif müfettişleri ile bile mahkemelik olan bir Bakanlıktan, özel öğretim kurumlarında sağlıklı bir denetim yapması beklenebilir mi?
Bu denetimsizlik sizce en çok kimlerin işine geliyor olabilir?