Eskiden 'perşembelik' denilen bir gelenek vardı.
Perşembe günleri camide halktan yardım toplanır. Toplanan yardımlar cuma günü, ihtiyaç sahiplerine dağıtılırdı.
Köylerde kadrolu/maaşlı imam bulunmaz, imamı kendileri tutardı. Perşembe günleri korucu/köy bekçisi, eşek sırtına yerleştirdiği heybelerle ev ev dolaşarak, köylünün genellikle kendi ürettiklerinden oluşan yardımları toplar; imam toplananların bir kısmını yemeye ayırır, bir kısmını da satarak geçimini sağlardı.
Ne hikmetse, zaman içinde yozlaşan bu gelenek, imamlara kadro/maaş verildikten sonra da sürdürüldü.
***
Şimdi her biri meslek ve çoluk çocuk sahibi olan Zincirlikuyu İlkokulu'ndaki öğrencilerimle yaptığımız Ankara gezisinde, MTA Tabiat Tarihi Müzesi'ni gezerken, dönemin Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü de konferans için oraya geldi.
Tabii bizim çocuklar hemen etrafını sardı, basının flaşları patlamaya başladı.
Normalde kurnaz bir siyasetçi, basının önünde olmayı fırsat bilir, en azından çocukların başını okşar, 'ülkemizin geleceği çocuklarımızın eğitimi için…' diye başlayan birkaç siyasi ve hamasi kelam eder.
Erdal İnönü'den tek bir cümleyle yalın bir tepki geldi:
'Aaaa! Çocuklar da buradaymış!'
***
Ne alaka demeyin!
Bu hafta perşembelik olarak benim heybeme 'Erdal İnönü' düştü.
Dün gece rüyamda, anlattığım anı içinde Erdal İnönü'yü gördüm.
Fizik profesörü olması, sol düşünce hayatına kattıkları, esprileri, mütevazılığıyla bugün bile birçok politikacıya örnek olacak bir kişilikti Erdal İnönü.
Kendisini rahmetle anarken, satırlarımı özlenen anekdotlara bırakıyorum.
***
Erdal Bey'e bir gün, hiç sıcak bakmadığı siyasete yıllar sonra neden girdiğini sorarlar. Yanıt müthiştir:
'Ülkemi benden daha kötüleri yönetmesin diye!'
***
Gazeteci der ki:
'Sizin için Norveç'te başbakan olabilir, diyorlar.'
İnönü'nün cevabı:
'Çok teşekkür ederim. Bu herhalde, Türkiye'de bu işleri beceremiyorsun, demenin kibarcası.'
***
Kendisini sinema çıkışında yakalayan bir gazeteci sorar:
'Sayın İnönü, sizi bu sıralar sinema salonlarında göremiyoruz pek?'
'Tabii göremezsiniz sinema salonları karanlık oluyor.'
***
Erdal Bey bir gün İstanbul'da taksiye binmiş. Şoför:
'Sen ne kadar Erdal İnönü'ye benziyorsun!' demiş.
'O, benim!' diye cevap vermiş Erdal Bey.
Şaşırmış taksi şoförü:
'Yahu, birisi daha var, Harbiye'nin oralarda dolaşıyor. O da aynı Erdal İnönü!'
Bunun üzerine Erdal Bey, espriyi patlatmış:
'O da benim!'
***
Bir miting öncesi SHP milletvekili, İnönü'ye der ki:
'Sayın Genel Başkanım siz iyi konuşamıyorsunuz, bakın Özal'a esip gürlüyor.'
İnönü 'Peki ne yapacağım' der.
Milletvekili cevap verir:
'Konuşurken masaya yumruğunuzu vuracaksınız; biz şöyle partiyiz, şöyle yaparız, böyle yaparız diye kükreyeceksiniz.'
İnönü kürsüye çıkar, yumruğunu masaya vurur ve şöyle der:
'Biz öyle bir partiyiz ki, adamı...'
Burada kesilir ve şöyle devam eder:
'Devamını bu arkadaş söyleyecek!'
***
Hakaret etmeyen, bağırmayan, yalan söylemeyen, ötekileştirmeyen, yurttaşa huzur veren, nükteli, mütevazı siyasetçileri ne kadar da özledik!