İktidara göre, ülkemizde tutuklu gazeteci yokmuş. Oysa biz, 170 civarında gazetecinin içerde olduğunu okuyoruz basından.
Bunların içinde FETÖ ile ilişkisi olanlar (yani kurular) mutlaka vardır.
Ya kuruların yanına, sadece muhalif oldukları için eklenen yaşlar ne olacak?
Hele, 'yaptıkları gazetecilik değildir' algısını oluşturma telaşıyla hazırlanan, gazete kupürlerinin yanına eklenmiş suçlamalardan oluşan iddianameye ne demeli?
Sadece komik değil,
Trajikomik!

***

Savunmalarına göre, bu gazetecilerin 'yapmadıkları'na bir bakalım.
Hiçbir dinci cemaat ve tarikatla ilişkileri olmamış. Hiçbir zaman FETÖ'yü öven yazılar yazmamışlar.
Pensilvanya'ya hiç gitmemişler. Örgütün başı ile fotoğraf çektirmemişler. Aynı sofrada yemek yememişler. Ona 'hocaefendi' diye hitap etmemişler. Hatta hiçbir zaman hasretini hissedip 'gel' diye seslenmemişler.
Örgüt lideri hastalandığında, telefonla ya da sosyal medya üzerinden 'geçmiş olsun' mesajı göndermemişler.
Darbeci generallerin terfilerini onlar yapmamışlar. Sınav sorularını çalmamışlar. FETÖ üyelerini devlet kadrolarına onlar yerleştirmemişler.
FETÖ yurtlarında yetişmemişler. Çocuklarını FETÖ'nün okullarında okutmamışlar.
Telefonlarında bylock yok.
Bank Asya'da hesapları yok.
TUSKON'a üyelikleri yok.
Zaten bunları yapmış olsalardı,- örnekleri olduğu üzere (!)- büyük ihtimalle soruşturmaya muhatap olmazlardı.
Herkesin başına gelebilecek şeyleri yaşamışlar. Normal günlerini yaşarken, ister istemez FETÖ'cü birileri hayatlarına dokunmuş.
Simitçi, kapıcı, bakkal, kasap, pideci, şoför, berber, fırıncı, parkeci, marangoz, öğretmen, memur, turizmci, sucu, sütçü, lokantacı, kahveci gibi hayatımızda sürekli var olan birileri…
Yahu bu adamlar gazeteci,
Müneccim değil ki!

***

İddianameden alıntılarla, bir de 'yaptıkları'na bakalım.
Birisi, bylock kullanıcısı birinden 'SMS almış', ya da kendisini arayan telefonla konuşmuş.
Biri, hakkında FETÖ soruşturması yürütülen pideciden 'pide ısmarlamış'.
Biri de, hakkında soruşturma açıldığını bilmediği, gazetelerde verilen boy boy ilanları bulunan turizm şirketinden 'tatil için rezervasyon yaptırmış'.
Bir diğeri, altı yıl önce, 'otosunu tamir ettirmiş'; tamir parasını (345 TL) tamircinin isteği üzerine, bildirdiği bir yakınının hesabına yatırmış. Meğer tamircinin bu yakını, hakkında FETÖ soruşturması olan bir şirkette çalışıyormuş.
En vahim suçlama, 'evinin salon parkelerini yenilemiş' olana ait. Meğer parkecinin oğlu, hakkında FETÖ'cülükle ilgili rapor bulunan bir lokantada yemek yemiş.
Ödemeleri de elden yapmak yerine yasal yoldan, banka üzerinden yapmışlar. Yani devlet de yapılan işin vergisini almış.
Bunları okuyunca şaşırmamak, çekinmemek elde değil.
Bundan sonra, günlük hayatta iş yapan/yaptıran herkes, birbirinden 'vukuatlı sabıka kaydı' ister hale gelecek anlaşılan!

***

'Yandan çarklı ada vapuru'nu gözlemleyen ve dizelere döken Melih Cevdet Anday,
'Simitçi, kahveci, gazozcu.'
Diyor ya, 'Şinanay' şiirinin üçüncü dizesinde.
Kusura bakmasın, biz onu değiştirdik:
'Pideci, parkeci, tamirci.'
'Şinanay da şinanay.'