Geleceğin senaryosu yapılmıyor mu sanıyorsunuz.
Çeşit çeşit yapılıyor hem de.
Kapitalizm/liberal ekonomi, yani 'emperyalizm'.
Her duruma göre kendi kafasına uygun gördüğü rolleri ve figüranları yeniden belirliyor.
Her gün, yeniden ve yeniden…
***
Bizim de küçük aklımızla senaryoları tahmin etme hakkımız var elbette.
Senaryo bu ya; diyelim ki,
Gelecekte ekonomisi batmakta olan iki süper güç yeniden anlaşıyor, aralarında 'koşut bir denge' sağlanıyor.
Avrupa Birliği yaşamaya devam ediyor.
Türkiye'yi içine almıyor ama elini de bırakmıyor.
Yanında taşıdığı 'çapsız oğlan konumu'nda tutuyor.
***
Ya da,
Küresel çapta büyük bir kaos ortaya çıkıyor. ABD geriliyor, Çin ile araları iyice açılıyor. İlişkilerdeki çatlak büyüyor ve iş birliği sağlanamıyor.
Çin de ekonomik krize girince, bütün dünya ekonomisini 'sismik dalga' sarıyor.
Gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri batıyor, dünyayı etkileyen 'yeni göç dalgaları' oluşuyor ve rekabet sertleşiyor.
AB ülkeleri, 'Kavimler Göçü'nün önünde varlığını yitiren geçmişteki birçok ulusu hatırlayarak,
Hem göç dalgalarını durduracak 'set' olarak, hem de diğer ülkelere ulaşabileceği 'köprü' olarak gördüğü Türkiye'yi, birdenbire önemsemeye başlıyor.
Türkiye, AB'ye iyice bağlanıveriyor.
Tabii ki olan kendi özerkliğine, özgürlüğüne oluyor.
***
Hangi senaryoyu yazarsan yaz, bazı konumlar ve unsurlar değişmiyor.
Mesela, gerileyen her ekonomi, kendine düşman bir 'müsebbip' bulabiliyor.
Dışarıda bulamazsa, muhalif birileri 'içimizi karıştıran hainler' (!) etiketlemesiyle, düşman ilan edilmek üzere kenarda bekletilebiliyor.
***
Hani ülkemize oyun kurucu sıfatını vermeye çalışıyorduk ya;
'Peki, biz bu senaryoların neresindeyiz?'
Görünen gerçek şu:
ABD ile Çin rekabeti kızışıyor. Dünya iki kutba ayrılıyor.
Ekonomik göbek bağımız olan Rusya da,
Rusya ile anlaşan Çin de,
NATO üyesi olduğumuz için sırtımızı sıvazlayan ABD de,
Bizim coğrafyamızı kendi 'nüfuz alanı' haline getirmek istiyor.
***
Senaryoların hepsinde 'kamplar arası çatışmanın paylaşım alanı' olarak görülmekteyiz.
Bakın son yıllarda gündemi meşgul eden konulara;
Irak, Ukrayna, Suriye, İran, Doğu Akdeniz Havzası ve şimdi de Libya…
Zaman zaman bizleri ve komşularımızı da kullanarak güç gösterilerini bu coğrafyada yapıyorlar ve yapacaklar da…
Sonuçta coğrafyamız, 'çatışan canavarların arenası' gibi.
***
Kapitalizmin hayatımıza bu kadar müdahil olduğunu görünce, 'biz bu cendereden nasıl çıkarız?' sorusu akılları meşgul ediyor. Merak bu ya;
Ufukta, kapitalizmin 'sosyalizmden biraz etkilenmiş Rönesans anlayışı olur mu?' diye düşünme ihtiyacı duyuyor insan.
Yok!
Olamaz da zaten!
Çünkü Rönesans, yeni bir 'tarihsel ritim' yaratılmasına bağlı.
Ve bu ritim 'canavarlarla savaşan' cengaver ulusların ellerinde doğabilir ancak.
Tıpkı,
Kurtuluş Savaşı'nda Mustafa Kemal Atatürk'ün ellerinde parlayan,
'Demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti' gibi!