Biz seninle demokrasi çiçeğinin yetiştiği en mümbit topraklarda, bu kentte büyüdük.
İçtiğimiz 'Kalabak Suyu', sıkılınca gezdiğimiz 'Hamamyolu' ya da 'Yalaman Adası'. Yorgunluğumuzu 'Sıcaksular'da iki demli çay ile atar, açlığımızı susamlı bir simitle yatıştırırız.
'Es Es'imizi aynı tribünde destekler, 'bin dokuz yüz altmış beşte' diye başlayan marşla coşarız. Gol atınca Es Es'imiz birbirimize sarılır, yenilince kafa kafaya verip ağlaşırız.
Çok öfkelenince, birbirimizi tamamlayarak ağız dolusu küfürler savurduğumuzu unutabilir miyiz?
Çocuklarımızın düğünlerinde birlikte halay çekmedik mi?
Göz göze gelince, senin gözlerinde dostluğu, saygıyı, sevgiyi, güveni gördüm her zaman. Senin de aynı duygulara sahip olduğunu iyi biliyorum.
Siyasi görüşümüzün farklılığına bakmadan aynı sokakları, semtleri paylaştık biz. Siyasi yaklaşımımız birbirimize takılmak, iki esprili sataşmadan öteye geçmedi.
Biz hemşeriyiz, birbirimizi severiz.
Şimdi ne oldu da, birbirimizi görünce yolumuzu değiştirir olduk?
Bu kara kediyi insanlarımızın arasına kim salıverdi?
Kim birbirimizden kopmamızı, kamplara ayrılmamızı istiyor?
***
Burası Eskişehir hemşerim…
Bu kent akıllı, yararı-zararı ayırabilen, insanı seven, inanca saygılı, çağdaş insanların kentidir.
Öyle olmasa belediye başkanını bir partiden seçerken, belediye meclisinde çoğunluğu diğer partiye verir miydi? Belediyeler, genel seçimlerde çoğunluğunun kendi partisine oy vermediği mahallelere tramvay hatları, asfalt ve yeşil alan hizmetlerini götürme yarışına girer miydi?
Partisi başka bile olsa seçilen belediye başkanlarının, milletvekillerinin herkes tarafından sevildiğini fark edemediniz mi?
Bizim hemşerimiz sağcısına solcusuna bakmaz;
Adam gibi adama oy verir.
Eskişehir çağdaştır.
Eskişehir demokrattır.
***
Önümüze konan referandum sandığının propaganda süreciyle birlikte, yaşadığımız çirkinlikleri anlatmak istemiyorum.
Yalanları, iftiraları, hakaretleri, kelime oyunlarını, belden aşağı vurma tilkiliğini çok yazdım bu köşede. Ortak akıl, denge, kuvvetler ayrılığı, liyakat, adalet, barış gibi kavramları da ele aldım.
Şimdi 'parti devleti ve tek adam rejimini kabul etmek ya da etmemek meselesi' karşımızda… Üstelik demokrasinin bir nimeti olan referandumla…
Tek adamlığı onaylamadığını biliyorum. Keşke duygusal bağınla değil de, aklınla hareket edebilseydin. Arabesk olarak görsem de, sendeki reis sevgisini de anlayabiliyorum!
'Sevdiğin kimseyi ölçülü sev, olabilir ki günün birinde düşmanın olur; düşmanına karşı da aşırı gitme, olabilir ki günün birinde dostun olur.' hadisini hatırlatmak isterim sana.
Sonuç ne olursa olsun, 16 Nisan'dan sonra yine seninle kucaklaşabileceğimi de biliyorum.
***
Duydum ki, oğlunu everecekmişsin!
Sünnetinde yemek yetmeyince, bana ciğer kavurtturmuş, yağını üstüme dökünce de ne kadar üzülmüştün, hatırladın mı?
Tıpkı senin gibi, dost ve insan sıcaklığı var oğlun; marketten, pazardan gelirken görürse, elimdeki poşetleri kaptığı gibi bizim kata çıkarıverirdi.
Kerata büyümüş demek ki!
Ne diyelim hayırlı olsun;
Davet edersin herhalde…!
***
Aslında bu referandumda,
Anayasa değişikliğini değil de,
'Ona'yasa değişikliğini oylayacağımızı ikimiz de biliyoruz!
Biliyorum, sendeki tamamen reis aşkı...
Ben kabullenemiyorum; son kararım da 'Hayır' olacak.
Sandığa gidince hepimiz kendi düşündüğümüz yönde oyumuzu kullanacağız. Sonuç ne olursa olsun, biz yine bir arada yaşayacağız. Aynı sokaklarda gezecek, aynı parklarda nefeslenecek, aynı otobüslere binecek, aynı marketlerden alışveriş yapacak, aynı camide Cuma namazını kılacak, aynı kahvede pişpirik oynayacağız yine…
Birbirimize diş bilememizi isteyen, siyasi geleceklerini yarattıkları kamplaşmadan beslemeye çalışanlara inat;
Düğünde kaşıkları hazırla.
Karşılıklı çiftetelli oynayacağız.