Türkiye çok kritik bir dönemden geçiyor:

Laik ve demokratik Cumhuriyet ilkelerinin rafa kaldırıldığı… Dinsel dogmalara dayalı kuralların toplumsal yaşamımızda egemen kılındığı…Ötekileştirmenin/ ayrıştırmanın gemi azıya aldığı… Yolsuzlukların çoğunluk kararıyla(!) 'yol' kabul edildiği… Tüm özgürlüklerin tırpanlandığı… Hukukun 'guguklaştırıldığı'… Cumhurun 'sultan' ile bütünleştirilmeye çalışıldığı…

Ve yaşamımızın her alanına 'korku salındığı' bir dönem yaşıyoruz…

Ne yazık ki bu ve benzeri değerlendirmeler, 'kötü niyetli birilerinin yaptığı felaket senaryoları…' diye geçiştirilecek şeyler değil.

Dünya çapında saygınlığı olan birçok kurum bu konuda bizi uyarıyor. Örneğin Freedom House'nun 'Dünyada Özgürlük- 2015' raporu:

'Türkiye demokrasiden uzaklaştı… Bunun baş sorumlusu da Cumhurbaşkanı Erdoğan…' diyor.

Bu tehlikeli durum, Türkiye'de güçlü bir biçimde 'demokrasi için birlik' örülmesini dayatıyor.

Diğer yandan, komşumuz Yunanistan'da çeşitli sol bileşenlerden oluşan, ezilenlerin ve umudun partisi 'SYRİZA' en yüksek oyu alarak dünyaya umut saldı.

'Emeğin Avrupası', sağlıklı bir bebek gibi umutlar saçarak gelişiyor. Yaşlı Avrupa'da 'Avrupa Sol Partisi' doğrultusunda İskandinav Ülkeleri, İtalya, İspanya ve Yunanistan'da gelişen yeni umutlu durumlar heyecan yaratıyor.

Çünkü artık herkes bir kez daha anımsadı ki 'yürek solda atar…'

SYRİZA'nın başarısı, Türkiye solunu da 'umut'landırdı.

Ancak o umutlara can suyu verilebilmesi için ülkemizde öncelikle güçlü bir 'sol birlik' oluşturulması ve o sol birliğin de Türkiye'de yükselecek 'demokrasi için birlik' kalesinin temelini oluşturması gerekiyor.

Sözün özü, komşumuz Yunanistan'dan esen umut rüzgarlarının Türkiye'de doğru değerlendirilmesi gerekiyor. Çünkü yakın ve uzak komşularımızdan hiçbirisinde 'bizimki kadar güçlü ve tehlikeli…' bir iktidar partisi yok…

ÖNCE 'KORKULARDAN ARINMAK'

Uzmanlar, 'bireysel ya da toplumsal felaketlerin çoğunun 'korkudan korkmak'tan kaynaklandığını…' söylüyor.

Bunun içindir ki, toplumsal ilişkilerini adaletsizlik ve yasaklar üzerine yürüten kişiler ya da iktidarlar ortalığa sürekli korku salarlar… Ama başkalarını korkutmaya çalışanlar, kendileri de bir 'korku kısırdöngüsü' içine kalırlar. Çünkü ' hiçbir korkuya benzemez halkını satanın korkusu…'

Bu bağlamda ülkemizde son yıllarda iyice artan korkular oluşturuldu:

· Laik ve demokratik Cumhuriyetin yok edileceği…

· Dine dayalı faşist bir diktatörlük oluşturulacağı…

· Ülkenin bölüneceği ve savaşa sürükleneceği…

· Özgürlüklerin tamamen yok edileceği… vb.

Türkiye toplumunun öncelikle bu ve benzeri korkulardan arınması gerekiyor. Çünkü Aziz NESİN üstadın 'Korkudan Korkmak' kitabında vurguladığı gibi: 'Gerçekten yürekli olanlar, ne başkalarını korkutmaya çalışırlar ne de kendileri korkarlar…'

Korkulardan arınmak için ise 'korkularla yüzleşmek, umutlara sarılmak ve paylaşmak' gerekiyor.

Unutmayalım ki 'asıl özgürlük korkuların kırılmasıdır…'

BİLİM VE DEMOKRASİYİ REHBER EDİNMEK

Bilimin yol göstericiliğinde ve demokrasinin güven veren ortamında 'birlikte yürüyerek' aşılamayacak hiçbir korku yoktur.

Hele bir de bu yürüyüş; 'doğanın dengelerini koruyarak ve yaşamı sanatla süsleyerek yapılıyorsa…'

Türkiye'nin aydınlık geleceğine doğru birlikte yürürken; bu toplumun temel harcı olan 'laik ve demokratik Cumhuriyet değerleri' mutlaka bilincimizde olmalıdır.

Bu yürüyüş sürerken, Osmanlı'nın külleri içinden 'çağdaş bir cumhuriyet' doğurabilmek için yaşamlarını veren 'Mustafa Kemaller' de yanı başımızda olmalıdır.

Elbette ki korku zincirlerini kırabilmek için bilinçlerin 'eşitlik ve özgürlük' umutlarıyla, yüreklerin ise 'sevgi ve dostluk' sıcaklığıyla yüklü olması, bu yürüyüşün olmazsa olmazlarıdır.

Korkulardan arındıktan sonra da coşkuyla ve halay çekercesine yaşamı yeniden yaratma mücadelesine katılmak, yani 'halayın halkası olmak' gerekiyor.

Ve yaşamı 'paylaşmak' gerekiyor Nazım'ın dediğince:

'hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek toprağı,
ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,
yarin yanağından gayrı her şeyde
her yerde
hep beraber!
diyebilmek için…'

HAZİRAN UMUT VADEDİYOR…

Bireysel ve toplumsal korkularımızdan arınmak, ufkumuzu karartan karanlıkları kırmak, hep birlikte çekeceğimiz halayların halkası olabilmek ve yaşamı her yerde hep beraber paylaşabilmek için; önümüzdeki Haziran süreci umut vadediyor.

Tüm verilerin tehlike çanları çalmakta olduğu bir dönemde 'Türkiye'nin yeni çekişmelere tahammülü yok…'

O umutlara can suyu verebilmek için ise; işte şimdi tam 'DEMOKRASİ İÇİN BİRLİK' zamanıdır.

Sağlıkla, sevgiyle ve dostlukla.

NOT: Kentimizde ve ülkemizde demokrasi için birliğin önemli simgelerinden birisi olan sevgili Büyükşehir Belediye Başkanımız Prof. Dr. Yılmaz BÜYÜKERŞEN'e 'geçmiş olsun' dileklerimi sunuyorum.