Geleceğiniz için Vizyon Misyon Rezidans; kentin içinde ama biraz dışı, doğa ile iç içe, ormana 70 km falan, metroya 5 dk, hava limanına 3 dk, limana 9 dk çok yakın. Mutlu çocuklar, geleceğe orijinal bakan kadınlar. Havuzu var ama; site içi değil, güvenlik var; ama pek işe yaramıyor. Hepsi sizin için paketi bitti bile. Son 70 daire, ne dairesi; yaşam alanı, golf sahası bile var. Vizyon Misyon Rezidans; size doğru yükselen konut.
Kapitalizim, kitle iletişim araçları üzerinden sunduğu reklamlar, aklın her türlü denetiminden uzak, her türlü kaygısından muaf olan evreleri abartılı ve muazzam görünür bize. Bu evrelerde gerçek ve görünüş arasında ayrım simüle edilmiş, üretilen yapay gerçeklikle birey metanın kölesi olmuştur. Mükemmel işleyen bu sisteme göre her mevsim bahar, gökyüzü aydınlık, insanlar sevecen, insanlar yardımsever... Aynı şey ''güzel ve iyi'' için de söz konusudur. Gerçi zeki okur, yazımın bu giriş kısmını okuduğunda şu sonuca varabilir: Güzelin karşıtı çirkin ya da iyinin karşıtı kötü kalmamıştır. Kişiler felsefi düşüncelerden uzak, meta bolluğu içinde tek bir pencereden oluşan zaman ve mekanda yaşamaktadırlar.
Bunları mümkün kılan şey de adeta tüketim güzellemesi olan televizyonda izlediğimiz, radyolardan dinlediğimiz, ekonomik sisteme özgü parlak mı parlak, cilalı muazzam reklamcılık akımıdır. Bu sınırsız tüketim alanında bireyler, manipülasyon ve zihin kontrolü için uygun hedeflerdir. Örneğin; kentlerin estetik ve toplumsal yapısını önemsemeden birbiri ardına yükselerek yaşam alanlarımızı kuşatan ve çoğunlukla dikey mimariye sahip konutların tanıtımında reklamın nasıl bir rolde olduğunu anlatmak istiyorum. Kent topraklarının her bir karesini birer rant haline dönüştüren sermayedarlar ve emlak baronları daha fazla kar uğruna, güya yeşil alan, prestijli yaşam gibi unsurları önemseyerek kentleri, rezidanslarla eğlence ve alışveriş merkezleriyle çevrili seyirlik bir nesneye indirgemişlerdir. İsterseniz sansasyonel proje reklamları arasında küçük bir yolculuk yapalım. Tabii sloganların ait olduğu projeleri anmadan.
Bir reklamın başlangıç sahnesinde yan yana sıralanmış konutlar ve ''burada her şey elinizin altında'' sloganıyla perçinlenmiş bir görsellik. Yani kentin geri kalanında yaşanılacak ya da yapılacak bir şey olmadığı mesajını taşımaktadır. Bütün isteklerimizin anında karşılanacağı, site içindeki bir alışveriş merkezi, spor alanları, restoranlar, dinamik bir müzikle desteklenerek gösterilmektedir. İlgili reklam kesitlerinde görüleceği üzere tüketim kültürünü besleyen bir misyona sahiptir.
Yine bir lüks konut reklamında ise dokunduğu her şeyi değiştiren bir algı oluşturulmuş. Öyle ki metropol kentlerin varoş mahallerinde kentsel dönüşüm olarak hayata geçirilen binlerce m²'lik bir alanı kaplayan proje... Ekonomik açıdan sadece üst sınıftan insanların yaşayacağı bir form oluşturulmakta, reklamın arka planında müşfik bir ses eşliğinde ''iyi bir hayat, iyi bir fiat'' ifadesini duymaktayız. Burada dikkat çekici olan iyi bir hayat benzetmesiyle ve satış kaygısıyla oluşan bir paketleme mantığıdır.
İşte; tam da damardan, aklın denetiminden uzak bir başka reklam; sitenin kentin merkezinde olduğu vurgulansa da kuşbakışı görselde kentten ayrılmış fiziksel çevreye sahip olduğu görülmektedir. Proje ile ilgili reklam filminde çocuk sesi üzerinden simülasyon yaratılmakta, ses ile birlikte bulutlara kadar uzanan evler yer almaktadır. Her katta peyzaj düzenlemesi yapılmış, bahçeler lüks içinde, huzur, mutluluk, aile, dostluk gibi kavramlarla ilişkilendirilerek bu değerlerin ödenilen parayla satın alınacağı fikrini akla getirmektedir. ''Bak orada ne var, parlak bir şey var, altın gibi bir hayat var. Babama söyleyelim...'' Reklamda iyi bir hayat altında sembolize edilerek bulutlara kadar uzanan bir mekanda yaşamakla sınırlandırılması hayatın gerçekte ne olduğu sorusunun anlamını yitirmesine, cansızlaşmasına, sahte dünyanın zamanla gerçek olarak algılanmasına neden olmaktadır.
Tüketim kültürünün yayılmasında etkili bir araç olarak görülen reklamların topluma olan etkilerini ve çağdaş kent projelerinin toplumların kimliklerini değiştirmekte olduğunu genel bir değerlendirme ile açıklamaya çalıştım. Asıl mesele, toplum öyle bir tutuluyor, öyle bir kabuk bağlıyor ki hayatlarına giren kapitalist sistemi bertaraf edemiyor. Çünkü, estetik kaygı ve zaafları üzerine kurulu bir yanılsama oluşturularak tüketim kültürüne ait reklamlar tarafından güdüleniyoruz.