Şehrin birçok yerinde pankartlarla ve sosyal medya hesaplarında 'çare Sinan Özeçoğlu' adına hastaglar açıldı. Taraftar bu kampanyalarla artık Eskişehirspor'un nasıl ve kimler tarafından yönetilmesi gerektiği noktasında oldukça yol aldı. Artık kulübün bu duruma düşmesinin baş aktörlerini çok iyi biliyorlar. Çünkü ikisine de bu şansları birden fazla verdi, ama değişen hiç bir şey olmadığının da farkına vardılar.
Taraftar güvendiği ve vizyonu olan birisinin başkan olması istiyor. Daha önce arkasından türlü entrikalar çevirip, koltuğunda rahat bırakmadığı ve şehir tarafından sahipsiz bırakıldığı için istifa eden Sinan Özeçoğlu'nu istiyor. Taraftar burada yerden göğe kadar haklı. Şehir neden ona destek çıkmadı derseniz, bunun arka bahçesi için kitap yazılır.
Eskişehirspor'un en büyük sorunu bitip tükenmek bilmeyen koltuk sevdasıdır. Kulübün içini saran ve bir tümör gibi her tarafa sirayet eden bu virüslerden kurtulmadıkça, aydınlık günler gelmeyecektir.
Şimdi gelelim yazının başlığına;
Sinan Özeçoğlu hepimizden daha iyi bir Eskişehirspor'ludur. Ticari hayatı ve karakteri son derece düzgün bir insandır. Hiçbir zaman ben yokum demiyor. Sadece verilen sözlerin tutulmadığını söylüyor. Burada da Sinan Özeçoğlu son derece haklıdır.
Hiç kimse boşuna hayal kurmasın. Özeçoğlu'nun bu görevi kabul etmesi için, şehirde birlik ve beraberliğin olması şart. Garanti desteği görmeden asla adım atmayacağını en yakınları biliyor. O nedenle hiç kimse boşuna umut bağlamasın. Bu işi ne taraftar çözer, ne de Sinan Özeçoğlu çözer. Şehrin dinamikleri devreye girmedikçe boşa kürek çekeriz. Asıl gidilmesi gereken yerler, onun etrafında birleştirebilecek kişilere gitmektir. Bir abiye, bir büyüğe, belki de bir hocaya ihtiyacımız var.
Hazır hoca lafı geçmişken şimdiye kadar bu konuda hep susmayı tercih ettim. Yılmaz Büyükerşen hoca benim için farklı bir yerdedir. Hocamdır, rektörümdür, mesai arkadaşımdır, idolümdür. Sürekli 'Eskişehirspor şirketleşmelidir' derken hocamız da bu konuda haklıdır.
Fakat Türkiye şartlarında bu mevcut yasalarla hiç bir anlam ifade etmiyor. İstanbul takımları şirket usulü yönetiliyor. Galatasaray'ın 2,9 Milyar, Fenerbahçe'nin 3.2 Milyar, Beşiktaş'ın ise 2,4 milyar borçları var. Onların şirketleşmeden anladıkları, sadece KAP'a 'şu futbolcu için, şu kulüple görüşmelere başladık ve şu futbolcu ile şu kadar yıllık sözleşme imzaladıktan' ibarettir. Yani şirketsin usulsüz iş yapmayacaklar ya KAP'a bildirmezsen olmuyor.
Başka ülke kulüplerinden örnek verecek olursak Manchester United, Barcelona, Bayern Münih ve Borussia Dortmund gibi dünya devi kulüpleri, hem şirket, hem de dernek statüsünde iki aşamalı yönetiliyor. İflasdan dönen Manchester United ve Borussia Dortmund takımlarının hikayelerini ise herkesin okumasını öneririm. Sonuçta şunu anlıyoruz nasıl yönetildiğiniz değil, kimler tarafından yönetildiğiniz çok önemlidir.
Sevgili hocam; bu ülkede 12 Kasım 2012 tarihli Büyükşehir yasa tasarısı ile 30 büyükşehir belediyemiz var. Hepsi de aynı statü, aynı kanunlar ve aynı denetleme organları ile yönetiliyor. Eğer bunların arasında sizin bir farkınız varsa, bu belediyelerin yönetim şekli ile değil, yöneten kişilerin vasıfları ile ilgilidir. Gelin bu taraftarın birleştiği bu insana omuz verin. Nasıl Eskişehir halkı sizi bırakmak istemiyorsa, bu taraftar da Sinan Özeçoğlu'nu bırakmak istemiyor.
Sayın hocam; biliyoruz elbette para vermeyeceksiniz, sizden para da istemeyecektir. Ama kanunlar çerçevesinde yapabilecekleriniz vardır. Hiç yapamazsanız bile 'sizinleyim' demeniz bile bu şehrin siyasilerini, sivil toplum örgütlerini, odalarını ve işadamlarını harekete geçirecektir. Onu da bu şehre ve Eskişehirspor'a lütfen çok görmeyiniz.
İşte o nedenle 'Sinan Özeçoğlu yanlış adrestir, asıl gidilmesi ve harekete geçirilmesi gereken yerler başka yerlerdir' diyorum.
Biz bu satırları kaleme alırken, inşallah birileri de taraftarın bu çağrısına duyarsız kalmayıp, harekete geçmiş olması en büyük arzumuzdur.