Üniversiteyi Ankara'da okuyan 68'liler Sinan ile Şirin'in aşkını bilirler.
Çocuklarının adının Taylan olduğunu da…
İki yıl evli kalabilmişlerdi Sinan'ın ölümüne dek.
ODTÜ'lü arkadaşlardan öğrenmiştim; herkes 'Hoca' diye hitap ediyordu Sinan'a. 6 yabancı dil biliyor, henüz Türkiye'de yayınlanmamış birçok eserin çevirisini yapıyor ve Fikir Kulüplerinde arkadaşları ile paylaşıyordu.
Şirin daha sonraları Sinan ve arkadaşlarını tanımlarken aslında bir dönemin öyküsünü de özetliyordu; 'Toplumdaki eşitsizliğe, adaletsizliğe, yoksulluğa karşı arayışları aynı zamanda serüvenlerinin de başlangıcı olmuştu.'
Beraber gitmişlerdi Muş-Varto depreminde depremzedelere yardım için.
Ne güzel söylerlerdi o türküyü birlikte;
'O yar gelir yazı da yaban gül olur
Yüzün görsem tutulur dilim lal olur
Aşka düşen divane gezer del olur'
Taylan henüz bir yaşındaydı Sinan toprağa düştüğünde... Şirin, Haziran 1971'de defnedilen sevgili Sinan'ına şöyle seslenir:
'Sevdiğim, bitanem seni ellerimle gömdüm…'
Sinan'ın annesi Nazife hanım ise oğlu toprakta yatarken acının dağladığı yüreğini döküyordu sözcüklere;
'Bu oğlum Sinan. Bunlar da onun arkadaşları, kardeşleri. Onlar da oğullarım. Bu çocuklar, bu oğullar; bu ülkeyi, halkı, sizleri sevdiler. Başka bir istekleri yoktu. Her biri birer dehaydı. Her biri üstün zekalı güzel çocuklardı. Dileselerdi, düzenin adamları olsalardı, şimdi burada cansız yatmazlardı. Birer milyoner olurlardı. Ama onlar, halkı, sizleri sevdiler. Sizin sorunlarınızı omuzladılar.'

DAHA 19 YAŞINDAYDI VE HAYÂLLERİ VARDI…
Sinan'ın ölümünden 42 yıl sonra yine bir Haziran günü..
Karanlık bir kuytuda yakaladılar Ali İsmail'i..
Vurdular, vurdular acımadan..
19 yaşındaydı henüz
Başına sert darbeler aldı. Beyin kanaması geçirdi Ali İsmail.
38 gün komada kaldı,10 Temmuz 2013'te aramızdan ayrıldı.
Kısacık ömrüne sığdırmaya çalıştığı hayalleri vardı…
Yaşamlarını okuduğu, bildiği Sinanlar gibi…
İkisinin de 'yürekleri ve akılları' yaşlarından büyüktü…
Daha 17 yaşında arkadaşlarıyla birlikte 'Toplum İçin Gençlik' hareketini başlatmıştı.
Kitap toplayarak okullara kütüphane kuruyorlardı.
Huzurevinde yaşlı ziyaretleri yapıyor, engelliler için mavi kapak topluyorlardı.
En çok sevdiği giysilerinde barış logosu vardı…
Sopalarla, tekmelerle yok ettiler tüm hayallerini…

'BEDENİNİ ALDILAR AMA KOKUSUNU ALAMADILAR…'
Ali İsmail'in annesi Emel Korkmaz'ın yüreği acıyordu, kanıyordu sanki;
'O benim 19 yaşında küçücük Aliş'imdi.
Acı, hüzün ve kederden başka bir şey hissetmiyorum.
7 aydır kapıdan dışarı adım atmak istemiyorum. Çünkü Ali'nin bu evde olduğunu hissediyorum.
Odasına girince kokusu burnuma geliyor.
Onun bedenini aldılar ama kokusunu alamadılar.'

'HAYÂL ET VE BARIŞA BİR ŞANS DAHA VER…'
1968'lerde dinlemeye başlamıştık o şarkıları;
'Tüm insanların barış içinde yaşadığı bir dünyayı hayal et ve barışa bir şans ver' diyordu..
Hala dinlemeye devam ediyorum; bir çoğunuz gibi umutla...
'Barışa her zaman bir şans daha verin
Ali İsmailler, Sinanlar, Mehmetler, Songüller ölmesin…
Onların hayallerine çok ihtiyacımız var.'