Tevrat'a göre, Havva, tam bir famme fatale tipiydi. Havva anamıza, bu tür bir özellik atfetmek, ne kadar affedelir bir şey olur bilinmez. Ancak, 'famme fatale' teriminin tam karşılığını bulmak için, tarihin en başına gitmek gerektiği açık.
Önce 'femme fatale'lerden söz edelim. Fransız bir deyiş olan 'femme fatale' ölümcül, alabildiğine tehlikeli, kötü ruhlu, yapmayacakları şey olmayan kadınlar için kullanılır. Seksapelliğinin, cazibesinin farkında olan bu kadınlar bu özelliklerini erkeklere hükmetmek için kullanırlar. Çoğunlukla da bunu başarırlar. Erkekleri baştan çıkardıktan sonra istedikleri şeyleri erkeğe yaptırabilecek güce kavuşmuş olurlar.
Bu tehlikeli mevzuya çok fazla girmeden biz kendi alanımıza geri dönelim.
Sinemada famme fatale...
1940'lı yılların ikinci yarısından itibaren hızla yayılan, 2. Dünya Savaşı'ndan yeni çıkmış dünyanın karanlık ve bilinmeyen puslu yönünü, küçültüp bir insanın ruhunda temsil eden filmler (film noir-kara film) 1950'li yıllar boyunca hem Hollywood'un hem de Avrupa, özellikle de Fransız, sinemasını sarıp sarmalıyordu. İşte bu dönemde sinema, insanı kötülüğe yönelten, kendiskine ve çevresine acı çektirmesine neden olan bir unsur yaratmak zorundaydı. Çok düşünmeden hemen buldular.
Filmin ana karakteri olan erkek, güçlü, bıçkın, iktidar sahibi ya da kendi kurduğu dünyasında her şeyin üstesinden gelebilen bir tiptir. Sonra bir gün, bir kadına rastlar. Ya da kadın, dış taraftaki sekreteriyle kavga edip, paldır küldür dedektifimizin odasına girer. Orada bile kendi gücünün farkında, istediği her neyse onu eninde sonunda elde edeceğini belli eden bakışlarla başrole bakar. Dedektifimiz, karşısındaki kadının cazibesi karşısında dilini yutmuş olsa da, bakışlarındaki racon, duruşundaki afi ile kadından hiç de etkilenmediğini seyirciye yutturmaya çalışır boş yere.
Famme fatale, özellikle film noir'lerde dedektif ya da hukukun içinde, hukuku savunmak için uğraş veren erkeklere takar kancayı. Çünkü, bütün dünyası hukuku korumak, doğrudan yana olmak olan adamı alaşağı etmek, onun egosunu daha da güçlendirecektir.
Genelde kısa bir zaman öncesine kadar hiç kimse bu kadının farkında değildir.
Yersiz yurtsuzdur... Yalancı , ikiyüzlü, tehditkar, sadakatsiz, cinayet işleyen, aldatan, maskeli, baştan çıkartıcıdır. İstediğini ne pahasına olursa olsun, eninde sonunda alacaktır. Uzun çabalar sonunda zengin ama yaşlı bir iş adamıyla, emekli bir general ya da hakimle evlenmiş, saygın bir konum kazanmıştır. Ama bununla asla yetinmez. Şimdi bütün niyeti, kocasını öldürtecek ve böylece hem zengin, hem özgür kalabilmesini sağlayacak bir erkek bulmaktır. O erkek de, kimi zaman dedektif, kimi zaman avukat, kimi zaman sigortacı olarak çıkıverir karşısına.
Erkek kahramanımız aslında kadının farkındadır ama bu dayanılmaz cazibe karşısında zamanla tüm gücünü yitirecek ve sonunda kendi isteği ve iradesiyle kendi iktidarını kadına teslim edecektir.
Bu değişiklik erkek kahramanı kimi zaman bir hırsız, kimi zaman katil, kimi zaman bir canavar haline getirecektir. Kahramanımız bunu ancak, kadının (famme fatale) kendisini terk edip gittiğinde fark edecektir.
Artık çok geçtir...
Kadının yanına geri döner. Her şey apaçık ortadadır artık. Kadın, kara örümcek (kara dul) misali birlikte olduğu erkeği yok etmek zorundadır. Yeniden o dayanılmaz cazibesine bürünür. İhtirasla adama sarılır...
O sırada bir silah patlar...
Famme fatale, açılan gözlerini kameraya doğru çevirir, sonra başı erkeğin omuzuna oradan göğsüne, oradan da ayaklarının dibine düşer.
Kahramanız mı?
Artık kaybedecek hiç bir şeyi kalmamıştır...
Önce kendi benliğini sonra da sevdiği kadını kaybetmiştir...