Bir Ege kasabasında, bir 'Kofti Efe' varmış... 'Kofti Efe' bir akşam ter, kan içinde meyhaneye gelmiş: 'Len oğlum ver bi tek!' Meyhaneci koşup gelmiş: 'Hayrola efem, ne oldu?' 'Köşe başında dört herif çıktı karşıma, iki patlattım dördü de kaçtı...' Meyhaneci çırağa bağırmış: 'Efeme bi tek daha ver, leblebiyi unutma!' Meyhaneci hınzır, üstüne gidiyor: 'Eeee efem, sonra ne oldu?' 'Bu sefer sekiz kişi olup geldiler...' 'Eeee!' 'Sekizini de iki yumrukta kaçırdım!' Meyhaneci bağırmış: 'Len oğlum efeme bi tek daha ver, leblebiyi unutma!' Efe tekleri üst üste yuvarladıktan sonra kükremiş: 'Sekiz on altı oldu, on altı otuz iki!' Efe sallıyor, meyhaneci tekleri peş peşe ısmarlıyor. Efe, otuz ikiyi tamamladıktan sonra elinin tersiyle ağzını silip, bıyıklarını sıvazlayınca meyhaneci çırağa kızmış: 'Ulen, efemin kadehi boş kalır mı?' Efe diklenmiş: 'Yetti gayri, bütün gasabayı bana mı kırdıracan?' İşte eskiler 'Kofti Efe' diye bu gibilere derlermiş! Bugün de 'Kofti Efeler' hiç yok mu? Bu efeler artık yalnız sokakta değil, artık siyasette de varlar. Hiçbir potansiyelleri olmadığı halde 'Benim bu kadar şahsi oyum var' diye kendilerini aday olabilmek için Genel Merkezlere pazarlarlar. Kongreler öncesinde 5 delegesi olan bir kofti efe '30 delegem var', 10 delegesi olan bir başka kofti efe de '50 delegem var' diyerek koltuk, makam pazarlığı yapabilir… Yarın bu Kofti Efelerden birisi meyhaneye gitse; içtiği her tek sonrasında 30 delegesi önce 60'a, sonra 120'ye çıkar. En sonunda tüm delegeler onun olur. Ancak koftilikleri her zaman olduğu gibi kongre sonrasında 'Züğürt Ağaya' dönüşür. 'Bu oyu ikinizden biri verdiyse, benim oyum nerede' diyerek, kendilerinin arkadan hançerlendikleri mazeretine sığınırlar. Bir sonraki Kongrede aynı masallara devam ederler. Çünkü kongreleri kaybetme korkusu yaşayan adaylar, 'Ya tutarsa' diye bunlara inanmaya devam eder…
------------------------------------------------------
BAŞKA İLÇEDEN SEÇİLENLERİN
DELEGELİKLERİ DÜŞECEK

CHP Tüzüğü madde 7/2 üyelikte yer koşulu... 'Üyeler kayıtlı olduğu ilçe dışında başka bir ilçe örgütü organlarında görev alamaz ve başka bir ilçeden il kongre delegesi seçilemez.' 2018'de tüzükte böyle bir değişiklik yapıldı. CHP İl Kongresi 23 Şubat Pazar günü Maviada'da yapılacak. İl Kongresi'nde Odunpazarı'ndan '291', Tepebaşı'ndan '239 İl delegesi' oy kullanacak. 600 İl delegesinin 530'u 'Odunpazarı ve Tepebaşı'ndan gelecek. 12 kırsal ilçeden de 70 il delegesi kongrede oy kullanacak. Ancak ilçe kongrelerinde Tepebaşı'nda oturan bazı isimler Odunpazarı'na, Odunpazarı'nda oturan bazı isimlerde Tepebaşı'ndan il delegesi yapılmış. Kent merkezinde oturup da kırsal ilçelerde delege olanlar da var.
Bu isimlere itiraz edilmesi halinde 2018'de değiştirilen tüzük maddesine göre delegelikleri düşecek. Ve il kongresinde oy kullanamayacaklar. Beş adayın yarıştığı kongrede tüzüğe aykırı şekilde il delegesi seçilenlerin sayısı azımsanamayacak durumda.
-------------------------------------------------------

BÜYÜKERŞEN'İN ADAYI ADAR

10 Şubat'ta Büyükşehir Belediye Meclisi toplantısı sonrasında Yılmaz Büyükerşen, Ahmet Ataç ve Kazım Kurt toplantı yaptılar. Büyükerşen İl Kongresi'nde Abdülkadir Adar'ın tek aday olması gerektiğini söylemiş. Ahmet Ataç, 'Adar'ın aday olmasına karşı çıkmam. O aday olsun' demiş. Kazım Kurt, Adar'ın il başkan adaylığına kesinlikle karşı olduğunu söylemiş. Kurt; 'Hocam Recep Taşel tek başkan adayı olsun' demiş. Başkanlar toplantıda tek aday konusunda uzlaşamamışlar. Büyükerşen 12 kırsal ilçenin başkanının yaptığı ziyarette de İl Başkan adayının Abdülkadir Adar olmasını istediğini söylemiş. Kongrede çekilmemeleri halinde beş aday yarışacak. Seçim Büyükerşen ve Ataç'ın desteklediği Abdülkadir Adar ile Kazım Kurt'un desteklediği Recep Taşel arasında geçer. Ali Ünal ve Metin Tomsuk'un alacakları her oy Adar'a yarar...
-------------------------------------------------------
NOSTALJİ
ESİAD'A KONUK OLDULAR

27 yıl önce. Yıl 1993. TBMM Başkanı ve Eskişehir Milletvekili Hüsamettin Cindoruk ile Devlet Bakanı Cavit Çağlar Eskişehir Sanayici ve İşadamları Derneği'nin (ESİAD) konuğu oluyor. Tarihi fotoğrafta Cindoruk ve Çağlar dönemin ESİAD Başkanı Orhan Kesikoğlu ile birlikteler. Kesikoğlu Başkanlığındaki ESİAD o yıllardaki imza attığı işlerle Kentimizin önemli sorunlarının çözümünde etkin oluyordu. Şehrin tüm milletvekillerinin Eskişehir paydaşında bir araya getiriyordu. O yıllardaki siyasetçilerde demokratik kitle örgütlerinin sesine daha fazla kulak veriyordu…
--------------------------------------------------------
CUMARTESİ HİKAYESİ
KARISINI GÜVERTEDE BIRAKTI

Bir öğretmen dersinde şu hikayeyi anlatır: 'Seyir halinde bir gemi... Yolcular, güverteye çıkmış eğleniyorlardı... Ancak, işler her zaman yolunda gitmez!.. Gemi, aniden bir kazaya uğradı ve denizin derinliklerine doğru batmaya başladı... Güvertedeki yolcuların arasında evli bir çift bulunuyordu ve korku içinde can havliyle kurtarma filikasına doğru koştular. Ancak filikada sadece bir kişilik yer kalmıştı. Adam, o an karısını ardında bırakarak filikanın içine atladı. Kadın güvertede yapayalnız kalmıştı... Gemi neredeyse batmak üzereydi. Deniz, kadını kendine çekiyordu. Kadın, bir yandan dalgalarla boğuşurken diğer yandan eşine sesini duyurmak istiyordu. Söylemek istedikleri vardı. Bağırmaya çabalıyordu...' Öğretmen bu noktada sustu, hikayeye devam etmedi ve sınıfa şu suali sordu:
'Sizce, kadın ne söylemiş olabilir?' Herkes bir şey söyledi. Kadının söylemiş olabileceği cümleyle ilgili tahminler çoğunlukla şöyleydi:
'Senden nefret ediyorum. Ne kadar da körmüşüm ki, seni tanımamışım...' Aldığı cevaplar öğretmeni memnun etmedi. Öğretmenin dikkatini bu süreç zarfında sessiz, sakin ve yorumsuz kalan bir erkek öğrenci çekti... Ona doğru yürüdü, aklına gelen bir şey varsa söylemesini, cevabını öğrenmek istediğini söyledi. Çocuk bir süre sessizlik içinde kaldı ve sonra dedi ki: 'Öğretmenim, benim düşünceme göre kadın, kocasına 'çocuğumuza iyi bak, onu koru kolla...' diye bağırmıştır.' Öğretmen, hayret içerisinde kalmıştı, öğrencisine sordu: 'Sen, bu hikayeyi daha önceden duymuş muydun, biliyor muydun?' Çocuk, kafasını salladı ve 'hayır, duymadım. Annem, hasta olup bizi bu terk etmeden önce babama aynı bu sözcükleri söylemişti.' Öğretmen hüzün dolu bir sesle dedi ki: 'Evet, cevabın doğru...' Sonra anlatmaya devam etti: 'Gemi, giderek suların altına batıyor, denizin derinliklerine doğru çekiliyordu. Adama gelince... Evine sağ salim ulaşır ve tek başına kızını büyütür, yetiştirip eğitir. Aradan seneler geçer. Ve bir gün adam, karısına ulaşır. Bir gün kızı, babasının ardından kalan evrakları düzenlerken hatıra defterini bulur. Ve anlar ki... Bu yolculuğa çıkmadan önce annesi amansız bir hastalığa yakalanmıştı... Fazla zamanı kalmamıştı... Ve aslında o hassas anda, babası kızını büyütebilmek için hayatta kalma ümidi yakalamıştı...
Babasının yazdıklarını okumayı sürdürür: 'Aslında o kadar can atıyordum ki okyanusun derinliğinde seninle birlikte olmak için... Buna rağmen kızımızın uğruna, senin tek başına dalgalar arasında kaybolmana razı oldum'...' Hikaye, böylece son bulur... Sınıf, derin bir sessizlik içindedir... Öğretmen, talebelerinin bu hikayenin içerdiği ahlakî dersi almış olduklarını anlar. Ders, bu dünyadaki 'hayır ve şer' ile, 'iyilik ve kötülük' ile alakalıdır. Her işin, her hadisenin, her durumun ötesinde; her bağırışın, her sözün ardında bazen öyle karmaşık durumlar mevcuttur ki onların idrak edilmesi çok zordur. Bu nedenledir ki asla yüzeysel düşünmeyelim ve anlamadan, idrak etmeden kimseyi yargılamaya kalkmayalım. Hesap ödeme konusunda hevesli olanlar, 'cepleri parayla dolu olduğu için değil, dostluk ve arkadaşlığa paradan daha çok değer verdikleri için', çalışma hayatında 'her işi yapmak için istekli olanlar, ahmak oldukları için değil', sorumluluklarını iyi bildikleri için, Her tartışmadan sonra ağızlarını özür dilemek için açanlar, 'suçlu oldukları için değil, sizi gerçek dostu olarak gördükleri için', Size mesaj gönderenler, 'yapacak başka işleri olmadığından değil, sizin sevginizi kendi canlarında ve kalblerinde taşıdıkları için' yaparlar. Gün gelecek hepimiz birbirimizden ayrılacağız. Sohbetlerimizi yürekten özleyeceğiz. Rüyalarımızı hatırlayacağız. Günler, aylar, seneler birbiri ardına öyle büyük bir hızla geçer ki...
Ve artık geridekilerle hiçbir bağlantı kalmaz... Ve bir gün çocuklarımız bizim resimlerimizi görüp soracaklar: 'Kim bunlar?' Biz gözlerimizde saklı gözyaşlarımızla, acı bir tebessümle onları kalbimizin en derinlerinde hissederek diyeceğiz ki: 'Onlar, hayatımın en güzel günlerini birlikte geçirmiş olduğum insanlardır...'
-------------------------------------------------------
FIKRA
BENDE ONU MERAK EDİYORUM

Adamın biri büyükçe bir kümese dalmış. Tavukları ve yumurtaları çalarken suçüstü yakalanmış. Mahkemede 'avukat isterim' diye tutturunca hakim şaşkın bir halde, 'Kümesten tavukları çalarken suçüstü yakalanmışsın, kümes de senin olmadığına göre avukat sana ne yapacak?' diye sormuş. Hırsız gayet sakin bir tavırla 'Valla hakim bey ben de onu merak ediyorum!' diye cevap vermiş.'