Geçen gün bir televizyon programına katılan Mahfi Eğilmeze yaşadığımız ekonomik kriz ve TL'nin değer kaybına ilişkin izleyiciler arasından bir soru soruldu. Soru 'Amerika'ya Venezuela kafa tuttu petrolü vardı. İran kafa tuttu doğalgazı vardı. Onlar petrole ve doğalgaza güvenirse biz neyimize güvendik?' şeklinde idi. Hoca olayı çok güzel özetledi ve sonrasında da konuyu köşesine taşıdı; '2001 krizi sonrası Türkiye, IMF desteği ve stand by düzenlemesinin getirdiği koşullara uyarak bazı alanlarda yapısal reform yaptı. Bunlar; bankacılık sisteminin baştan aşağıya yeniden yapılandırılması, bankacılık denetim ve gözetiminin Hazine'den alınıp bağımsız bir kurum olarak kurulan BDDK'ye verilmesi, KİT'lerin görev zararlarının bir program çerçevesinde tasfiye edilmesi, bütçe açıklarının düşürülmesi ve böylece kamu kesimi borç yükünün azaltılması gibi adımlardı. Bu düzenlemeler enflasyonun kademeli olarak düşmesine ve dolayısıyla faizlerin de gerilemesine yol açtı. Zaman ilerledikçe paradan altı sıfır atılması ve AB ile tam üyelik müzakerelerine başlanmasıyla TL'ye güven artmaya ve dolarizasyon çözülmeye başladı. Türkiye'ye dönem boyunca yüksek miktarlı doğrudan yabancı sermaye yatırımları geldi. Yaşanan döviz bolluğu TL'ye istikrar kazandırdı, faizleri daha da düşürdü, büyümeyi de yüksek bir ortalamaya taşıdı. Bu olumlu gidişin temel çıpası bütçe açıklarının denetimli olarak yüzde 3'ün altında tutulması ve faiz dışı fazla verilerek kamu borçlarının artmasının engellenmesiydi.
Türkiye, bu uygulamaları, IMF ile ortak programı bitirdiği 2008 yılı Mayıs ayına kadar yüksek bir disiplinle sürdürdü. Program sonrasında yapması gereken ek reformları yapmamasına ve çeşitli disiplin kayıplarına karşın 2013 yılına kadar çok büyük sapmalara yol açmadan aynı yolda devam etti. Özellikle 2013 yılı ilkbaharında ABD Merkez Bankası Fed'in parasal gevşemeyi sonlandıracağına ilişkin açıklamasından sonra birçok alanda ivme kaybı yaşamaya başlayan Türkiye ekonomisini ayakta tutan dayanak, tek seferlik gelirlerle destekleniyor olsa da, bütçe açıklarının düşüklüğü ve dolayısıyla IMF programıyla sağlanan ve devam ettirilen kamu mali disipliniydi.'
Ancak bu devam ettirilmedi. O dönemde değer kazanan TL den dolayı sanayicilerimizin neredeyse hepsi ağır imalat sanayini bırakıp inşaat sektörüne ve hemen hemen her türlü ihtiyacı ithal etmeye başladı. Bununla beraberde bugünlere gelinen ciddi bir çöküş başladı. Yaşanan bu kriz ortamında hoca şöyle devam etmiş; 'Yılın ilk üç ayı Merkez Bankası karının öne çekilip tahsil edilmesiyle atlatılmış görünüyor.
Bundan sonrası ne olacak? Asıl soru bu. Bütçe giderlerinde kısıntı yapılabilir mi? Türkiye'nin geçmiş uygulamalarına bakıldığında böyle bir uygulamanın pek olmadığı görülüyor. O halde geriye tek seçenek kalıyor: Vergilere yüklenmek. Bütçenin bu görünümüne bakınca seçim meselesi bittikten sonra yüklü bir vergi paketinin bizi beklediğini söylemek kehanet olmasa gerek.'
Evet birileri petrolüne birileri doğalgazına güvenirken elimiz boş iken gereksiz güvene girersek olacağı bu olur. Yeni vergi paketleri ve yeni yükler gelir. Ülkemizde her gün daha da zora girer!..