Ne acayip insanlarmış şu İkinci Yeni şairleri.
Bir onlar bir de Edebiyat-ı Cedideciler.
Edebiyat-ı Cedidenin başı dumanlı gençleri…
Tevfik Fikret
Tevfik Fikret'in arkadaşları Cenap Şehabettin, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit, Süleyman Nazif
Tevfik Fikret'in davetiyle aralarına sonradan katılan Halit Ziya
Toplumdan uzak, hayal dünyasında yaşayan şairler…
II. Abdülhamit'in istibdat (baskıcı) yönetiminden kaçıp Hüseyin Cahit'in Manisa'daki çiftlik evinde yaşamayı hayal edecek kadar acayip insanlar.
Tabi Manisa'dan önce Yeni Zelanda'ya kaçmayı planlamışlar.
Nereden çıktıysa.
Ahmet Mithat, 'Dekadanlar' demiş bunlara.
Geriye gidenler...
Edebiyatı, dili geriye götürenler…
'Manisa'ya gidenler' dese daha iyi olacakmış…
Aslında bir yere gitmelerine falan da gerek yoktu.
Çünkü öyle eserler vermişlerdi ki…
Arapçadan, Farsçadan, Fransızcadan bulup çıkardıkları; o dillerde bile kullanılmayan kelimelerle dili Arapsaçına çevirdikleri için yazdıklarından kimse bir şey anlamıyordu zaten.
Ele aldıkları konular da toplumdan, toplumun sorunlarından uzaktı.
Divan şairlerininki gibi saray edebiyatı değilse de salon edebiyatıydı yaptıkları edebiyat.
Eleştiri yazılarında bile kendileriyle meşguldüler.

***

Edebiyat-ı Cedidecilerden elli yıl sonra…
Garipçilere
Orhan Veli'ye, Orhan Veli'nin arkadaşları Melih Cevdet ile Oktay Rıfat'a tepki olarak ortaya çıkan İkinci Yeniciler de toplumdan uzak bir dünyada yaşadı.
Cemal Süreya, Edip Cansever, Sezai Karakoç, Ece Ayhan, Turgut Uyar, İlhan Berk, Ülkü Tamer
Sadece Garipçilere değil 1940 kuşağı Toplumcu Gerçekçilere de karşıydılar.
Soyut, anlaşılmaz; imgelerle, söz sanatlarıyla dolu…
Birinci Dünya Savaşından, Kurtuluş Savaşından çıkmış; İkinci Dünya Savaşının yıkıcı sonuçlarından etkilenmiş, sorunlarla boğuşan toplumdan uzak şiirler yazdılar.
Cümle yapısını bozarak, kelimelerin yerlerini değiştirerek elde ettikleri anlaşılmazlığı şairanelik zannettiler. Mesela Ece Ayhan,
'Ah karpuzun içindeki kesmece delikanlım İstanbul' diye yazdı.
Ne demek şimdi bu?
'Ah İstanbul kesmece karpuzun içindeki delikanlım' demek istemişse eğer…
Orhan Veli'nin s.ktir ettiği, onlarınsa sıkı sıkıya sarıldığı şairanelik bu mu?
'Kesmece karpuzun içindeki delikanlı' mı?

***

Kelimelerle de oynadılar.
Edebiyat-ı Cedideciler; Arapçadan, Farsçadan, Fransızcadan bilinmedik kelimeler aldılar.
Bunlarsa Türkçedeki bilinen kelimeleri bilinmez hale getirdiler.
'Üvercinka' demişti Cemal Süreya.
Ne demek üvercinka?
Kızıl saçlı, Ortaokul aşkı, sonradan eşi olan Seniha hamileyken aşık olduğu, tutkulu bir aşk yaşadığı genç kıza taktığı ad 'üvercinka'.
Ama böyle bir kelime yok.
Güvercinin 'g'sini düşürüp 'üvercin' yapmış.
'Kadın'ın 'ka'sını almış ki kadınlara 'Ka' denirmiş eskiden Anadolu'da.
Böylece 'güvercin kadın' anlamına gelebilecek 'üvercinka'yı türetmiş.
Ne diyelim!

***

Neyse daha fazla kurcalamayalım; seveni de çok İkinci Yenicilerin.
Çünkü içli, duygulu şair hepsi...
Cemal Süreya, Ece Ayhan, Sezai Karakoç yatılı okulda okumuş tıpkı benim gibi.
Belki ondan böylesine içliler, duygusallar.
Mahvetti bizi yatılı okul…
Ama…
Ama ya yatılı okul mahvedecekti ya da fakirlik.
En iyisi, 'Üvercinka'nın ilk dizeleriyle bitirelim yazıyı, daha fazla içlenmeden.
'Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu
kesmemeye'