İki tür fıkra vardır.
Biliyorsunuz; biri, kısa mizah hikayeleri olan fıkra.
Güldüren, güldürürken de düşündüren…
Ders veren…
Kıssadan hisse çıkarılan fıkra.
Bildiğimiz Nasrettin Hoca, Karadenizli, Bektaşi, Bekri Mustafa, Tuzsuz Deli Bekir fıkraları.
Diğeri de bizim fıkra.
Günümüzde köşe yazısı olarak bilinen fıkra.
İlk örneklerini Tercüman-ı Ahval gazetesinde Şinasi yazmış.
Bu da bize, fıkranın Türk edebiyatına Tanzimat Edebiyatı Dönemi'nde Batı edebiyatından geldiğini gösteriyor.
Ama Cumhuriyet Dönemi'ne kadar yazılanların fıkra mı, deneme mi, makale mi olduğu belli değildir.
Daha çok siyasi konularda ve edebi toplulukların sanat anlayışı üzerine yazılan bu yazılar her türün özelliğini taşır.
Fıkra, deneme, makale…

***

Eskiler, bu türlerden deneme için 'tecrübe-i kalemiye' demişler.
Yani kalem tecrübesi…
Yazıla yazıla kazanılan kalem tecrübesi, yazı ustalığı…
Oysa asıl kalem tecrübesi, yazı ustalığı fıkra için söylenmelidir.
İyi bir fıkra yazarı olabilmek için hiç durmadan, bıkıp usanmadan…
Yüzlerce, binlerce yazı yazmalısın.
Üstelik de kendini tekrarlamamak için her yazında farklı bir hüner, ustalık göstermelisin.
Tutkuyla…
Sabırla…
Hiç durmadan yazmalısın.

***

Bir dönemin ünlü fıkracısı Vala Nurettin'in…
Nam-ı diğer Va-Nû'nün de en büyük övüncü buymuş.
'Ne övünç ama!' diyeceksiniz belki!
Ama öyle işte, sizin değer yargılarınızla bizimkiler pek örtüşmez; aptalca tutkulardır bizimkiler!...
Kimin daha iyi fıkracı olduğu tartışılan ortamlarda yazı yazmaktan nasır tutmuş orta parmağını gösterirmiş Vala Nurettin.
Dönemin ünlü çevirmeni ve makale yazarı Haydar Rıfat'la tanıştığında da ona ilk söylediği bu olmuş:
'Sağ elinin orta parmağı nasırlı mı? Uzat bakayım sağ elini.'
İncelemiş Haydar Rıfat'ın sağ elinin orta parmağını. Beğenmemiş. Kendi nasırlı parmağını göstermiş.
'Yazı yazmaktan nasır tuttu parmağım!' demiş.
Günümüzde kalem yerine bilgisayar klavyesi kullanıldığına göre, şimdi benim diyen köşe yazarının parmaklarının uçları nasır tutmuş olmalı yazı yazmaktan.
Sadece bu yetmez tabi.
Yaz yaz…
Yazdığın yazı bir halta benzemiyorsa…
Siyasi gücü kollamaktan…
Kendine siyasi rant elde etme çabasından öteye gitmiyorsa yazdığın yazı…
Yaptığın, 'piyasa yapmak' tır sadece...

***

İyi bir fıkra yazarı, çok yazmanın yanında iyi de yazmalı yazıyı.
Bir tür yaşam filozofu olmalı Vala Nurettin gibi.
İnci Küpeli Kız'da,
'Efendinin fırçası yüreğinin derinliklerine dokunabildi mi?' diyordu.
İyi bir köşe yazarının kaleminin ucu insanların yüreğinin derinliklerine dokunabilmeli.

***

Eee, sonra?
Sonrası hiç!
Hiç işte!
Bugün ne Haydar Rıfat'ı bilen var ne Vala Nurettin'i.
Ama yine de bir tür hayatta kalma meselesidir bu.
Ne olursa olsun hayatta kal!
Ne olursa olsun yazmaya devam et!
Hayatta kalınca ne olacak?
Hiçbir şey.
Sonuçta o son gün gelip dayanacak.