Öyle bir şey oldu ki!
Alemet-i kıyamet…
Yani kıyamet alameti, kıyamet belirtisi dedirtecek bir şey!
Hatta!
Hatta bunu bir imam efendiye…
Nefesi kuvvetli bir cinci hocaya…
Son yıllarda mantar gibi biten, sayıları binleri bulan merdiven altı tarikat, cemaat mensubu, inanmış insana söyleyecek olsak…
'Alamet-i kübra!'
Yani en büyük kıyamet alameti derdi bize.

***

Biraz mübalağa yapıyor olabiliriz!
Ama…
Ama mübalağa yapıyor da olsak…
Bu gerçek!
Daha açık söyleyecek olursak…
Yani…
Yani dememiz şu ki:
'Az kaldı! Yakında kıyamet kopacak!'

***

Kıyamet falan kopmaz tabi de…
Ne bileyim…
Belki de bir açıklaması vardır bunun felsefede…
Yahut da edebiyatta...
Ama…
Ama işte biz bir öngörüde bulunup yazacak olsaydık önceden böyle bir şeyi…
'Fıkra mı bu!' derdi karşımızdaki.
Yahut da,
'Sen de amma attın be birader!' derdi.
Ama attığımız falan yok.
Avcı değiliz biz sonuçta.
Hani avcı demiş ya,
'Avda bugün çalının arkasında bir ayı gördüm. Tüfeğimi doğrultup bastım tetiğe. Bastım ama tüfek ateş almadı. Ben de bıçağımı kınından çekip koştum ayının üzerine!...'
O sırada, öfkeli bir vatandaş;
'Buralarda ayı falan olmaz!' diye homurdanmış.
Avcı da,
'Doğru,' demiş, 'ayı değildi, kurttu. Ben de kurt diyecektim zaten!'
'Kurt da olmaz buralarda!' demiş öfkeli vatandaş.
'Doğru ya tilkiydi! Dilim sürçtü kurt demiş bulundum. Doğru söylüyorsun tilkiydi!'
'Tilki de olmaz buralarda!'
Sonunda avcı, daha fazla devam edemeyeceğini anlayıp,
'E o zaman niye kımıldadı o çalı?' demiş.
Avcının, çalının hafifçe kımıldamasından anlatacağı o güzelim av hikayesi de heba olup gitmiş böylece.

***

Ama biz avcı değiliz.
Köşe yazarıyız.
Köşe yazarlığı da en sıradan, en olmadık olaylardan, en küçük fikir pırıltısından güzel bir yazı yazabilmektir.
Yani…
Yani hüner gösterip kalemi kağıt üzerinde dans ettirmektir.
Tabi zaman değişti.
Ne kağıt kaldı ne kalem.
O zaman şöyle diyelim, köşe yazarlığı bıkıp usanmadan, yılmadan klavyenin tuşlarını tıkırdatmaktır.
Örselemektir.
Zira bu, yaşamın ayak sesleridir.
Alıp verdiğimiz nefestir.
Onun için, yazdıklarımız avcının yalanla yoğrulmuş av hikayesi değil, yaşamın gerçekleridir.

***

Şimdi, neydi gördüğün diye soracak olursanız…
'Bir sinek bir kartalı salladı vurdu yere
Yalan değil gerçektir, ben de gördüm tozunu.'
İster inanın ister inanmayın, aynen böyle oldu.