'Kapı zili sesinin bu kadar önemli olduğunu bilmiyordum.
Nur içinde yatsın, sevgili ustam, ilk Yazı İşleri Müdürüm Ahmet Nadir, emekli olup İstanbul'a yerleştikten sonra dostlarını yitirmenin ve bir apartman katında yalnız kalmanın acısıyla, mektubunda yazmıştı bana:
Gönlüm kapı zilinin sesini özler
Ben de kendi kapımın zilini kendim çalarım
Komşular kimi kimsesi yok demesinler…'
***
Bekir Coşkun'un 'Kapı Zili' adlı yazısı…
On dört yıl önce, 2005 yılında yazmış.
29 Haziran'da, köşesinde yeniden yayımladı.
On dört yıl geçmiş üzerinden.
Ama yazı bugün yazılmış gibi…
***
Çetin Altan da yapardı bunu ara sıra.
On, on beş yıl önce yazdığı bir yazıyı yayımlardı yeniden.
Yazılarının geleceğe kalıp kalmayacağını…
Yüz yıl sonra da okunup okunmayacağını sınardı böylece.
Belki de hayattayken öğrenmek isterdi, öldükten sonra da yazılarının okunup okunmayacağını.
Geçim sıkıntısı bir yere kadar tabi…
Kaleminin gücüyle geçinmek yani…
Her yazar yazılarıyla ölümsüzlüğü arar içten içe.
Fakat işte, bunu başarmak öyle zordur ki…
Çok az kişi başarabilir bunu...
***
Kapı zili…
Kapının zilini çalacak birileri olduğu sürece yalnızlığa yer yok senin yanında!
Ya bir gün kapının zilini çalacak birileri kalmazsa çevrende?
Ki…
Kaçınılmaz bir şey bu.
Yaşın ilerledikçe, çevrendeki insanlar birer birer yok olur, sıra sana gelinceye kadar.
Kuşak değişir. Yeni kuşak da…
Varsa çoluk çocuk, torun, yeğen…
Genç kuşak.
Ya anlar seni ya anlamaz.
Ne anlayacak senin ölmek üzere olduğunu, sona geldiğini, dünyaya bir daha geri gelmeyeceğini falan?
Ne anlayacak önünde sere serpe uzanan, sonsuz, sınırsız gibi gözüken bir hayat olan genç insanlar seni?
***
Diyelim ki anladılar.
Yani kapının zili çalmaya devam ediyor.
Bekir Coşkun'un yazısında anlatmak istediği gibi, kapının zilinin çalması yalnız olmadığını mı gösterir?
Hiç sanmıyorum!
Çünkü insan içinde taşır yalnızlığı.
Kimi zaman, büyük kalabalıklar içinde dahi yalnızsındır.
İstediğin kadar çalsın kapının zili!
Ve kendine yöneldikçe sen, yalnızlığın büyür.
Kalabalıklardan kaçtıkça senin elinden tutan…
Yanından hiç ayrılmayan biri vardır.
Kalabalıklardan kaçmanın nedeni, yani seni ayartan biraz da odur.
İşte o, içinde taşıdığın yalnızlıktır.
***
Gençken kitaplara bulurdum yalnızlığımın suçunu.
Okudukça yalnızlaştığımı düşünürdüm.
En çok Kafka'dan…
Dostoyevski'den kuşkulanırdım.
Bunları okumamaya yemin ederdim kendi kendime.
Ama…
Ama yıllar içinde anladım ki hiçbirinin suçu yok bunda.
Anladım ki insan dünyaya gelirken beraberinde getiriyor yalnızlığını.
Onun için, kapı zili istediği kadar çalsın ya da çalmasın.
Bir şey değişmez!