Zor iştir yaşamak!
Sonuna kadar yaşamayı başarmak…
Şans mı demeli?
Zenginlik mi?
Ama ne zenginler var ki…
Bir eli yağda bir eli balda…
Yediği önünde yemediği arkasında…
Sağlık hizmeti, doktor elinin altında…
Fakat işte…
Bir anda olup biter her şey.
Film kopar!
Dünya dönmeyi bırakır bir anda; ağır, yaşlı gövdesiyle çakılıp kalır yerine.
Ve zaman durur.
Genç yaşta…
Beklenmedik bir anda, hayatı son bulur.
Hiçbir şey kar etmez.
***
Kimileri de vardır ki…
Yokluk…
Sefalet…
Kimsesizlik içinde.
Doktor, hastane yüzü görmeden…
Yarı aç, yarı tok…
Ama işte, yılları tespih çeker gibi çeker…
Yetmiş, seksen, doksan…
Peş peşe devirir on yılları.
Kaderci olmak doğru değil belki ama…
Şans mı?
Kader mi?
Tesadüf mü?
Genetik özellikler mi?
Ama iki kardeşten biri yaşamaya devam eder.
Diğeri…
Genç yaşında dünyasını değişir.
Ya ölümcül bir hastalık…
Ya bir kaza sonucu.
Yahut da son yılların en acımasız…
En hızlı…
En sinsi…
En güvenilmez…
En korkunç rahatsızlığı kalp krizi nedeniyle…
Çok duymuşuzdur,
'Hiçbir şeyi yoktu, bir anda gitti!' diyeni.
Nazım Hikmet'in ölümü de kalp krizinden olmuştu.
Durmuştu bir anda, o çok güvendiği,
'Teper ha babam teper, paralanmaz' dediği yüreği.
'Yürek değil be, çarıkmış bu, manda gönünden,
teper ha babam teper
paralanmaz
teper taşlı yolları.'
***
Televizyonlarda program yapıyor sağlıkçılar,
'Uzun yaşamanın sırları,' diye.
Diyetisyenler, 'sağlıklı beslenme' önerilerinde bulunuyorlar.
Son zamanlarda gördüğüm beklenmedik ölümleri düşününce…
Hepsi fasa fiso!
'Sen yaşamana bak!' demek geliyor içimden.
Bugün yarın gelip kapına dayanır ölüm.
Baki de,
'Zayi geçürme fursatı kim bağ-ı alemün
Gül devri gibi devleti na-paydardur' demişti.
Yani, 'eline yaşama, bu dünyaya gelme fırsatı geçmişken, bu fırsatı boşa geçirme; bu dünya, gül mevsimi gibi kısadır,' demişti.
Fakat işte…
Nasıl olup da boşa geçirmeyeceksin gül mevsimi kadar kısa olan bu hayatı, nasıl uzak duracaksın tasadan, kaygıdan, kederden?