Eskişehir Şeker Fabrikası'nın 2019-2020 yılı Pancar Alım ve Şeker Üretim İşleme döneminin açılışı dün düzenlenen törenle yapıldı. Eskişehir protokolünün katıldığı törenlerde yapılan konuşmalarda ana tema şeker fabrikalarını özelleştirilmesi oldu. Konu tekrar gündeme gelince Şeker Fabrikalarının özelleşme süreci tekrar gelip aklımıza takıldı! Neler olmuştu;
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı kuruluşu 1933'lü yıllara kadar uzanan Türkşeker'in 14 fabrikasının özelleştirilmesi için ihale sürecinin başlatıldığını açıklamıştı! Bundan önceki özelleştirmelerde olduğu gibi yine cılız sesler dışında itiraz eden sesler yükselmemişti. Ve yorumumuz şu olmuştu; Anlaşılan Cumhuriyetimizin simgelerinden olan bu fabrikalarda haraç mezat elden çıkarılacak! Bu durumun Ülke menfaatine bir durum olmadığını da anlatmaya çalışmıştık. Bu vesile ile bazı bileğileri hatırlatmakta yarar var.
Ülkemizde glukoz şurubu ve izoglukoz (fruktoz şurubu) olmak üzere iki ana gruptan oluşan Nişasta Bazlı Şeker (NBŞ) mısırdan üretilmektedir. Dünyada sadece mısırdan üretilen nişasta kökenli tüm şuruplara glukoz dahil mısır şurubu, fruktoz içeren şuruplara HFCS (yüksek fruktozlu mısır şurubu) denilmektedir.
Bu şurupların maliyeti düşürmek amacıyla doğal ve organik yollarla elde edilen şekerin, tatlandırıcıların yerine her yerde kullanıldığı açık bir şekilde bilinmektedir!! Ne gibi mi? Şöyle,
Mısırdan elde edilen nişasta bazlı şekerler; şekerlemelerden, şekerli ve unlu ürünlere, bisküvi ve geleneksel tatlılardan (Baklava vb), dondurma, helva, reçel ve marmelat, alkollü ve alkolsüz içeceklere kadar çok bir çok yerde kullanılmaktadır.
İşte uzun zamandır dünyada tartışılan bu konu ülkemizde de tartışmaya değer durumdadır. Hele ki AB ülkelerinin çoğunun yüksek yoğunluklu tatlandırıcı kotalarını yüzde 1'ler seviyesine indirmiş veya yasaklamış iken biz de bu rakam yüzde 10'un üzerinde kabullenemez bir biçimde uygulanıyor ise tartışmanın en büyüğünü hak ediyor demektir.
Konuyu sadece iki yönü ile bile ele aldığımızda durumun ciddiyetini rahatlıkla anlayabiliriz; ilki insanın sağlıklı ve güvenli gıda ihtiyacının karşılanması vazgeçemeyeceği bir haktır.
Fazla miktarda fruktoz ihtiva eden beslenmenin sebep olduğu sağlık tehditleri arasında; başta obezite olmak üzere, pankreas kanseri, diyabet, kalp-damar hastalıklarının yanı sıra; alerji ve kısırlık problemleri de bulunmaktadır. Artık bu gerçek bilimsel haldedir. Son yıllarda SGK harcama giderlerinde artış oranlarına bu noktada dikkat çekmek gerekir.
Bunun yanı sıra pancar tarımı, hayvancılık, ilaç, et, süt, nakliye, alkol, yem, maya ve kozmetik sektörleriyle iç içe geçmiş durumdadır. Pancar şekeri sektörünün yıllık ekonomik büyüklüğü 4,8 Milyar TL (3,2 Milyar Dolar) olup, doğrudan veya dolaylı olarak 10 milyon kişinin geçim kaynağıdır. Bir tarafta yüz binlerce küçük köylü tarımı yapan üretici, diğer tarafta ise beş altı glikoz şurubu üreten yatırımcı şirketler bulunmaktadır. Olayın ikinci boyutu da budur. Bahsettiğimiz iki ana sebep bile durumun ne kadar sıkıntılı olduğunu göstermektedir. O nedenle gerek ülke yönetiminde söz sahibi olanların gerekse vatandaş olarak bizlerin ağzımızın tadının bozulmaması için bu şurupların ya yasaklanması ya da AB ülkeleri seviyesine çekilmesi için gerekli gayreti göstermek zorundayız. Birçok üründe kullanılan katkı maddelerine karşı mücadeleyi en azından tatlandırıcı yerine şeker pancarı kullanmayı teşvik ederek başlayabiliriz. Sonuç olarak hayati önem taşıyan şeker pancarını dolayısıyla şeker fabrikalarını özelleştirip gözden çıkarmak yerine ülke menfaati açısından sahip çıkmalıyız.