İlk kez bayramı Datça'da geçiriyoruz. Öyküm'ün stajı falan derken tatil en sona, bu zamana kaldı.
Olsun bakalım; bu yıl da böyle.
***
Datça'da çarşamba günleri köylü pazarı kuruluyormuş.Gittik. Sultan meraklıdır doğal olan her şeye... Ben sağa sola bakınırken, Sultan sebzeci bir kadının tezgahından eline bir domates almış. Kokluyor falan. Kilosu sekiz liraymış. 'Ne özelliği var bunun,' diyor. Kadın anlatıyor. 'Tohumunu kendim üretiyorum, kendi bahçemde yetişiyor...'
'Tamam da bu mevsimde sekiz liraya domates olmaz ki! Bu kadarı da fazla!'
Koluna girdim, gel gidelim dedim. Kadının bize saydırmasına az kalmıştı, dolar kaç lira oldu siz biliyor musunuz, diye.
***
Balkonda otururken,
'Odada su kalmamış hiç,' dedi bizimkiler. Su almaya çıktım, saat bir buçuk sıraları.
Marketler kapalı. Sokaklardan birinde bir tekel market açık. 'Sadece su alacağım,' dedim. O kadar masum bir istek yani. Beş litrelik bir su bidonunu alıp kasaya vardım. Fiyatını söyledi ben para çıkarırken.
'Ne!' demişim bir an. Dememle de su bidonunu elimden bırakmışım farkında olmadan. Allahtan bidon sağlammış. Saygıyla tutup kaldırdım bidonu, yerine koydum.
'Gece geç saat diye mi?' dedim.
'Yok abi,' dedi. 'Ne ilgisi var.'
'E ne o zaman?'
'Dolardan abi. Yüzde elli zam geldi suya.'
'Ne zaman geldi,' diye fısıldadım. 'Akşam üzeri mi?'
'Bu gün geldi işte abi.'
Gelsin bakalım. Adam haklı yeğen.
***
Datça'ya her gelişimizde gittiğimiz balık lokantasının önünden geçiyorduk. Gide gele tanıştık sahibiyle. Kısmen...
Hem bir selam verelim hem de ne balıkları var bir bakalım istedik. Fiyatlarını sorduk balıkların.
'Şunun adedi yüz yirmi, şunun yüz otuz...'
'Geç onları, bu yana gel!'
'Şunun doksan, şunun seksen, şunun altmış, şunun elli. Adedi!...'
'Dur orada!'
'Hepsi bu zaten abi! Daha uyguna balık yok.'
Eğilip baktım elli dediği balığa.
'Bu bizim çupra değil mi!'
'Çupra!'
'Vay be! Kimsenin beğennmediği çupraya bak sen! Ne zaman elli oldu bu?'
'Dün kırk ikiydi. Bu gün kırk yedi oldu. Şimdi elli.'
'Neden?'
'Dolardan!'
'Yemek yiyip çıktık dışarı. Yarın gelelim biz sana.'
'Abi ye balığını sen şimdi. Bakarsın yarın elli beş olur.'
'Yok ya!'
'Öyle abi'
'Hadi o zaman,' dedim ben.
Tuttu beni bizimkiler. Kavgaya tutuşmuşum da beni beladan korumak ister gibi koluma yapışıp geriye çektiler.
'Daha yeni yemek yedik. Nerene yiyeceksin? Rahatsız olursun' falan diyorlar. 'Yarın gelelim biz.'
'Ben rahatsız olmam! Siz de rahatsız olmayın. Dolar yükseliyor. Yiyelim şu balığı bir fırsat varkan.'
Oturduk.
'Getir aslanım. Balık getir. Karides tava getir. Kalamar getir. Yanında çoban salata. Milli içkimiz ayran. Bir tabak da üzüm. Öküzgözü cabernet olsun.'
'Üzüm niye?' dedi Sultan.
'Bir nedeni yok, balık üzüm işte!'
'Delirdin mi!'
'Delirdim! Dolar kaç lira oldu biliyor musun sen!'
'Dolarla ne ilgisi var şimdi bütün bunların?'
'Bir ilgisi yok. Ne ilgisi olacak! Yetti artık!'
***
Yetti artık! Spekülasyon yapanlara soruştururma açılırken, her şeyi dolara bağlayan, halkı, mesela 'bordro mahkumlarını' ezen bu fırsatçılara bir şey yok mu?