İnsan doğup büyüdüğünde zeytin tanesi gibi acı, yeşil bir meyvedir. Çoğunu sıkıp yağını çıkarır, posasını da sabun yapıyorlar. Yani heba olup giderler. Bir kısmını ise sofralık ayırıyor, sele de tuzlayıp salamuraya yatırılır, daha şişkin gösterişli hale getirilir. İnsanlara da böyle yapılmıyor mu? Okullarda okutup hayata hazırlamaya çalıştığımız çocukları ya şişiriyor ya da buruşturup atıyoruz.
Bir de 'hurma zeytin' vardır. Ağaç aynı ağaçtır ama her yıl kasım ayı
sonu gibi denizden karaya doğru esen poyraz ve keşişleme rüzgarı ile zeytin ağaçlarına bir mantar bulaşır. Bu mantar zeytinin terini giderir, acısını da dalında alır. Yani zeytinler dalında
olgunlaşır. Toplandığında yemeğe hazırdır. Yediğinizde de tadını unutmak mümkün değildir.
Spor yorumcusu bir yazarın neden konuya bu örnekle girdi diye şaşırabilirsiniz. İnsan hayatı da tıpkı zeytine benzer. Aldığın eğitimle olgunlaşırsın ve değerin kadar senden faydalanırlar. Şimdi bizim çocuklar da hayatlarının başlangıcın da değiller mi? Eğitimlerinin ikinci aşamasına gelmediler mi? Hasat mevsimleri yaklaşmadı mı?
Yukarıdaki verdiğimiz örneklere göre de; olayı şöyle değerlendirirsek, hepsi de hasata hazırdı. Artık toplama zamanı gelmeye başlıyordu. Dalından ilk kopan yeşil zeytin önce zeytinyağı olarak sıkılıyor, kalan posasını da sabun yapmak için kullanıyorlardı. Tıpkı Semih GÜLER' gibi. Onun Eskişehirspor'daki macerası da böyle olmadı mı? Tercih kimindi bilemem ama, kardeşimizin yolu açık olsun.
Hasattan sonra boylarına ve cinslerine göre ayrılan zeytinler ise biraz daha değerli olup, hemen tüketime verilmiyor. Salamuraya yatırıyor, daha fazla emek harcanıyor ve sofralık kıvamına gelip, daha değerli olması için saklıyorsunuz. Bunlar da Dorukhan TOKÖZ ve Cemali SERTEL gibidir. Şimdi başka sofralarda farklı lezzetlerde ve farklı reyonlarda sergilenecek, olgunlaştıkları değer kadar bedel bulacaklar.
Bir de hani dalında olgunlaşan 'hurma zeytinler' vardı ya. Onlar Kasım ayında çıkan poyraz ve keşişleme rüzgarını bekliyorlar. Dalında olgunlaşıp ve ağızlarda tuzsuz, buruk ama çok hoş bir tat olacaklar. Yetiştiricisin yüzünü güldürecek, gururlandıracak satarsa çok para kazanabileceği, satmazsa da Nihat, Fethi, Ender ve Kaptan İsmail Arca'lar gibi daha nice efsanelerle birlikte yıllar geçse de duvar köşelerini, kıraathanelerin en göze çarpan yerlerini ve stadyum koridorlarının duvarlarını süsleyecekler.
O nedenle sevgili hocam; senin bu meyve bahçesinde emeğin çoktur. Fidanları dikenlerden Allah razı olsun diyerek, suyunu ve gübresini verdiğin bu zeytinleri heba etme. Sen bırak sofralık zeytin isteyenleri, senin elinde daha dalında toplanmamış, bekleyen zeytinlerin var. Sen onlara sadece rüzgar ol. Sen rüzgar ol ki, onlar sabun olmasın.
Şunu da unutma; yola çıktıklarını, yolda bulduklarına değişirsen, gideceğin yolu yalnız tamamlarsın. Ne diyorduk; yarım kalan işimizi, elbet bitireceğiz! Her sağlam kalenin arkasında bekleyen ordunun yenilmez Neferleri var.
'Yine, yeniden hepinize merhaba diyerek, hoşbuldum'