'Ödevin bazı çocuklar için gerçekten işlevsel olduğunu bazıları içinse tamamen kaygıları yükselten, okuldan soğutan, öğretmen-öğrenci ilişkisini, anne-baba-çocuk ilişkisini zayıflatan bir karakteri var. Peki o zaman öğretmenlere ya da anne-babalara ödev hakkında nasıl bir mesaj verilebilir? İlk mesaj bence hangi çocuktan bahsettiğimizi dikkate almak. Yani odak noktamız hangi çocuğun ödev yapması söz konusu olmalı. Bazı çocuklar düzenli olarak ödev yapmaktan çok mutlu oluyorlar. Ama mizaçlarına göre değişen bir şekilde bazı çocuklar da ödevden hiç hoşlanmıyorlar. Hele hele ödevler arka arkaya 10 tane, 20 tane, 30 tane çoktan seçmeli soruysa bunlar sıkıcı ve bayat bir görüntü arz ediyor… Öğretmenler ödevin hangi çocuğa faydalı ya da zararlı olduğu konusunda bir fikir yürütmeli... Sonuç olarak özetlemek gerekirse ödevin temelde ne yararı var diye toplamsal bir şey söylemek gerektiğinde araştırmalar şunu söylüyor: 'Ödev, akademik bir yeterliliği geliştirmekten ziyade bir takım sosyal becerilerin, ders takibinin, sorumluluk sahibi olmanın, belirli bir işi teslim etme becerisinin ve belirli bir işe sahip çıkma becerisinin geliştirilmesi açısından faydaları oluyor.' Ama biz ödevi sadece akademik başarı açısından ele alıyoruz Türkiye'de. Çocuk üzerinde sorumluluk geliştirici bir araç olarak da dikkat çekmekte fayda var… Bizim vizyon olarak şöyle bir şey seçmemizde yarar var. Çocuğa özel ödev hazırlanabilir mi? Bu mümkün. Eğer bu söz konusu olursa o zaman bir takım desteklere ihtiyacımız var.'

BİLİMİN AKLIN IŞIĞINDA
Yukarıdaki bu sözler Türkiye Cumhuriyeti'nin Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya Selçuk'a ait. Selçuk bir yıl önce Milli Gazete'ye verdiği röportajda ev ödevlerinin sadece akademik başarı için değil de çocuk üzerinde sorumluluk geliştirici bir araç olarak da kullanılması gerektiğini söylüyor. Her çocuğu özel ödev hazırlanabileceğini vurguluyor. Selçuk'u 2003-2006 yılları arasında Talim Kurulu Başkanlığı yaptığı dönemden tanıyorum. O yıllarda Eskişehir'e gelip eğitimcilere konferansta vermişti. Çok donanımlı bir yönetici olduğunu biliyorum. Bugüne kadar yaptığı işler ve yazdığı kitaplarla eğitim konusunda ne kadar büyük uzman olduğunu ortaya koydu. Ziya Selçuk ilk yaptığı açıklamada; 'Bilimin, aklın ışığında elimizden gelen bütün gayreti ekibimizle göstereceğiz' dedi. Umarım Selçuk tam yetkiyle Milli Eğitim Bakanlığına getirilmiştir. Bu olduğu takdirde yeni oluşturacağı ekibiyle birlikte bilimin ve aklın ışıgında yeni projeleri hayata geçirterek, Türkiye'yi eğitim alanında hak ettiği yere getirir. Yıllarca yandaş sendikaya yaranmak için göreve getirilen liyakatsiz yöneticileri gönderir.

TEKİN'İ GÖREVDEN ALMALI
Selçuk, yıllardır Milli Eğitim'de 'yaşanan kaos ve başarısızlığın baş mimarı' olan Müsteşar Yusuf Tekin'i mutlaka görevden alması gerekiyor. Sayın Selçuk, Tekin aktif görevde olduğu sürece bilimin ve aklın ışığında hiçbir çalışma yapamaz. Selçuk, Milli Eğitim'de 'Akıllarınca din bezirganlığı yapıp, yönetici değerlendirmelerinde, atamalarında kul hakkı yiyenlerin' üzerine gitmelidir. Milli Eğitim'de yıllardır olmayan 'Adalet kavramını' tekrar getirmelidir. Sendika yöneticilerinin derslere gitmeden maaş ve ek ders ücreti almasının önüne geçmelidir. Yaşanan bu tür olayların üzerini kapatan Milli Eğitim Müdürleri ve müfettişlerini cezalandırmalıdır. Çocuklara cinsel istismar yapan eğitimci, memur, hizmetlileri ve bu olayları kapatmaya çalışan yöneticileri gözünün yaşına bakmadan kapının önüne koymalıdır. Cinsel istismar nedeniyle adli veya idari yönden ceza alanların meslekten atılmasını sağlamalıdır. Şimdi bana 'Bunlar olması gerekenler' değil mi? diye soruyorsunuz. Evet bu olması gerekenlerin 'bazı zamanlarda yapılmadığı için' bunları yazıyorum. Dürüstlüğüne, kariyerine ve donanımına saygı duyduğum Ziya Selçuk'u uyarmak için bu yazıyı kaleme aldım. Eğitimde 'tam anlamıyla bir enkaz devralan' Selçuk'a başarılar diliyorum. İşinin gerçekten çok zor olduğunu biliyorum...
----------------------------------------------------------------
'ÇOCUKLARI KÜÇÜK KURŞUNLA
ÖLDÜRÜRLER DEĞİL Mİ ANNE?'

'Askerler çocukları küçük kurşunla öldürürler değil mi anne?' 1995 yılında Srebrenitsa katliamında vurulan dört yaşında bir çocuğun ölmeden önce annesine sorduğu bu soru bugün bile bizleri acıya boğuyor. Fikret Bila'nın dediği gibi; 'İnsanı yediği yemekten, içtiği sudan, aldığı nefesten utandıran soru' Ne yazık ki savaşta en büyük acıları çocuklar yaşıyor. Bugün İnsanlık tarihinin en karanlık sayfalarından biri olan Srebrenitsa Katliamı'nın 23. Yıldönümü. Retko Mladiç komutasındaki ağır silahlarla donatılmış Sırp Ordusu Temmuz 1995'te Srebrenitsa'da içlerinde kadın ve çocuklarında olduğu 8 bin 372 kişiyi vahşice katletmişti. Birleşmiş Milletler Srebrenitsa'yı güvenli bölge ilan etmiş olmasına karşın 400 silahlı Hollanda barış gücü askerinin varlığı katliamı önlememişti. Ernesto Che Guevara 'Aynı evrende yaşamamalı cellatlar ve çocuklar;ya ölmeli cellatlar, Ya da hiç doğmamalı çocuklar' sözünde olduğu gibi artık çocuklar ölmemeli. Dünyayı yöneten ülkeler çocuk cellatlarına artık 'dur' demeli.
-------------------------------------------
47'NCİ YILDA MUTLULUĞUN RESMİ

Bir ömür aşka imza atmış uzun yıllar evli olan eşler, bu birlikteliğin sırrını 'Biz eskiden bozulan şeyleri tamir ederdik, kaldırıp atmazdık' diye açıklar.
Gazetemizde güçlü kalemiyle yaptığı yorumlarla yıllardır siz okurlarıyla buluşan Eğitimci İbrahim Gerede ve eşi Emine Güler Gerede bugün 47'nci evlilik yıldönümlerini kutlayacak. Gerede çifti 11 Temmuz 1971'de dünya evine girdi. Kutsi'nin şarkısındaki 'Seninle biz ikimiz/ Mutluluğun resmiyiz /İyi ki hayatımdasın/ İki kişilik bir aşıklar şehriyiz/ Bir ömür benimle yaşlanır mısın?' sözlerinde olduğu gibi bir ömür boyu birlikte yaşlanan Gerede çiftine nice sağlıklı ve mutlu yıllar dilerim…
-------------------------------------------------
FOTO ŞAKA

CHP eski İl Başkanı İsmet Süder:
Volkancığım seçimde milletvekili adaylarından fazla çalıştın. Odunpazarı Belediye Başkan adayı olduğunda daha nasıl çalışırsın, bilemiyorum.
AK Parti Odunpazarı İlçe Başkanı Volkan Doğan: İsmet Abi aday değilken hep kendim adaymış gibi çalıştım Aday olduğumda da Belediye Başkanıymış gibi çalışırım.
----------------------------------------------------
FIKRA
Lekesiz delikanlı

Mahallede kavga edip etrafı birbirine katan delikanlı yakalanıp suçüstü mahkemesine çıkarılmış, tam ceza alacakken 'Ben suçsuzum efendim, geçmişimde tek bir leke bulamazsınız' diye savunma yapmış. 'Öyle mi?' diye yumuşamış hakim, 'Böyle temiz biri olduğunuza dair geçerli bir şahidiniz var mı?' Delikanlı köşede oturan semt karakolunun komiserini işaret edip 'Tabii, orada oturan komiser bey buna tanıktır' diye cevap vermiş. Komiser ayağa fırlamış 'Yalan efendim' demiş, 'Bu adamı hayatımda ilk defa görüyorum.' Delikanlı 'Gördünüz mü efendim' diye araya girmiş '15 yıldır bu mahallede oturuyorum, komiserim beni bir kere bile görmemiş... Yeterli kanıt değil mi sizce?..'