Dil ve konuşma bozuklukları alanında üniversiter düzeyde Rektörlüğe bağlı olarak 4 Ekim 1999 tarihinde kurulan DİLKOM, dil ve konuşma bozukluğu olan bireylere tanı/değerlendirme, terapi, danışmanlık hizmetinin yanında bu alanda eğitim gören/görecek lisans ve lisansüstü öğrencilere uygulama olanağı sağlarken, uygulamalı araştırma ve yayın yapan bir merkez özelliği taşıyor.
ALANINDA TEK
DİLKOM Müdürü Prof. Dr. Atilla Cavkaytar, DİLKOM'un oluşum süreci hakkında bilgiler verdi. DİLKOM'un alanında tek olduğunu vurgulayan Cavkaytar, 'Türkiye'de ilk kez dil bozuklukları alanında halka hizmet sunan ve uzman yetiştiren çok özel bir merkez. Merkezimizin kuruluşu 1980'li yıllara dayanıyor. O yıllarda sınırlı sayıda vaka ile başlayan dil konuşma bozukluklarına yönelik çalışmalar, 1999 yılına kadar devam etti. 1999 yılında Dil ve Konuşma Bozuklukları Eğitim Araştırma ve Uygulama Merkezimiz faaliyete geçti. DİLKOM'un ilk kurucu hocalarından Prof. Dr. Sevim Topbaş önderliğinde bu oluşum başladı ve ilerleyen yıllar içerisinde hem kapasitesi genişledi, hem uzman kapasitesi hem ilgilenen vaka kapasitesi gelişti. Dolayısıyla tüm Türkiye'ye hizmet veren bir merkez haline geldi' dedi.
EL UZATAN MERKEZ
DİLKOM'un neler yaptığına ilişkin açıklamalarda bulunan Cavkaytar, 'Bizim vizyonumuz yaşamın herhangi bir döneminde küçük yaşlarda da olabilir ileri yaşlarda da olabilir. Konuşma sorunu olan bireylere bilimsel dayanaklı uygulamalarla hizmetler sunmak ve onların bu sorunlarını gidermede yardımcı olmak. Yaşam kalitelerini arttırıcı düzenlemeler yapmak, etkinliklerde bulunmak. Yine özellikle bilimsel araştırmalarımızda hem ulusal hem de uluslararası alan yazısına katkıda bulunacak araştırmalı yayınlar yapmak. DİLKOM hem bilimsel araştırmalarıyla üniversiter bir kurum hem de topluma hizmet sunan toplumun çok önemli kesimin sorun yaşayan insanlara el uzatan bir merkez özelliğindedir' ifadelerini kullandı.
İYİ TAKİP EDİN
Dil ve konuşma bozukluklarının hangi dönemleri kapsadığıyla alakalı bilgi veren Prof. Dr. İlknur Maviş, 'Dilin gelişim aşamaları var. Bebekler daha 18 ay olmadan önce bir motor gelişimle başlarlar. Yani başlarını dik tutmayı, emeklemeyi, oturmayı, sıralamayı, yürümeyi öğrenirler. Yürüdükten sonra da ne kadar dengede yürüdükleri ya da yürüme biçimleri de bizim için çok önemlidir. Bu sırada duyusal bazı gelişimler gösterirler. Ya da bazı duyu organlarıyla aldıkları girdileri iyice algılayarak bunları somut biçime döndürmeleri gerekebilir. Sesleme aşaması vardır. Babıldamalarla gösterir kendini. Anne babanın bu babıldama aşamalarını iyi takip etmeleri gerekir. Daha sonra artık ön pragmatik dediğimiz yani konuşma öncesindeki pragmatik dönemde çocuklar iletişime olan niyetlerini ortaya koymaya başlarlar. Yani biz o çocuğun konuşup konuşmayacağını, gecikip gecikmeyeceğini bazı belirtilerle anlayabiliriz. Bunlar anlamlı ses kullanımları, jestler, parmak işaretleri gibi de olabilir. Bunları gösteren çocuklar az çok 18 aylıkken konuşmaya başlalar. Eğer çocuklar bu dönemi iyi geçiremezlerse yani belirli gelişim aşamalarında aksama olursa dil bozuklukları ortaya çıkar. Gecikmiş konuşma ya da gelişimsel dil bozukluğu ortaya çıkabilir. İleri yaşlarda yani 3 yaşında başlamak üzere çocuklarda ses bilgisel sorunlar ortaya çıkabilir. Gelişimsel kekemelik ortaya çıkabilir. Bazı sendromların getirdiği dil ve konuşma bozukluğu olabilir. Zihin engeline bağlı dil ve konuşma bozukluğu olabilir. Bu aralar yine otizm ortaya çıkabilir. İleri yaşlarda ses bozukluklarına rastlayabiliriz. Daha sonraki dönemlerde belki biraz da yetişkinlikte dil bozukluklarına bahsedilebilir. Yetişkinlerde ses bozukluğu yine edinilmiş ses bozukluğu dediğimiz geçirilmiş inmeye bağlı olarak dil bozukluğu ortaya çıkabilir. İnmeyle birlikte yutma bozuklukları, motor bozukluklar dediğimiz bozukluklar olabilir. Bunlar kompleks bozukluklar olarak bir gelişim içinde bizim karşımıza çıkabilir' ifadelerini kullandı.
ÖNEMLİ DÖNEM
Gecikmiş ve gelişimsel dil bozukluklarına da değinen Maviş, 'Gecikmiş konuşma aslında bir durumdur, bozukluk değildir. Önce aileler bunu fark ederler. Kendi akranları ile karşılaştırdıklarında gerekse çevredeki çocuklara baktıklarında çocuklarında konuşmanın geciktiğini fark edebilirler. Gelişimsel aşamalardan bahsetmiştik. Özellikle biz sesleme dönemini çok önemsiyoruz. Yani babıldama dönemleri. Bu babıldamalarda dikkat çeken bazı durumlar yok ise. Yani çocuk normalde bıbıldama, cıvıldama, babıldama evrelerinden ve lokal oyunlardan geçerek gidiyorsa ailenin bu babıldamalardan anlamlı sözcükleri yakalaması çok doğaldır. Mesela ilk önce dudak sesleri dediğimiz 'ı'lar 'pı'lar ortaya çıkar. Ve bunlar çocuk babıldarken sanki baba, dede gibi sözcükler yakalanabilir. Ailenin bu konularda çok tetikte olması ve bazı sözcükleri fark ederek bunları pekiştirmeleri gerekir. Eğer pekiştirilirse çocuk sözcükleri tekrarlamaya ve edinmeye başlar. Böylece sanki konuşma başlamış gibi olur. Onun için gecikmiş bir çocuk veya ailenin ilgisiz bir tavrı varsa çocuk bu sesleri doğru sözcüklere evriltemediği için bir türlü konuşmaya geçemez ve sanki bir konuşma gecikmesi varmış gibi görünür. Bunun için evreleri eğer tamamıyla doğru düzgün geçen çocuklar varsa ve bunun üzerine de IQ dediğimiz zeka puanları normal olup belleğini iyi kullanan ve dikkatini iyi yönlendiren çocukların konuşmama ihtimali yoktur. Eğer bütün bunlara rağmen çocuk hala konuşmuyorsa bunların çoğu genetik de olabilir bazı sendromlar da olabilir. O zaman bu gecikmiş konuşma dil bozukluğuna doğru gidebilir.4 ve 6 yaşları arasında dil bozukluğu dediğimiz durumda karşılaşma oranı çoktur' diye konuştu.
ERKEN SAPTAMA
Otizme yönelik eğitimlerin de olduğuna değinen Maviş, 'Aslında otizm gerçekten son günlerin dikkati çeken nöro gelişimsel bir durumdur. Saptanma yaşı oldukça erkendir. Gelişimler aşamalarda mesela motor dönemden itibaren otizme doğru giden risk faktörlerini görebiliriz. Bu çocukların motor hareket döneminde yürümeleri farklı olabilir, parmak ucunda yürümeler olabilir. Annelerin buna çok dikkat etmesi gerekir. Daha sonraki sesleme döneminde yine otizm taşıyan çocukların babıldama dönemi olmayabilir. Yine pragmatik dönemde bu çocuklarda jestler görülmez, parmakla işaretlemeler görülmez. Bütün bu belirtilerde yaklaşan bir otizmin ön belirtileri olabilir. O nedenle otizm belirleme yaşları neredeyse 2,5-3 yaş olabilir. Eğer bu evreleri anneler ya da terapistler doğru zamanda yakalayabilirlerse otizmin neredeyse bir gecikmiş konuşma gibi ele alınıp terapilerle o çocuğun daha iyi olduğu görülebilmektedir. Bu şekilde çok çocuğumuz iyi oldu. 2,5 yaşlarında bize gelen otizm bulguları gösteren ama otizm etiketi henüz almamış gelişimsel risk taşıyan çocuklara yardımcı olmaya çalıştık' diye konuştu.
15 GÜNÜ AŞMIŞSA KBB'YE
Ses bozuklukları hakkında konuşan Doç. Dr. Elçin Tadıhan Özkan, 'Gribal enfeksiyon geçirdiğimizde hepimizde birtakım geniz akıntısı gibi nedenlerden sesi bozulabilir. Farenjit gibi sağlık sorunu yaşadığımızda sesimiz bundan etkilenebiliyor. Ancak biz iyileştiğimiz zaman ses bozukluğu ortadan kalkar. Ancak herhangi bir nedenden dolayı ses bozukluğu hala devam ediyorsa 15 günü aşmışsa kulak burun boğaz doktoruna yönlendiriyoruz. Çünkü ses kıvrımlarının muayene ile görüntülenmesi lazım ki olası bir tanıda gözden kaçan bir şey olmasın. Akabinde ses terapisi için bizlere yönlendirildiğinde ses hijyenlerini öğretiyoruz. Onların doğru soluk alıp vermesini, onların daha sık su içmelerini ve dinlendirmek adına yapmamız gereken bazı davranışlar ki ses kıvrımlarının temel görevi ses üretmek değil, akciğerleri yabancı partiküllere karşı korumak. Ses üretimi için havaya ihtiyaç var, havanın kalbi akciğerler ister istemez ses üretiminde de rol alıyorlar. Ama birinci görevleri daha hayati olduğu için ikinci görevlerinde bizim de onlara yardımcı olmamız lazım. O yüzden onların çalışacakları rahat bir ortamı sağlamak lazım. Bunlara uymadığımız zaman ses bozukluğuyla karşılaşıyoruz' ifadelerini kullandı.
YANLIŞ ÖĞRENME
'Ses bozukluğunun konuşma sesi bozukluklarından farkı nedir?' sorusunu yanıtlayan Özkan, 'Konuşma sesi bozuklukları daha çok çocukluk döneminde görülür. Ses bozuklukları yetişkinlerde de görülebilir. Ama konuşma sesi bozuklukları daha çok çocuklarda görülür. Çocukların dil ve konuşma gelişimleri konusunda baktığımız zaman belirli konuşma seslerini ve bu sesleri alfabemizde temsil ediliyor. Bu alfabedeki harfleri çocuklar gelişim dönemlerinde ediniyorlar. Biz bu ses gelişimini tamamlanmasını bekliyoruz. Ancak 4 yaşında bunların tamamlanmasını beklerken çocuk belki 6 yaşına geldiğinde 'R' sesini tam olarak üretemiyor. Daha üretim boyutunda bazen işitme engeline bağlı olarak bazen yanlış öğrenmeler oluyor' dedi.
HER YAŞ GRUBUNDA
Nöronojik kaynaklı bozukluklar hakkında bilgilendirmelerde bulunan Doç. Dr. Bülent Toğram, 'Farklı yaş gruplarında görülebilen dil ve konuşma bozukluklarıdır. Her yaş grubundaki bireylerin maruz kalabileceği nörolojik kaynaklı bozukluklar olarak ortaya çıkar. Özellikle ileriki yaş dönemlerinde beyin damar olaylarına bağlı olarak ortaya çıkan konuşma sorunları. Biz bir damar tıkanıklığı sonrasında veya bir beyin kanaması sonrasında felç geçiren hastalarda tabi ki beynin etkilenen bölgesine bağlı dil bozuklukları meydana geliyor. Yani afazi, dil kaybıdır. Yine beynin etkilenen bölgesine göre hastalarımız ya işittiğini anlamayla ilgili ya da konuşmayla ilgili sorun yaşarlar. Ya da beynin daha büyük bir bölümünü kapsayan hasar söz konusuysa bu saydıklarımın ikisinde de sorun yaşayabilirler. Global bir afazi ortaya çıkmış olabilir. Daha sonrasında bu hastalara yönelik ihtiyaç duyduğu kaybettikleri dil alanlarıyla ilgili gerekli dil müdahalelerinde bulunuyoruz. Bunun dışında ayrıca yine benzer sorunlardan kaynaklanan yine felç strop beyin krizi diyebileceğimiz sorundan sonra sadece motor konuşma sorunları da ortaya çıkabilir. Aynı zamanda afazi ile birlikte motor bozukluğu ortaya çıkabilir. Solunumdan başlayıp gırtlak düzeyinde ses üretimi sonrasında konuşma seslerinin üretimi ve konuşmamızı zenginleştiren rezonansla bağlantılı olarak sorunlar gözlenebilir. Apraksi de yine gözlenebilir. Tek başına görülebileceği gibi apraksi afazi ile birlikte hatta dizartri ile birlikte de görülebilir. Apraksi dediğimiz biraz daha bizim bir mesajı karşı tarafa aktaracağımız zaman düşünüp tasarlayıp sonrasında hangi hareketi yapacağımızı planladığımız aşama. Ağırlıklı olarak bu sorunlar yaşlı bireylerde gözlemlenir. Ancak beyin kanamasını düşündüğümüzde, damar tıkanıklığını düşündüğümüzde aynı zamanda daha genç yaşta da olabilecek sorunlar. Yani daha küçük yaşlarda da gözlenebilir. Bizim bu sene 12-13 yaşlarında beyin kanaması geçirmiş vakalarımız mevcut' ifadelerini kullandı. ESRA ÜNLÜ
Editör: TE Bilisim