Savaş Hatları : Ordu komutanı Mustafa Kemal'in yanında, telefonla Dördüncü Kolordu Komutanı Kemalettin Sami Bey'i bulur. Mustafa Kemal'in oraya geldiğini ve emrinin ne olduğunu tebliğ eder. Bir süre karargahta kalır. Sürekli gelen çeşitli rütbedeki esir subaylarla görüşür. Bu ordugahta daha fazla kalamaz. Savaşı gözüyle görmek O'nun için karşı koyulmaz bir ihtiyaç olmuştur. Ordu komutanını da yanına alarak, Dördüncü Kolordu Komutanının gözetleme için bulunduğu bir tepeye gelir. Çalköyü Batısı ve Kuzeyinde patlayan topların titreşimlerini duymaktadır. Oradan durumu dürbünle tetkike uğraşmak O'na sıkıntı verir. Daha ileriye, ateş hattına gitmek için kesin bir ihtiyaç hisseder. Otomobillere atlarlar, geçtikleri yolun soluna ara sıra düşman mermileri düşmektedir. Dördüncü Kolordu mermileri Doğudan Batıya geçtikleri yolu keserek, seri sıçramalarla ilerlemektedir. Saat 2'de tepeye ulaşmışlardır. Düşman kuvvetlerini gündüz gözü ile tamamen çember içine almak, düşmanın inatla savunduğu mevzilere süngü hücumlarıyla girerek kesin sonuç almak gereklidir. Mustafa Kemal bunun için bütün birliklerin üstün fedakarlıkla ilerlemesini ve bütün bataryalarımızın, hatta düşmanı gözünden kendilerini gizlemeksizin ateş mevzilerine girip, düşman mevzilerini sarsmalarını ister. Yanındaki komutanlar bu isteğini anlar anlamaz, hemen ve en hızlı bir biçimde harekete geçerler. Düşman mevzilerini Kuzeyden saran İkinci Orduya harekat emrini gönderir. Onbirinci Tümenin kahraman Komutanı Derviş Bey, bizzat ileri atılarak bütün kuvvetiyle düşman mevzilerinin üzerine yürümektedir. Kolordu Komutanı Kemalettin Sami Bey, Güneyden ve Batıdan düşmana saldırttığı Tümenlerine yeniden hareketlerini şiddetlendirmelerini ve çabuklaştırmaları için emirleri ulaştırmaktadır. İkinci Ordunun Onaltıncı ve Altmışbirinci Tümenleri düşmanla ciddi çatışmalara girmekte, diğer Tümenler de imha çemberini daraltmaktadırlar.

Ulu Önder'in İleri Görüşlülüğü : Gazi'ye göre yapılacak büyük taarruz, Sakarya Meydan Muharebesi ile beraber başlar. O'na göre ; Sakarya Meydan Muharebesi'ni sonuçlandıran taarruz, memleketi düşman ordusundan temizleyinceye kadar harekata devam etmek kararının başlangıcıdır. Sakarya savaşının son günlerinde Yunan sol kanadına ordumuz karşı taarruzda bulunur. İşte, Yunan ordusunu geriletmeye mecbur eden o karşı taarruzdur ki, ordumuz İzmir'e girinceye kadar devam edecektir.

Taarruza Doğru : Sakarya Muharebesi'nde yenilen, ancak Eskişehir- Afyon hattını tutarak, bu hattı, sahra yöntemiyle kuvvetli bir biçimde güçlendirip, yerleşen düşman ordusunun sökülüp atılması Milli hedefimizi oluşturur. Yurdun Doğu ve Güney sınırındaki düşman kuvvetleri etkisiz hale getirildikten sonra, Türk ordusunun büyük kısmı, Batı Cephesine toplanmış, ikmal ve geri hizmetlerinin düzenlenmesine çalışılmıştır. Şimdi sıra Yunan ordusunun bertaraf edilmesine gelmiştir. Başkomutan Mustafa Kemal, taarruzun Afyon'un Güneyinden yapılması hakkında emrini vermiş, cephe ve ordu komutanları ile görüşerek askeri yığınağın yapılma tarzı, taarruza tahsis edilecek kuvvetler ve diğer genel esaslar tespit edilmiştir. Yunan cephesi can evinden vurulacaktır.

26 Ağustos'un Gün Doğumunda : 26 Ağustos'un gün doğumunda baskın şeklinde yapılacak taarruz için sabahı beklemekten başka yapılacak bir şey kalmamıştır. Asker tüfeğine sarılı uyuyor, gözü uyku tutmayan 42 yaşındaki aslan yeleli, altın saçlı Başbuğ, mücadeleye başladığı ilk günden beri verdiği kurtarıcı kararı kafasının içinde bir yanardağ gibi yanmaktadır. Düşmanı vatanın kalbinde boğacağı günün güneşi o sabah doğacaktır. Gece yarısı, Kocatepe'nin eteklerindeki çadırlı ordugahta çadırların içinde gaz yağlı ve mumlu fenerler arka arkaya ışıldamaya başlamıştır. Komutanlar çizmelerini çekiyor ve silahlarını kuşanmaktadırlar. Ordugahın önünde küçük bir su akmaktadır. Gecenin sessizliği içinde bu su şırıltısı ruhlara rahatlık veren tek sestir. Başkomutan kirli beyaz çadırının önünde görünür. Çadırın önünde bekleyen yaverine; 'Hazır mıyız?' diye sorar.

Allah Türk Milleti'ni ve Ordusunu Koruyacaktır : Yaveri Muzaffer Kılıç, Başkomutanını şöyle anlatır : 'Eldivenlerini giydi. Daha yeni tıraş olmuştu. Çadırdan çıktığı zaman ortalık zifiri karanlıktı. Askerler sahra fenerleriyle yol gösteriyorlardı. Kocatepe'ye çıkan patika yol hayli dikti. O, öne doğru fazlaca eğilerek yürüyordu. Karanlık içinde tepedeki düzlüğe çıktık. Başkomutan gözlerini karanlığın içindeki hedeflere dikti. Biz bir şey göremiyorduk, o ise, çok şey görüp hissediyordu. Bir ara O'nun tatlı sesini duyduk; 'Allah, Türk milletini ve ordusunu koruyacaktır'. Afyon sırtlarını alacakaranlık ışıklandırmaya başlamıştı. Saat 4 buçuğa geliyordu. Kocatepe'ye dikilen Başkomutan flamasının etrafını ordu ve kolordu flamalarının çevirdiği görülüyordu. Artık ne haritanın rolü kalmıştı, ne de emir yazıp çizmenin. Kimse ağzını açmıyordu. Topçunun sesi bekleniyordu. 5.30'un gelmesi için gözler saatten ayrılmıyordu. Yelkovan ne kadar yavaş yürüyordu. Mustafa Kemal izleme dürbününün başına henüz geçmişti ki, düşman tahkimatına göz atacağı sırada toplarımız gürlemeye başladı. Tesir ateşine geçildiği zaman saat 6'ya geliyordu. Şarapnellerin yerini ihtiraklı daneler ve tahrip mermileri almıştı. Şanlı piyade düşman siperlerine yaklaşmak üzere Yunan topçusu bunlara mania ateşi açmaya başladı. Topçumuzun ateşi düşman tahkimatını havaya uçuruyor, tozu dumana katıyordu. Bir dakika içinde tonlarca cephane su gibi aktı. Ateş kesafeti Kalecik sivrisi, 1310 rakımlı tepe, Belentepe ve Tınaztepe mukavemet merkezlerinde yönetilmiş bulunuyordu.'

Yarma Harekatı : Saat 9'u gösterdiğinde yarma harekatı kısmen başarılmıştır. Meşecik sırtları, 1310 rakımlı Erkmen Tepe, Toplu Sivrisi ve Çiğil Tepe'den başka bütün dayanak noktaları Mehmetçiğin eline geçer. Düşman akşama kadar büyük gayretler sarf etmiştir. Bal Mahmut ve Afyon taraflarından getirdiği takviye birliklerini ve motorlarla çekilen ağır bataryalarını Tınaz Tepe'ye karşı çevirerek Afyon'un Güney bölgesindeki mevzilerinin kilidi o an, bu tepeyi geri almak için bütün gücünü sarf ediyordu. Dirence rağmen düşman tepeyi geri alır. Birliklerimiz Güneydeki eteklere çekilirler. Ancak, gece takviye edilen birliklerle süngü hücumuna geçilmiş ve tepeyi Mehmetçik geri almıştır.

Süvari Kolordusu : Süvari Kolordusu aldığı görevi cesaretle yerine getirmiş, Çiğil Tepe ile Toplu Sivrisi arasındaki Ahır Dağı geçitlerinden güçlükle geçerek Çay Hisar'a girmiş ve düşmanın bir kolluk teşkil ettiği Kırka- Sinan Paşa hattına Batıdan taarruza başlamış ve ayrıca Kuzeye gönderdiği bir birlik ile Küçük Köy İstasyonu'nu basarak demiryolunu ve telgraf tellerini kesmiş bulunmaktadır.

İkinci Ordu da Taarruzda : İkinci ordu da Birinci orduyla birlikte taarruza başlamıştır. Üçüncü Kolordumuz sağ kanadındaki Porsuk Müfrezesi ile ve Seyitgazi tarafındaki 41. Tümen ile taarruz ederek düşmanın 3. Kolordusunu yerinde mıhlamıştır. 61. Tümen büyük bir saldırıyla Kazuçuran Tepesi'ni alır. Süvari Tümenimiz Döğer istikametinde ilerleyerek Karaböğrüklü Dağında düşmanı durdurmuş, 6. Kolordumuz da Afyon'un Doğusundaki mevziilere taarruz ederek, 12. ve 5. Yunan tümenlerini yerlerinden kımıldatmamıştır.

27 Ağustos Harekatı : 27 Ağustos güneşi Afyon sırtlarını ışıklarıyla aydınlatırken 4. ve 1. Kolordularımız ihtiyatlarındaki 12. ve 4. Tümenleri de savaşa sokarak saat 6'dan itibaren taarruza başlarlar. Öğleye kadar devam eden şiddetli taarruzlar sonucunda Çiğiltepe'den başka bütün düşman mevziileri çökertilir ve cephe yarılır. 2. Kolordunun 4. ve 7. Tümenlerinin müdahalesine gerek kalmadan alınan bu sonuç çok parlaktır. Az sonra Çiğiltepe'de alınarak saat 14'ten itibaren düşman kuvvetleri perişan bir halde Afyon ve Sandıklı Ovasına dökülür. 1. Ordunun taarruz halindeki birlikleri çekilen düşmanı şiddetle kovalamaktadır. Kazım Sebüktekin'in kumandasında 8. Tümen saat 17.30'da Afyon'a girer. Cephe Karargahı Afyon' a nakledilmiş, Başkomutan da 28 Ağustos sabahı buraya gelmiştir. Mustafa Kemal'in Kocatepe'de söyledikleri gerçekleşmiştir. 1. Kolordu da o gün tümenleriyle Ayvalı- Balmahmut Güneyi hattından geçen ikinci düşman mevzilerine geçerek Kuzeye doğru ilerlemiştir. Bundan sonraki günler için, düşman ordusunun büyük kısmını kuşatmak amacıyla iş tamamen harekat harbine çevrilmiştir. Tahkim edilmiş düşman mevzilerine karşı yapılan taarruz büyük bir başarıyla bitirilmiş, düşman bozguna uğratılmıştır.

Düşman Kapana Kıstırıldı : 29 Ağustos günü de şiddetli çarpışmalarla geçer. Dördüncü Kolordu bozgun halindeki Yunanlıları Kuzeye sürmektedir. O gün Birinci Ordu, Ulucak- Hamurköy- Kaldöyü ve Aslıhanlar üzerinden Dumlupınar'a gitmek isteyen 5 düşman tümeniyle temas eder. Dumlupınar'ın Doğusunda Kızılcaköy'den Murat Dağları üzerinde Hasan Dede istikametinde sıkıştırılmış ve İkinci Ordu da artık taarruz hareketlerini geliştirmiştir. Mustafa Kemal, düşman ordusunun büyük kısmının kapana kıstırılmak üzere olduğunu görmektedir. Emperyalist Yunan ordusu için bir kurtuluş yolu vardır ; Murat Dağı Kuzeyindeki Kızıltaş Deresi yolu. Bu dere ve derenin içinde sarp patikalardan başka da yol yoktur. Ancak buradan kaçıp kurtulmak imkansızdır, üstelik Süvari Kolordumuz da burada kapanın ağzını tutmuştur.

Türk Milletine İnandık : Türkün, gerçek bağımsızlık güneşi 30 Ağustos da doğacaktır. Başkomutan Mustafa Kemal, bağımsızlık güneşinin doğuşunu şöyle anlatır : '29- 30 Ağustos gecesi sabaha karşı, Batı Cephesi Harekat Şubesi Müdürü alışıldığı üzere o saate kadar çeşitli karargahlardan gelen raporlara göre harita üzerinde tespit ve işaret ettiği genel durumu Cephe Komutanı İsmet Paşa'ya göndermiş ve o da hemen 'Paşa'ya göster!' emriyle kendisini bana göndermişti. Afyonkarahisar'da Belediye dairesinde bana tahsis edilen odada idim. Bana gelen müdürün gösterdiği haritaya baktım. Hemen yerimden fırladım, haritada gördüğüm şey şuydu ki, ordularımız düşmanın önemli kuvvetlerini Kuzeyden, Güneyden ve Batıdan çevirmeye müsait bir durum almış bulunuyorlardı. Bu halde, tasarladığımız ve önemli sonuçlar sağlayacağımızı ümit ettiğim durum gerçekleşiyordu. Derhal, 'Fevzi ve İsmet Paşaları çağırınız' dedim. Üçümüz toplandık. Vaziyeti bir daha mütalaa ettik ve kesinlikle hükmettik ki, 'Türkün gerçek bağımsızlık güneşi 30 Ağustos sabahı ufuktan bütün haşmetiyle doğacaktır.' Ancak, vaziyet o kadar mühim ve o kadar sürat ve şiddet istiyordu ki, yazılı emirlerle yetinmek tedbire uygun olamazdı. Onun için Fevzi Paşa Hazretlerinden bizzat Altıntaş ve Güneyden hareket eden İkinci Ordumuzun ve bunun daha Batısında bulunan Süvari Kolordumuzun nezdine giderek düşüncelerimize göre harekatı düzenlemesini rica ettim.'

Dumlupınar İstila Ordularının Mezarı: Türk'ün öz vatanında onun hayat ve istikbaline kasdeden emperyalistlerin saldırışı Dumlupınar'da iflas etmiş ve bu kararın aleti olan Yunan ordusunun genç kadrosuna Çalköy'ün önleri ebedi mezar olmuştu. Bu zafer bir tesadüf eseri bir tarafın hata veya gafletinden kazanılmış değildi. Mustafa Kemal'in dediği gibi; ' Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış ve idare edilmiş ve bu suretle zaferle neticelendirilmiş olan bu harekat, Türk ordusunun, Türk subaylarının ve komuta heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını, tarihe bir kere daha tespit eden muazzam bir eserdir. Bu eser Türk Milletinin hürriyet ve istiklal fikrinin ölmez abidesidir. Bu eseri vücuda getiren bir milletin evladı, bir ordunun Başkomutanı olduğumdan dolayı ebediyete kadar bahtiyarım'. Bugün bu topraklar üzerinde maddi, manevi, canlı ve cansız neyimiz varsa, hepsi bu zaferin eseridir. Eğer Dumlupınar Zaferi kazanılmasaydı, bugün medeni dünya, Türk Milletinin, Dünya içinde, üzerine aldığı büyük bir tarihi görevden mahrum olacaktı ve istila ordularının mahkumu bir esir sürüsü haline sokulmak istenecekti.

Ordular, İlk Hedefiniz Akdeniz'dir, İleri! : Mustafa Kemal, o gün Türklüğün geleceğini açıyordu. 1 Eylül 1922 tarihli emri hala kulaklarımızda çınlamaktadır : 'Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir, İleri!'. Zalim ve mağrur istila ordusu, Akdeniz kıyılarında denize dökülürken, Mustafa Kemal milletimizin yıllardan beri çektiği acı ve ızdıraplara kayıtsız kalan dünyaya barış elini uzattı. O Avrupa karasında barışın, medeniyetin simgesi ve milli sınırları içinde bağımsız Türkiye'nin timsali olarak ordularından bir gün sonra, 10 Eylül günü kurtardığı İzmir'in kordonunda idi.

Doç.Dr. Yağmur Say

Editör: TE Bilisim