Küba gezilerinden klasik arabalarına, projelerinden siyasete ve geleceğe dair planlarına kadar birçok konuda Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. 'En iyi hizmet en iyi siyasettir' diyen Ataç, Tepebaşı'nın insanlara yardım eden, akçeli işlerin dönmediği güvenilir bir belediye olduğunu söyledi.

Tepebaşı'nda iyi şeyler olduğunu vurgulayan Başkan Ataç, 'Belediyede iyi şeyler oluyor. Tabi kötü işler olmuyor. Belediyeler yolsuzluklarla, ihalelerle suçlanır. Ama Tepebaşı'nda böyle şeyler olmaz. Bu belediyede akçeli işlerin dönmediğini biliyorlar. İnsanlara yardım eden, herkese ulaşmaya çalışan bir belediye olduğunu bilirler' dedi.

Herkese eşit hizmet verilirse herkesle diyalogun da kurulabileceğini anlatan Ataç, 'Bu karşılıklı sevgi saygıya dayanan bir iştir. Benim şöyle bir lafım vardır: 'En iyi siyaset en iyi hizmettir' veya 'En hizmet en iyi siyasettir.' Sen iyi işler yaparsan, herkes senin hangi partiden olduğunu bilir, o partiye karşı, sana karşı bir güven başlar' dedi.

Küba'yı çok sevdiğinizi ve her fırsatta gittiğinizi duyuyoruz. Neler yapıyorsunuz orada? Bizlere Küba'ya dair neler anlatırsınız?

Hemen hemen her sene gittim ama geçen sene hem bu darbe hem OHAL derken gidemedim. Bu sene gidebilir miyim bilmiyorum. Nisan 16'da referandum bitecek. Ondan sonra ne olur ne biter bilmiyorum. Ama belki iyi bir haberle 1 Mayıs'ta orada olabilirim. Ama her yıl orada olmaya dikkat ediyorum.

CASTRO'NUN MEZARINI ZİYARET EDECEĞİM
Gittiğimde 10 gün filan kalabiliyorum. İşlerden kaynaklı çok kalamıyorum. Genelde Havana'ya iniyorum. Bu kez gittiğimde muhakkak Castro'nun mezarını ziyaret edeceğim. Tanışma şansım olmadı çünkü Fidel Castro çok fazla korunan biriydi. 500'ün üzerinde suikast atlatmış. Ama Dış İşleri Bakanlığı sayesinde zaten kardeş şehrim olduğu için belediye başkanlarıyla hala görüşüyorum. Ama Küba turistik olarak da bitmek bilmiyor. Çok güzel bir ada. Camagüey'den iki defa Pişmiş Toprak Sempozyumu'na gelen Marko isimli bir sanatçı var. Onu ziyaret ediyorum. Onun yaptığı işler olağanüstü işler. Onun Küba'daki işlerini de görüyorum. Biraz bu tip işler. Biraz turistik oluyor. Görmediğimiz yerleri görüyoruz.

Sizi etkileyen bir bölgesi var mı Küba'nın?
Mesela Trinidad çok ilginç bir şehir. İçinde yaklaşık 400 yıllık bir mahalle var bizim Odunpazarı bölgesi gibi. Ama orada her şey ilk gün ki gibi devam ediyor. Yolları vs de öyle. Yani çok renkli tarafı var. Çok güzel müzikler dinliyorsun, danslar görüyorsun, doğa görüyorsun.

Hiç Türkiye ile Küba'yı kıyaslıyor musunuz?
Türkiye ile kıyaslamak zor. Onların değerleri çok farklı tabi bizim değerlerimiz farklı. Ben yurtdışına gidip kalayım diye hiç düşünmediğim için bir zaman sonra özlemleri başlıyor insanın ve geri dönmek istiyorum. Ama dediğim gibi Küba'da insanın canı sıkılmaz yapacak çok şey var orada.

Peki, Küba'da görüp, oradan ilham alarak Tepebaşı'nda gerçekleştirdiğiniz bir proje var mı?

BU MÜTHİŞ BİR PROJE
İlk dönemimde süt projesini yapmıştık. Küba'da yedi yaşına kadar çocuklara süt bedavadır yani okula başlayana kadar. O bana bir takım projeleri yapma esinlemeleri vermiştir. Buraya döndüğümde tabi yedi yaşına kadar olan bütün çocuklara süt vermek çok büyük bir bütçe gerektiriyordu. Ben onu şöyle yorumladım:'Sosyal güvencesi olmayan anne adaylarına süt verelim.' Ama projeyi yapmadan önce Osmangazi'deki doktor arkadaşlarımla görüştüm. Onlar da destekledi ve bir de hamile kadınların yüzde 80'inde anemi (kansızlık) olduğunu söylediler. 'Buna da çözüm bulalım' dediler. 'Ne yapalım?' dedik. 'Her gün bir tane demir hapı ve yarım kilo süt vereceğiz' şeklinde karar aldık. Burada bir süt firmasını kattık. Bakkal bayiler odası, belediye, Osmangazi Üniversitesi bir ortaklık yaptık. Sağlık Ocakları ile de görüştük. Oradaki ebeler, hemşireler evlere gidip geldiği için onlar aracılığıyla yoksul, güvencesi olmayan aileleri tespit ettik. Daha sonra onlarla birlikte çalıştık. Önemli bilgiler verdik. Neticede sistem başladı. Yarım kilo süt ve demir hapı verdik. Tabi doğumlar başladı. Ben hediyemi alıp ziyaret ediyordum hem de bu projenin o evde doğru uygulanıp uygulanmadığına da bakmış oluyordum. O dönemde benim bölgemde bebek ölümleri sıfırlandı. Bu müthiş bir şey. Önemli bir projenin sonucu. Küba'dan aldığım örnek bir projedir.

Klasik arabalarınızı sormak istiyorum. Çünkü çok sevdiğinizi duydum. İki tane klasik arabanız varmış sanırım. Bu arabaların bir hikayesi var mı?

Araç kullanmayı ben klasik arabalarda öğrendim. Bizim dönemimizde her yer klasik arabaydı. Öyle bir merakım vardı. Eskişehir'de takside çalışmış iki tane klasik araba aldım. Bir tanesinin sahibini çok iyi tanıdığım Tatar Şükrü diye birinden aldım. Onun çok itinayla kullandığı bir arabası vardı 1957 Ford Fairlane 500. O sağken o arabayı almayı çok istedim ama fiyatta anlaşamadık. Sonra vefat etti. Arabayı kaybettim. Elden ele sağa sola gitmiş. Bir gün sokakta terk edilmiş vaziyette buldum. Sonra sahibini buldum. Önce onu satın aldım.

BEŞ YIL RESTORASYONU İLE UĞRAŞTIM
Sonra yine bir Osmangazi futbol sahası vardı. Orada bir spor etkinliği vardı. Oraya giderken ikinci arabamı 1957 model Chevrolet Belair'ı aldım. İkisinin de 57 model olması önemliydi benim için. 57 modelleri çok seviyordum çünkü. 2004'te seçim kaybettiğim dönemde beş yıl onların restorasyonu ile uğraştım. İkisi de şuan faal durumda. Yani çok keyifle biniyorum. İstersen bir ara görebiliriz onları. Bizim garajda duruyorlar. Tabi kışın çıkarmıyorum. Onların en büyük düşmanı nemdir. Metal yorgunluğu olduğu için o arabalarda nemsiz bir yerde saklamam gerekiyor onları. Yazın vakit buldukça biniyorum. Eskiden daha sık kullanırdım ama işlerin yoğunluğu maalesef.

İnsanlar sizinle ilgili hep olumlu söylemler geliştiriyor. Görüş ayrımı yapmaksızın sağ, sol, muhafazakar kesimden her vatandaşla rahat ilişki kuruyorsunuz. Bunu nasıl başarıyorsunuz?

Bu tabi yılların vermiş olduğu bir ilişki, çalışma. 'İlmek ilmek örüldü' denir ya işte öyle bir ilişki bu. 1999'dan beri aktif siyaset içinde olunca, mesela muhtarlarla çok sık beraber oluyoruz. Ben onları çok önemsiyorum. Kendi mahallelerinin önderleri. Talepleri bizim için değerli. Her noktada işleri yapılır. Ama tabi bu yaklaşımın herkese karşı böyle. Siyasi kimliğimi kullanmadan yaklaşırım. Belediye başkanı hizmet için vardır. Eğer sen siyaseti ön plana koyarsan, farklı görüşte olanlarla aynı diyalogu kuramayabilirsin. Onun için tarafsızlık ve hizmeti ön planda tutan bir anlayışla herkese yaklaşırsan herkesin sempatisini sevgisini, saygısını kazanırsın.

BELEDİYEDE İYİ ŞEYLER OLUYOR
Belediyede iyi şeyler oluyor. Tabi kötü işler olmuyor. Belediyeler yolsuzluklarla, ihalelerle suçlanır. Ama Tepebaşı'nda böyle şeyler olmaz. Bu belediyede akçeli işlerin dönmediğini biliyorlar. İnsanlara yardım eden, herkese ulaşmaya çalışan bir belediye olduğunu bilirler. Herkese eşit hizmet verirsen diyalogun olur. Bu karşılıklı sevgi saygıya dayanan bir iştir. Benim şöyle bir lafım vardır: 'En iyi siyaset en iyi hizmettir' veya 'En hizmet en iyi siyasettir.' Bu benim kendi ürettiğim bir cümledir. Hakikaten de doğru. Sen iyi işler yaparsan, herkes senin hangi partiden olduğunu bilir, o partiye karşı, sana karşı bir güven başlar. Farklı görüşlerdeki kısımlar için de söylüyorum. Gerçekten de bu hayata geçti.

SAĞDAN DA OY ALMALISINIZ
Şimdi siyasi ortam öyle bir siyasi ortam ki sağdan oy alamazsan ne iktidar olursun ne de belediye başkanı olursun. Muhakkak sağdan oy alman lazım. Bu da nasıl olur. Az önce söylediğim gibi güvenle olur ancak. Sana güvenirse sağdaki insanlar oyunu verirler güvenmezlerse vermezler.

Referandum çalışmalarına başladınız. Geçtiğimiz günlerde de bir kahvaltı verdiniz. Bu kahvaltıda farklı siyasi partilerin temsilcileri vardı. Nasıl geçti kahvaltı sizce? Neler konuşuldu?

Çok verimli geçti. Çok dostane geçti. Ülkenin şuanda ki başkanlık ve anayasa sorunu ne Başbakan'ın ne Cumhurbaşkanı'nın ne Kemal Kılıçdaroğlu'nun ne de Ahmet Ataç'ın ne şunun bunun derdi değil. Bu ülkenin derdi. O yüzden görüş birliği yapan insanların yan yana durması kadar doğal bir şey yok. Tabi biz Tepebaşı bölgesinde sevilen, sayılan bir belediyeyiz. Biz belediyeyi bunun içine katmadan, ben Ahmet Ataç kimliğimle bu konuda koşturacağım. Çünkü bizler; parlamenter sisteme, demokrasiye, bağımsızlığa, Atatürk'ün bu ülkeye sunduğu değerleri takdir ederek hukuk devletine, laik cumhuriyete inanan insanlar. Biz de onun çevresinde toplanarak gerekeni yapacağız.

Sizin bir süredir konuştuğunuz bir 'Kent Enstitüsü' projeniz var. Bu proje ne aşamada şu an?

Hazırlık safhasında. Hayata geçmesini çok istiyorum zaten. Bu konuda incelediğimiz kitaplar var, görüştüğümüz akademisyenler var. Mesela bir kitapta köylerden şehirlere gelen insanlara, köylerdeki gibi yaparak öğrenme şeklinde belli bir eğitim formatında yaklaşılırsa onlara el sanatları, kadına ev ekonomisi ile ilgili maddeler var. Baktığımda bunların birçoğu Tepebaşı'nın Beldeevlerindeki çalışmalara benziyor. Ben 2009'dan bu yana yaptığım işlere baktığımda 60 tane mekan açmışız biz. Bunları bir harita üzerinde işaretleyin dedim arkadaşlara. Renklerine göre açtığımız yerleri işaretledik. Gökkuşağı Cafe, Çamlıca Kapalı Pazar Yeri, halı sahalar, mutfak atölyesi, deneyimli cafeler, doğal yaşam merkezi, gençlik merkezleri, çocuk merkezleri gibi birçok yer açmışız. Bunların mantığı hep köy enstitüleri gibi çalışıyor. Beldeevlerinde kadınlar, çocuklar var. Okuma yazma, lisan, bilgisayar gibi şeyler öğreniyorlar. Ağız diş sağlığı merkezinde çocuklara hizmet ediliyor ve para alınmıyor.

HERKESİ ÇOK HEYECANLANDIRIYOR
Binlerce insana hizmet eden merkezleri, Anadolu Üniversitesi ile birlikte yaptığımız online eğitim sistemine geçilecek. Akıllı cep telefonu kullanımı, e bütçesi, balkonda çiçek yetiştirme, taş boyama sağlık gibi belediyenin portalına girecek. Bir ders seçecek ve dersleri buradan takip edecek. Türkiye'de ilk bu. Herkes evinden yapabilecek bunu. Tabi bu kadar yapılacak işin üzerinde bir çatı olsun. Bu çatının adını Kent Enstitüsü koyalım dedik. Şimdi metinleri yazılıyor Enstitünün. Herkesi çok heyecanlandıran bir proje.

Peki, çok hayalini kurduğunuz başka bir proje var mı? Bunu mutlaka Tepebaşı'na yapmalıyım dediğiniz bir proje?

Bunu ben senelerdir söylüyorum. Tepebaşı'nda Kent Enstitüsü'nü kuracağız diyorum. Bu ileriye doğru daha da genişler. Çok istiyorum gerçekleşsin diye. Köy Enstitüleri Dernek Başkanı var Kemal Hoca, ona anlattım o da çok heyecanlandı. Toplantılarımız sürüyor. Kent Enstitüleri irdelenir, uygulanır hale gelecek.

Bunca projeyi gerçekleştirirken çıkış noktanız neresi? Yani ilham kaynağınız nedir?

Bazıları planlı, projeli oluyor. Bazıları da bir anda oluyor. Mesela online projeyi konuştuğumuzda aklımda yoktu o an da tın bir şey oldu dedim 'Bunun adı Kent Enstitüleri olmalı.'

Bundan sonraki siyasi yaşamınıza hep belediye başkanı olarak mı devam edeceksiniz? Mesela ileride milletvekilliği düşünür müsünüz?

Bilmiyorum tabi. Yani şu an Eskişehir'de devam etmek istiyorum. Milletvekilliği görevi verirlerse bir şey diyemeyiz tabi. Ama şu anda öyle bir şey yok. Partim benim için çok kıymetli. Hangi görevi verirlerse onu layıkıyla yerine getirmek isterim. Milletvekilliğinde de çok özel, güzel şeyler var. Onlarda yapılabilir. Ama belediye başkanlığı benim mizacıma daha uygun. Ben elimle yaptığım şeyi gözümle görmek isterim. Bu diş hekimliğinden kalma bir şey sanırım. Hastam gelir tedavi ederdim, sonra kendim bakardım rengine, şekline. Sorardım 'Nasıl memnun mu?' diye.

RÖPORTAJ MELTEM KARAKAŞ
Editör: TE Bilisim