RÖPORTAJ: MELTEM KARAKAŞ KAYA

Önümüzdeki günlerde yağacak yağışların baraj ve yer altı suları için doyurucu olmayacağını belirten Günay, 'Uzun zamandır tehlike çanları çalıyor. Kuraklık vardı, insanlar tedirgindi. Yağmur yağdı oh her şey düzeldi diye bir şey yok. Bu yağışlar yer altı suyunu, su rezervlerini ne kadar destekleyecek önemli olan o. Bugün ki yağışla bugünü kurtarmak değil. Suyu idare etmemiz gerekiyor' dedi.
Kar ve yağmur yağışları başladı kısmen ama birkaç gün öncesine kadar Ocak ayında 17 dereceyi gördük. Kuraklık gerçeği var şu an önümüzde. Sizce bu durum tarımsal faaliyetleri ve fiyatları nasıl etkiler önümüzdeki günlerde?
Şimdiye kadar sonbaharda gelmesi gereken yağışlar maalesef gelmedi. Yani normalde ekim ayı içerisinde biz zaten her yıl kuru ekim yapan bölgedeyiz. Ama ekim ayı içerisinde ekimler yapıldıktan sonra en azından çıkışı sağlayacak bitkilerin kışa güçlü girmesini sağlayacak kadar bir yağış oluyor her sene. Ama maalesef bu sene yağış tam bitkiler ben ölüyorum derken geldi. Çok şükür yine o dönemde geldi. Çok böyle birkilerin hayatını tehdit etmedi ama şimdi asıl sorun gelen su ne kadar olacak? Önümüzdeki günlerde de meteorlojik verilere göre aslında doyurucu miktarda yağış olmayacağı yönünde. Bu bizim bitkilerin gelişiminden çok yaz aylarında yapacağımız sulamaları da etkileyecek. Geçtiğimiz yıl da normalde kar yağışları çok zayıftı. Bitkinin ihtiyaç duyduğu dönemde yağışlar geldi. En azından bitki hayatını devam ettirebildi ama su rezervleri daraldı. Mevcut göletler, kuyular bunlardaki su rezevleri oldukça düştü. Şu anda çiftçiler kuyularının daha da derininden su almaya çalışıyor. Bu, yıl sonunda böyleydi. Geçtiğimiz aylarda su ile ilgili problemler yaşadılar. Mesela Devlet Su İşleri son anda Porsuk'tan suyu vermemeye başladı bazı bölgelere. Hasada yaklaşmış bitkiler susuzluktan yandı. Bu böyle devam ederse bu sene çok daha şiddetli olur bu iş. Üretimin düşüşü ile birlikte fiyatlarda da mutlaka bir yükselme olacaktır.
'Doyurucu bir yağış olmayabilir' dediniz. Yağışlar başladı ama en azından şu anki yağışlar barajların, göletlerin dolması için yeterli olmayacak mı?
Şimdiye kadar ki yeterli değil tabi ama önümüzdeki günler ne gösterecek belli değil. Ancak meteorolojinin bu önümüzdeki iki ay içinde de bunun çok iyi bir yağış olmayacağı yönünde tahmini var.
Ekim ayında ektiğimiz buğday aralık ayı oldu çıkmadı diyordu çiftçiler. Eskişehir çiftçisinin buna yönelik sıkıntıları var mı şu anda? Ya da zarar eden çiftçiler var mı?
Eğer bitki çıkmamışsa orada sorun yok zaten. Ama bitkinin kök salıp da yukarı doğru filizini uzattığı zaman eğer arkasından su gelmezse biz buna alatav diyoruz. O tarlayı tekrar ekmek durumunda çiftçi. Şimdiye kadar yansıtanlarda böyle bir durum çok fazla yok.
Yer altı suları ne durumda şu an?
Ye altı suları düşüyor. Çiftçiler su seviyesinin daha da aşağılara doğru indiğini söylüyor. 200-250 metrelik kuyularda artık istedikleri gibi suyu alamadıklarını söylüyor çiftçi. Geçen senenin sonlarında bu sorunlar yaşanmaya başlandı. Bazı çiftçiler komşusundan su tadarikine gittiler ya da ürünü kendi haline bıraktılar. İşte ne çıkarsa..

YOLUN SONUNA GELDİK

Damlama ve vahşi sulama yöntemleri kullanılıyor çiftçiler arasında ama damlama yönteminin daha tasarruflu olduğunu biliyoruz. Bununla ilgili neler söylersiniz? Çiftçinin tamamının damlama yöntemine geçmesi mümkün mü? Bununla ilgili neler yapılabilir?
Çiftçiler artık yolun sonuna gelindiğini çok iyi biliyor. Basınçlı sulama sistemleri diyelim damlama ile sınırlı tutmayalım, yağmurlama ve damlama sulama sistemi bunlar kontrollü sistemler. Artık yaygın olarak bizim çiftçilerimiz tarafından kullanılıyor. Ama bazen Porsuk'un kıyısında, su kaynağının kıyısında, suya çok yakın ulaşan çiftçiler hala salma sulamalara devam ediyorlar. Ama DSİ bununla ilgili tedbirlerini alacak bu yıl. Damlama ve yağmurlama sulamaya çiftçimiz daha fazla ilgi gösteriyor. Ayrıca devlet tarafından da bu sistemler destekleniyor.
ÇİFTÇİLER BİLİNÇLENDİRİLMELİ
Suyun önemi ile ilgili özellikle çiftçiler yeterince bilinçli mi sizce?
Bununla ilgili özel bir çalışmanın yapılması lazım. Bunu çiftçinin kendiliğinden edinmesine izin vermemek lazım. Çünkü su çok önemli bir girdi tarım için. Suyu kullanırken tüketmeden kullanmasını öğrenmesi lazım çiftçilerin. Onlara kuralların konması lazım. Aslında çiftçi fark etti olayı. Yani mesela bazı ziraat odaları şöyle kural koyalım, böyle kural koyalım, işte iki yıl aynı yere sulanan ürün ekilmesin veya büyük arazisi olan çiftçilerle küçük arazisi olan çiftçiler arasında belli bir alan dağılımı yapılsın. Ama tabi bu ziraat odaları da neticede seçilmiş insanlar. Çiftçi de sizi de seçtik siz de bizi dara mı sokacaksınız çekincesi var onlarda. Bu aslında devlete düşen bir görev. Yani sulama birlikleri aracılığıyla mutlaka ve mutlaka belli havzaların su kapasitesini belirleyip o havzada arazisi olan çiftçiler üzerinden bir dağııtm planı yapılması lazım.
SU KAYNAKLARI DARALIYOR
Siz özellikle Eskişehir'de tarım tarımsal faaliyetlere ve tarımsal sulamaya yeteri kadar önem verildiğini düşünüyor musunuz? Ya da şöyle sorayım: Tarım hak ettiği yerde mi şu an Türkiye'de
Türkiye'de sulu alanlarımız var. Bence çok bilerek işletilmiyor bu alanlar. Bu konuda gerçekten çiftçilerin bilinçlilendirilmesi lazım. Özel olarak kurallar getirilmesi lazım. Bu, bu yıla özgü bir durum değil. Su kaynakları çok uzun yıllardır hızla daralıyor. Ve tarımdan beslenen nüfus da hızla artıyor. Dolayısyla bunun bir dengesini kurmak zorundayız. Mesela Konya'daki Meke Gölü şu anda bitmiş durumda. Antalya'ya giderken görürsünüz Burdur'daki göl ne kadar içeri doğru çekilmiş. Bu böyle bu yıla zözel bir durum değil. Uzun zamandır tehlike çanları çalıyor. Ve söylenen işte laflar, mesela kuraklık vardı, insanlar çok tedirgindi ama yağmur yağdı oh her şey düzeldi diye bir şey yok yani. Bu yağmurlar, bu yağışlar yer altı suyunu veya su rezervlerini ne kadar destekleyecek önemli olan o. Bugün ki yağışla bugünü kurtarmak değil. Bizim ileriye doğru projeksiyon yapıp suyu idare etmemiz gerekiyor.
TARIMI KENARA İTEMEYİZ
Ülkemizde tarıma, tarımsal üretime yeterince önem veriliyor mu peki?
Tarıma önem veriliyor tabi. Tarıma önem verilmezse açız. Dışa da satıyoruz. Daha iyisi olabilir mi? Evet olabilir. Daha da tarıma eğilmek gerekiyor. İstediğimiz yerde değil. Bizimle aynı kaynaklara sahip birçok ülke bizden çok daha iyi üretim yapıyor. Türkiye'deki son zamanlardaki tarımsal üretimle ne kadar gelir elde edilir, biraz sanayileşelim. Sanayiye ağırlık verilsin diyorlar ama ben şöyle bir bakıyorum; dünyada tarımda ileride olan ülkeler aynı zamanda sanayide de ileri olan ülkeler. Bakın ABD, bakın Çin. Pek çok üründe lider konumunda bu ülkeler. Tarımsal üretimde de lider poziyondalar. Tarımımızı bir kenara itelim, bunun yerine teknolojimizi geliştirelim diye bir şey söz konusu değil. Çünkü tarım insanların doymasını sağlayan bir sektör. Bundan vazgeçmek mümkün mü? Pandemi sürecinde gördük insanlar makarna stoklamak için marketleri boşalttılar. Su kaynakları daraldıkça suyun kirliliği de artıyor. Yani mikroorganizma yükü artıyor, kimyasal kirliliği artıyor. O yüzden suyun çok iyi idare edilmesi gerekiyor.
Çiftçi temsilcileri sık sık planlı üretim vurgusu yapıyor. Planlı üretime dair neler yapılabilir sizce?
Devletin insanlar için böyle bir planlamayı yapması çok kolay bir şey değil. Bakın çok iyi bir örneğimiz var bizim, Pancar Ekicileri Kooperatifi. Büyük bir örgüt. Ve bu kooperatifin üyeleri bu kooperataif bünyesinde üretimlerini yaparlar, girdilerini temin ederler ve sonuçta da ürünü buraya teslim ederler. Orada bir kota verilir insanlara. Bunun olabilirliği aslında tarımın ürün bazında örgütlenmesi ile mümkün. Domates üreticileri birliği, soğan üreticileri birliği. Ürün bazında çiftçi örgütleri olursa bu iş ancak düzelir.
Çiftçiler girdilerle ilgili şikayetçi çoğu zaman. Türkiye'de çiftçi olmak zor mu?
Önemli ölçüde dış alıma dayalı girdilerimiz. Tohum öyle, gübre öyle, ziraai mücadele araçları öyle. Şimdi mesela doların artışı ile birlikte geçtiğimiz dönemde bütün bu ürünlerin fiyatları çok yükseldi. Ama bu yüksekliğe karşı ürün fiyatları aynı oranda düzelmiyor. Dolayısıyla çiftçi haklı olarak eskiden kazandığı gibi kazanamıyor. Aslında çiftçilik çok meşakatli bir iş. Çok yüksek yatırımlı bir iş. Belli bir sermaye koyuyor insanlar ve kumar oynar gibi. Para edecek mi etmeyecek mi onun da tedirginliğini yaşıyor. Tarımsal desteklerle ilgili devlet tabi ki tarımsal desteklemeler veriyor çiftçilere. Bunların da alınması çiftçilerin maliyetini önemli ölçüde düşürüyor. Fakat destekler mesela 2020 yılında üretim yapıyor çiftçi, desteğini şimdi alacak. 2021 yılında alacak. Üstelik de 2020'nin sonunda açıklandı hangi ürüne ne kadar destek verileceği. Yani çiftçi mısır ekiyor ama onun bir maliyetini hesaplayamıyor. Destek üretim tamamen bittikten sonra açıklanıyor. Ve bitikten sonrada veriliyor. Önünü görememk gibi bir şey.
YAĞIŞ İÇİN ORMANLARI KORUMALIYIZ
Dengeli ve düzenli yağış önemli. Kuraklığın önüne geçilebilmesi için neler yapılmalı?
Tek başımıza yapabileceğimiz çok fazla bir şey yok ama orman alanlarını artırmamız gerekir. En doğrusu da mevcut suyu idareli kullanmak. Çevreyle ilgili tedbirler çok önemli. Çevreyi de yeşillendirmek, ağaçlandırmak önemli. Ormanları korumak önemli. Yeşil alanları artırmak çok önemli ama mevcut suyu da doğru ve idareli kullanmak da önemli. Bitirmeden tüketmeden kullanmak. Mesela bizim Odamızın da temsil edildiği bir Toprak Koruma Kurulu var. Biliyorsunuz Alpu'da bizim bir Büyük Ovamız var Alpu Ovamız. Burada yapılacak tesisler için Toprak Koruma Kurulu'na geliyor konu. Ama 9 kişilik üyenin 5'i devler memuru. Çok fazla da etkili olamıyorsunuz. Bir taraftan da verimli topraklar amaç dışı kullanıma açılıyor: hala bu devam ediyor.
TARIM TOPRAKLARI TÜKENİR KAYNAK
Bu noktada şunu sorayım. Son dönemde Alpu Ovası üzerine Raylı Sistemler İhtisas Organize Sanayi Bölgesi yapılması tartışılıyor Uraysim o bölgede olduğu için. Bu konuya nasıl bakıyorsunuz?
Ben bir ziraat mühendisi olarak böyle bir şeyin olmasını istemem. Daha marjinal araziler bulunabilir bu işler için. Uraysim'in oraya gitmesi de başlı başına hata. Çünkü Alpu gibi hayvan varlığı çok yüksek bir ilçenin burnunun dibindeki meraya Uraysim'in yapılması da başka bir problem. Kesinlikle artık tarım topraklarına tükenir kaynak gözüyle bakmamız lazım. Gerçekten hızla daralıyor. Nüfus artıyor. Dünya nüfusu artıyor. Biz yalnız kendimizden de sorumlu değiliz. Bir sürü de aç ülke var. Dolayısyla tarıma uygun arazilerin başka amaçla kullanılmasından kaçınmamız lazım. Bu konuya hoş bakmıyorum.
ALPU'YA SANAYİ TESİSİ YAPILMAMALI
Alpu'da eskisi kadar hayvancılık ve tarımın yapılmadığı doğru mu?
Orada hayvancılık yapılmıyorsa nerede yapılmıyor? Benim bildiğim organize hayvancılık kompleks tesisler o bölgede. Bahçecik'te var, Alpu merkezde var, o civarda birkaç tane var. O bölgede hayvancılık bitiyor diye bir şey yok. Tarımsal kaynağımızı kaybederiz. Tarımsal arazide daralma demek üretimde de daralma demek. Bu konunun tartışılacak bir durumu yok. Tarım arazilerinin sanayi tesisi olarak kullanılmasını benim aklım almıyor. Kabul edilecek bir şey değil.
Editör: TE Bilisim