Ülkemizde yaşadığımız şu günlerde 'temmuz sıcakları' ile birleşen 'ekonomik sorunlar' ve 'normalleşmeyen Covid- 19' un ateşi, ortalığı yakıp kavuruyor…

Gerçek çözümler üretemeyen 'tek tekçi sistemimiz', çareyi 'sanal gündemlerde' arıyor. Ancak yaratılan sanal gündemler yaşamın gerçeklerine uymuyor…

'HEY ONBEŞLİ, ONBEŞLİ…'

Ülkemizde 15- 16 Temmuz 2016 günlerinde sahneye konulan 'Askeri Darbe Girişimi' nin üzerinden 4 yıl geçti. Ama bu olayın '5N 1K'sı (ne, ne zaman, nerede, nasıl neden, kim) tam olarak ortaya dökülemedi.

Dünyanın Özgür Ansiklopedisi VİKİPEDİ kayıtlarında 'olayın nedeni': 'AKP- Gülen Hareketi Çatışması' olarak belirtiliyor…

Ama ülkemizde demokrasi meydanını boş bulanlar, 15 Temmuz'u 'Kurtuluş Savaşı ile bir tutuyorlar…'

Oysa 'bir tek kişi sisteminin kalıcılığını sağlamak' ile 'bir ulusun bağımsızlığını savunmak' çok farklı şeylerdir…

*****

15 Temmuz Darbesi söz konusu olunca benim aklıma öncelikle 'Hey on beşli, on beşli…' diye başlayan halk türküsünün 'taşları' ve 'gözyaşları' gelir.

  • Çünkü o karanlık darbeden sonra ülkemizde ' demokrasinin yolunu tıkayan kara taşlar öyle çoğaldı ki…
  • Çünkü o kara darbeden sonra 'Çocuklarımızın, kadınlarımızın, özürlülerimizin, emekçilerimizin gözyaşları öylesine arttı ki…'

Onların bedenleri, onurları, hakları korunacağı yerde; 'onlara karşı işlenen ayıplara yasal kılıflar hazırlanıyor…'

Onun için her 15 Temmuz'da atılan hamasi nutukları dinlerken, ben de o türkünün 'Ben dolandım sen de dolan gel beriye…' diyen bölümünü söylemeye başlarım…

*****

Bir 15 Temmuz anekdotu:

15 Temmuz 2016 günü ailecek yaşadığımız bir anıyı sizlerle paylaşmak isterim.

O gün sabahtan akşama kadar ailecek 'ev taşıma' işiyle uğraştık. Günün yorgunluğu ve akşam yemeğinde aldığım iki bardak rakının gevşekliği sonucu, erkenden uyudum.

Gecenin ilerleyen saatinde 'Baba darbe olmuş!' diyerek çocuklar uyandırdılar. Televizyonda o anda 'Yurtta Sulh Konseyinin bildirisi' okunuyordu… Duyduklarım canımı sıktı ve 'Nur topu gibi bir diktatörümüz doğuyor…' dedikten sonra vurdum kafayı yattım…

Ertesi sabah kalktığımda, durum değişmiş görünüyordu…

Şimdi her 15 Temmuz'da çocuklarım bana soruyor: 'Baba, sen o gece nasıl anlamıştın olacakları?' diye…

Oysa benim o akşam anlatmaya çalıştığım şuydu: 'İnsanlık tarihi boyunca tüm kan donduran olaylar 'diktatörlük' dönemlerinde yaşanmıştır…'

24 TEMMUZ 1908 ve BASINIMIZ

24 Temmuz 1908 günü ilan edilen 2. Meşrutiyet'in 'basın hürdür, sansür yasaktır…' gibi bir muştu vermesi üzerine basınımızda çok önemli gelişmeler yaşandığı için, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin 1946 yılında aldığı bir kararla '24 Temmuz' tarihi 'Gazeteciler ve Basın Bayramı' olarak kutlanmaya başlandı.

Ancak, sansürün yasal olarak yasaklanmasının üzerinden 112 yıl geçmesine rağmen günümüzde basın üzerinde 'fiili bir sansür' uygulandığı için, bu bayram artık bayramlığını tamamen yitirmiştir. Çünkü:

* Cezaevlerinde çok sayıda gazetecimiz yatıyor.

* Yasalarımızda basın özgürlüğünü kısıtlayan birçok hüküm var.

* Gazetecilerin can ve iş güvenlikleri yok.

* RTE/ AKP/ MHP ittifakının oluşturduğu otoriter tek kişi iktidarı, medya kuruluşlarını baskı altında tutuyor. Yandaş ve besleme basın örnekleri çok yaygınlaştı.

* Ülkemizde sansür, otosansür, yandaş ve besleme medya gibi kavramlar artık sıradanlaşmış durumda…

Bugün 'Osmanlı' üzerine hamasi nutuklar atan gerici otoriter zihniyet, 24 Temmuz 1908 tarihinde de 'eşitlik ve özgürlük' kavramlarına kökten karşıydı…

Geleceğin özgür basın bayramlarında birlikte olmak umuduyla tüm gazeteci dostlara başarılar diliyorum.

24 TEMMUZ 1923 ve LOZAN

24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan ve 'Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslararası kimlik belgesi' özelliği taşıyan 'Lozan Barış Antlaşması' için fazla uzun söze gerek yok. Şöyle ki:

* Atatürk'ün dediği gibi 'Tarihte misli görülmemiş bir hesaplaşmadır Lozan…'

* Yeni bir Türk devletinin bağımsız varlığını ve birliğini hukuken onaylayan belgedir.

* Tarihte 'Kadeş Sözleşmesi'nden sonra en uzun ömürlü sözleşmedir.

Bu tarihsel gerçeklere rağmen; günümüz Türkiye'sinde 'Sevr'i hortlatmak isteyen' ayrımcı, teokratik, feodal, otoriter tutuculuk, liberal döneklik gibi özellikler taşıyan emperyalizm işbirlikçisi bir güruhun hedef tahtasında Lozan vardır. Onlar ki:

* Ateşinden korktukları için Cumhuriyet'e doğrudan saldıramazlar ve günah keçisi gibi gördükleri Lozan'ı hedef alırlar…

* ATATÜRK gerçeğine dil uzatamadıkları için de şamar oğlanı gibi gördükleri İsmet İNÖNÜ'ye saldırmayı pek severler…

Camileştirilen Ayasofya'da ilk Cuma namazı için 24 Temmuz cuma gününün işaret buyrulması(!), 24 Temmuz 1923 yılında imzalanan 'Lozan Anlaşmasına gönderme mi yapıldığı?' sorusunu akıllara getiriyor…

Kim bilir, belki de sanal gündeme 'Lozan'ı iptal edip, Sevr'i hortlatma senaryoları hazırlanıyor…'

*****

'Sanatçılar Girişimi'nin Ortak Bildirisi'

Ülkemizdeki duyarlı sanatçıların 'Korkmuyoruz, Reddediyoruz!' başlığı altında geçen hafta açıkladıkları ortak bildiri, bence '15 Temmuzculara' en güzel yanıttır. Size o bildiriden birkaç damla sunuyorum:

- 'Yaşadığımız koşullarda nasıl mutlu olunabilir ki!

- 'Cumhuriyetimizin değerleri alt üst edilmiş…'

- 'Monarşi hayranlığı körükleniyor...'.

- 'Barolar ayaklar altında, hukuk güvenirliğini yitirmiş…'

- 'Meclis, işlevinden uzaklaştırılarak etkisizleştirilmiş…'

- 'Emekçinin kıdem tazminatı yağmalanıyor…'

- 'Düşüncelerinden ötürü aydınlar, gazeteciler, siyasetçiler cezaevlerine kapatılmış..'.

- ' Bütün yurttaşlarımızı daha cesur daha özgüvenli, daha inançlı ve kararlı olmaya çağırıyoruz.
- 'Türkiye sahipsiz değildir...'

Sağlıkla, sevgiyle, dostlukla, azim ve kararlılıkla…